Peki Ne Olacak?

Telefonum çaldı. Arayan Bülent Parlak’tı. Açar açmaz şu sorusuyla muhatap oldum: “Peki ne olacak?” Önce bir ah çektim ve “Ben de bilmiyorum, yıllarımı bu sorunun rüzgârına verdim ve elimde hiçbir şey yok!” Bu cevap karşısında Bülent “Belki de sorunun kendisini düşünmekten hayatı kaçırıyoruz!” dedi.

Bir bilge bu soruya “Yapmakta olduğun şeyi terk et!” cevabını vermiş. “Yapmakta olduğun” derken sanırım alışkanlıklarını terk et diyordu. İnsanın, her gün yaptığı ve bu sebeple bağımlısı olduğun şeyleri terk etmesi için öncelikle bunların farkına varması gerekir. Yani aklın devreye girmesi… Alışkanlıklar düşünmeden yerine getirildiği ve sürekli yapıldığı için bir emniyet hissi verir. İnsan da hemencecik yapıverir. İşte bilge adeta “Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” demek istiyor. “Durun ve her gün yerine getirdiğiniz alışkanlıklar üzerinde düşünün. Terk edilince neyin değişeceğini anlamaya çalışın ve hemen harekete geçin!”

Bülent’e bunları anlattığımda “Bence o bilge seyahat edin, işinizi, ilinizi değiştirin diyor” dedi. Biraz düşününce hak verdim. Çünkü seyahat insanın alıştığı konforunu bozması, yıllardır oluşturduğu imajını terk edip yeni bir yerde soluk almasıydı ki insan burada imajını baştan inşâ edecekti. Hem seyahat, insanın kendi ile karşılaşmasını da sağlayabilirdi. İnsanın kendine başka bir açıdan bakmasına vesile olabilirdi. Fakat insanın düzenini değiştirmesi hiç de kolay değil. Mesela ben on altı yıldır işimden istifa etmeyi düşünüyorum ama bir türlü cesaret edip başaramadım. Bir zaman sonra kendime haklı bahaneler de buldum zaten. İşim şu yönden iyi vb. gibi. İnsan bir şeye inanmak istemesin, dünyaları ayağının altına alabilir. Yani kendini kandıracak türlü bahane üretebilir. Zaten insan, dünyanın en iyi bahane üreticisi değil mi! Durun şu an insanın tanımını bulmuş olabilirim. Eğer bu tanım doğruysa yapacak hiçbir şey yok. İnsanın yapmakta olduğu şeyi terk etmesi neredeyse imkânsız. Her hâlükârda bir bahane bulup yapageldiği şeyleri yapmak zorunda olduğuna kendini inandıracak. Çünkü bir bahane üreticisi! Ama bilge, bu tanımı kabul etmez. Ona göre insan terk etme gücü olan varlıktır. Alın size bir tanım daha. İnsan terk edebilen bir canlıdır. İnsanları ikiye ayırabiliriz o halde: İlk tanıma girenler ve ikici tanıma girenler. Fakat ne yazık ki kendim ve insanlığın neredeyse tamamına yakını ilk tanıma mensup. Burada biraz gözyaşı döküp bulacağım bahaneyi kuvvetlendirmeliyim!

Bilgenin sözüne geri dönersem bir diğer mesele ise irade. Terk edebilme gücü iradenin sonucudur. İrade; insanın bir şeyi yapma ya da yapmamayı seçme gücü. O halde iradenin kuvvetlendirilmesi gibi bir mevzu çıkıyor önümüze. Ya da irade eğitimi de diyebilirim. “Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır” mısraını siz de hatırladınız sanırım. Evet insan düşe düşe düşmemesini öğrenir. Tecrübe, hayatı yaşanılır kılar. Yapılan hatalardan çıkarılan dersler kişinin hem hayatını kolaylaştırır hem de iradesini güçlendirir. Bütün bu anlattıklarımı bilmeyeniniz yoktur. Ama yine de irademiz güçlü değil. Yol kesicilere hemen kanıp kendimiz olabilme imkânından uzaklaşıyoruz. Bu sebeple bilge yer değişikliğini öneriyor. Dost ve arkadaşlardan uzaklaşmak aslında alışkanlıklar ve o alışkanlıkları güçlü kılan etkenlerden de uzaklaşmak demek. Böylece irade, prangalarından kurtulacak ve eylemlerini sorgulamaya başlayacak. İnsan nerede hata yaptığını belki de anlayacak. O halde bilgenin sözünü aklını kullan, kendini sorgula ve bunun önünde hangi engel varsa yık ve geç diye de anlayabiliriz.

Bunları ve fazlasını konuştuk, hatta konudan konuya atladık, yetmedi konulara parende attırdık ve sonunda telefonu kapatmanın zamanı geldi. İşte o an içimin acıdığını farkettim. Bülent’te de aynı acıyı hissettim. Kül rengi bir fırtınaya ev sahipliği yaptığımın bilincindeydim. Duygularımın altına bir el bombası koyma fikrine ulaştığımda, bunun da başka bir bahane olmadığını nasıl anlayacağımı düşündüm. Alışkanlıkların kalıplaşmayı doğurması ve kalıplaşmanın da zihnin şablon cevaplar üretmesine sebep olduğunu düşünmemek için ne yapabilirdim!

Sulhi Ceylan

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • B. T. T. , 21/04/2022

    “Peki ne olacak?” sorusunun sahibi, şuan cevaba bizden daha yakîn.
    Allah rahmet eylesin.

  • 20 Ramazan 1443 , 21/04/2022

    İnnâ lillâhi veinnâ ileyhi râciun.

  • A.b , 04/03/2022

    Nefs-i nâtıka nedir deseler sulhi ceylanın yazılarını okuyun diyebilirim.
    İstidat nazarıyla bakıldığında pek tabi değerli bir cevher. Fakat kalp ayağıyla sülûk ediyorsa kişi çıldırmanın kucağında olduğu kanatindeyim. Sözlerim bir yere varmayacak. Zira yazarın bu hassaından vücuda gelen yazılar gayet memnun kılıyor beni. Ne diyeyim işiniz zor. Allah yardımcınız olsun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir