Havalar ısınmış, günün güneşli saatlerinde balkonu kullanma zamanı gelmişti. Güneşin henüz yakmayan ama ısıtan ışıkları, mutlaka bir şeylerin suretine bürünen bulutlar, kuşların neşeli cıvıltıları, limon çiçeklerinin kokusu… Balkonun dışarıda olması ama aynı zamanda evde olması, evden uzaklaşmadan dışarının imkânlarını sunması… Mevsim ve tüm detayları güzeldi.
Uykuya daldığından emin olunca sarsmamaya özen göstererek bebeği aldı ayaklarının üzerinden. Mümkün olan en yavaş şekilde balkonun güneşli köşesindeki minderin üzerine bıraktı. Kurbağa desenli mevsimlik bebek battaniyesini üzerine örterken bebek uyandı. Şimdi her şeyi baştan yapması gerekecekti. Tekrar oturdu minderin yanına, ayaklarını uzattı, bebeği yastığıyla beraber ayaklarının üzerine aldı, yavaş yavaş salladı. Sallarken bir yandan da ellerini tutuyordu bebeğin, yanındayım demekti bu, gitmedim hiçbir yere, güvendesin.
Bebeğin gözleri kapanıp, nefesi yavaşlayınca aynı özenle bıraktı mindere, battaniyeyi daha yavaş örttü. Bebek uyanmadı, şimdi yığılan işlerine biraz zaman ayırabilecekti. Durup nereden başlayacağını düşünmedi. Biberonu aldı eline, kapağını açmaya çalıştı, olmadı, bütün gücünü kullanarak tekrar denedi, yine yapamadı. Çok önemsemedi, yere saçılmış yapboz parçalarını takip ederek yapboz kutusuna ulaştı, etrafına bakarak da bulabilirdi, zaten balkon ne kadardı ki, ama böyle tercih etti. Kutuyu ters çevirerek içindekileri dökecekti, vazgeçti, çok ses yaparsa bebek uyanabilirdi. Teker teker çıkarttı içindeki birkaç oyuncak parçasını. Kutuyu aldı, biberonun yanına getirdi. Biberonu ters çevirip kutunun zeminine bastırınca kapağını açmaya gerek kalmadan içindeki su dökülüyordu. Bunu daha önce de denemişti. Biraz yavaştı ama başka çaresi yoktu. Kutunun su değdikçe koyulaşan zeminini izledi, suyun boyasını, desenini… Dökülen suyun istediği yüksekliğe ulaşamayacağına kanaat getirince vazgeçti, başka bir yolu olmalıydı. Sağa baktı, sola baktı, vazgeçecekti ki masanın üzerindeki sürahiyi gördü, dudağının sol kenarı küçücük kıvrıldı. Sandalyenin üzerine çıkmakta biraz zorlandı ama dinlenecek zamanı yoktu. Sol eliyle tuttu sürahiyi, kaldırmaya çalıştı, sürahi düşündüğünden ağırdı. Görünürde başka çaresi olmadığı için tekrar denedi, bu defa kaldırabildi ama eli titriyordu ağırlıktan. Aldırmadı. Dikkatle inmeye çalıştı sandalyenin üzerinden, dikkatle yapmaya çalıştığı diğer şeylerde olduğu gibi yanağını ısırıyordu inerken, fark etmiyordu. Adımını atınca sandalye tahmin ettiğinden daha yüksek olduğu için sol kolu masaya çarptı. Kolu masaya çarpınca sürahideki suyun yarısı döküldü. Yere oturup, minik gölete, ıslak çoraplarına, yarısı dolu sürahiye, uyuyan bebeğe baktı. Bebeğe diğerlerine nazaran daha uzun baktı. Gidip karnına dokunmayı düşündü, şarkı dinlemek istemiyordu, tekrar gölete baktı.
Bebeğin eşyaları arasından ıslak mendil paketini aldı. Paketi açtı, içinden bir tane ıslak mendil çıkarttı. Bir tane ıslak mendil çıkartmak istedi demek daha doğru olur. Çünkü dört tane birden çıkarttı. Üç tanesini pakete geri koymak istedi, yapamadı. Dördünü de alıp minik göleti ortadan kaldırmaya çalıştı. Olmadı. Göletle zaman kaybetmek mantıklı olmayacaktı, asıl işine döndü. Sürahideki suyu yapboz kutusuna boşalttı, kutunun zeminindeki istediği yüksekliğe ulaşan suyu görünce dudağının sol kenarı tekrar kıvrıldı. Şimdi temizleyebilirdi balkonu, ellerini birbirine çarptı sessizce, bir yandan gözünün ucuyla bebeğe baktı, hâlâ uyuyordu. Kâğıt havludan dört buçuk parça koparttı, beşinci parçanın yarısı ruloda kaldı. Kâğıt havluları buruşturup, yapboz kutusundaki suya daldırdı, yeterince ıslandıktan sonra çıkartıp sıktı. Balkonun dümdüz zeminini silmeye başladı. Biraz sildikten sonra tekrar ıslatıyor, tekrar sıkıyordu kâğıt havlu parçalarını. Bu parçalar suyun içinde parçalanana kadar devam etti. Yorulmuştu zaten artık, oyuncak kutusunun yanına oturup suyun kaybolan berraklığını izledi. Biraz daha yakından bakmak istemişti ki, yanlışlıkla suyun tadına baktı, salondaki dev sarmaşığın toprağına benziyordu tadı. Enerjisi de, işleri de, merakı da bitmişti. Parmak uçlarında yürüyerek bebeğin yanına geldi, battaniyeyi yavaşça kaldırdı. Bebeğin hâlâ uyuduğundan emin olunca yanına kıvrıldı, üzerlerini örttükten sonra sol kolunu bebeğin üzerine attı. Çenesine yapışmış kâğıt havlu parçasından haberi yoktu, huzurla ve yorgunlukla uykuya daldı.
Annesi gelip balkondaki kargaşayı görünce çok kızacaktı. Olsun.
Şadiye Sare Kaplan
1 Yorum