İki Çay

Yarım saatten fazla oldu. Hâlâ gelmedi beyefendi. Beni burada ağaç etti. Hasada yetişse bari. Sakin, sakin, sinirlenme… Sinirlenince kaşlarımın arasındaki çizgi belirginleşiyor. Canım çıktı yüz yogalarında. Derin nefes almalıyım, diyafram nefesi. Dört saniye nefes al, yedi saniye tut, dört saniyede ver. Bir, iki… Şu ucuz parfüm kokusu da nereden geliyor? Bir insan bu kadar zevksiz olabilir mi! Hangi çağda yaşıyoruz? Hemen bir workshop bulmalı kendine. O kadar parfüm atölyesi var. Midemi bulandırdı, migrenim tutacak şimdi! Dört saniye…

Karşıdaki kadın, sahiden o olabilir mi? Giyim kuşamına bakılırsa bu değil. Partilerin kadın kolları başkanına benziyor. Seçim için mi geziyorlar acaba? Uğramadıkları bir bu kafe kalmıştı, buraya kadar sızmışlar. Sessiz sakin bir yer seçmiştim oysaki… Peki ya o ise? Başörtüsü marka gibi. İpek herhalde. Iğıl ığıl. Belli ki kaliteden anlıyor. Deri ceketine bakılırsa alışveriş çılgını. Hele ayakkabılar! Geçen hafta reklamı çıktı, bugün ayağında! Yok yok, savurgan bu! Elde avuçta para tutmayı bilmez, har vurur harman savurur. Gece gündüz demeden çalışanlarını kıymetini bilmez. Halden anlamaz. Alışveriş kuyruğunda bolca nefes çalışması yapar.

Vallahi şiştim. Bu beyefendi, kesinlikle safravi değil. Yoksa benden önce varmıştı buraya. Yoksa balgami mi? Amanıııın, çekimser, içe kapanık, mıy mıy mıy… Hiç çekemem vallahi! Sır tutamaz, ağırkanlıdır, gamsızdır. Eklem ağrısı da cabası. Eklem demişken el kremim neredeydi? Soğuktan kurumuş ellerim. Aaa! Diğer çantamda mı kaldı yoksa? Alelacele çıkınca ayakkabıların yanında unuttum tabi! Ayakkabı? Eyvahhh, spor ayakkabıyla mı gelmişim? Hasır ayakkabılarımı bu görüşme için almıştım. Kapının önüne nasıl bırakırım? Kapı… Kapıyı çektim mi acaba? Hemen bir Nermin Abla’yı arayayım, yoksa içim rahat etmeyecek. Telefon…

Gözleri fır fır dönüyor. Avını bekleyen aslan gibi pusuda. Hiç yaklaşmasam mı acaba? Geri dönsem ayıp mı olur? Öhö öhö! Erkek adamsın! Kendine gel! Korktu da kaçtı, gelmedi, dedirtme arkandan. Fakülteden bilirim dedikoducu kızları. Şöyle bir süzer, ters bir bakışla döver. Ardından verir veriştirir, uçurur eriştirir. Lafları peş peşe dizer. Başları arşa değer. Sonra da “Günahı boynuna, neyse, bizi ilgilendirmez!” der ve kahvesinden bir yudum içer. Katalog incelemeye, heyecanla indirimleri takip etmeye devam eder. Yok yok, ana olmaz bundan. Yavrucağı unutuverir mağazada. Baksana, parmakları nasıl da incecik. Sarı beze dokunamaz. Mutfaktan anlamaz. Yemek aş bilmez, ev iş tutmaz! Anneme gelin olamaz.

Akıl ettim de akik bilekliğimi aldım. Yoksa bu kem gözlülere nasıl dayanırdım? Akiklerim çatlayıverecek nazardan! Pembe kuvars yüzüğümü de taksaydım keşke. Ya da yok! Takmadığım iyi oldu, süslü derdi yoksa. Hatta kokoş. Elin adamı, ne anlar kuvarstan akikten? Daha saatten haberi yok zavallının! Felsefe mezunu dediler, fakülte bitirmiş adam! Bu ağırlıkta nasıl yetişmiş finallere? Kesin çift dikiş yapmıştır. Sokratik sorgulamalarla evde kalmıştır. Yoksa otuzuna kadar ne demeye evlenmemiş? Acaba daha önce söz-nişan işine girdi mi? Annesi zorluyor olmasın evliliğe? Kesin vazgeçti de kaçtı gitti. Hikmetinden sual olunmaz yüce Mevla’nın. Benim gibi biri için çapsızın tekini mi tavsiye ettiler? Hiç sevmem zaten görücü usulü işleri. Hep Hülya teyzenin başının altından çıkıyor. Her cuma sohbete gidiyor. Oğluna dergâhtan kız arıyor. Beğendiği kızlarla uzun uzun salavatlaşıyor. İzzet ikram… Oğlu bitti, komşularının oğullarına sıra geldi. Ben gidince sorarım ama… Sohbet saati de yaklaştı. Hatmeye yetişsem bari.

Yok yok, bu kızdan ne köy olur ne kasaba. Anama ana, babama baba diyecek, abdestinde namazında, dergâhında sohbetinde bir kız olsa neyse… Takmış takıştırmış, giyinmiş kuşanmış! Yokluk nedir bilmez, adabı muaşeretten bîhaber… Yatılı misafir alamazsın, salatanın suyuna banamazsın. Çay da demlemez akşamları, kesin yeşil çay içiyordur. Kumandayı kaptırdım mı yanarım! Hele namazlarım, cemaatsiz kalır. Evlatlarım dinsiz imansız olur alimallah… Estağfirullah, estağfirullah… Himmet efendim, yanlışı seçmeyeyim. Fakülteden beri tövbeme sadık kaldım. Her şeyi geride bıraktım. Bir kız meselesi için dönemem. Daha ilk görüşte gafleti bulaştı. “Hal sâridir, sirayet eder.” der idi Ahmet amca. Ah keşke onun kızı olaydı da evereydi beni. Onunla ne zikirler çekerdik… Bu kızla anca “Lâ havle” çekerim, tespihler boyunca. Sonunda da “illallah” ettirir zaten!

– Âdem hoş geldin, buyur geç masaya! Nerdesin sen? Ahmet Amca’nın kızını ağaç ettin burada! Kefil olduğumuza bin pişman etme bizi… Size iki çay getiriyorum hemen. Hadi!

Z. Rumeysa Topal

(05.05.2023)


 

İki Çay Daha – Z. Rumeysa Topal

 

DİĞER YAZILAR

7 Yorum

  • Medine Berra , 30/01/2024

    Devamını okumayı çok istiyorum tek bir kotu yer var oda bitmesi

  • buruli , 30/01/2024

    Okurken çok eğlendim keyifli bir hikayeydi :)

  • Zeynepp , 10/01/2024

    Günümüzüm umutsuz muhafazakar gençlerinin birbirlerine çarpıp bir türlü birbirlerine denk gelememesinin güzel bir tasviri. Kaleminize kuvvet, sevgiler.

  • Hatice kılıç , 10/01/2024

    Devamini bekliyorum çok güzeldi himmet efendim dediği yer güzeldi

  • Muş'lu birisi , 09/01/2024

    Çok güzel ve okuması keyifli bir yazıydı acaba devamı da gelir mi?

  • Islak Banyo Terliği , 09/01/2024

    “Yatılı misafir alamazsın , salatanın suyuna banamazsın” :) Kaleminize sağlık

  • ninova mücahidi , 09/01/2024

    Okuması keyifli bir hikâyeydi. Kaleminize sağlık

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir