Evliyanın Gör Dediği (İkinci Kısım)

(İkinci Kısım)

IV.

Sami Efendi Dergâhında sıradan bir gün. Şeyh Hazretleri günlük zikrini bitirip divana geçti. Dervişanın da dikkatini çekmiştir ki Sami Efendi zikir dersi haricinde de gün boyu sağ elinin şehadet parmağıyla zikir çeker gibi bir hareket yapıyordu. Elbette dervişanın bu mesele hakkında çeşitli düşünceleri vardı. Sonunda Şeyh Efendi’nin her ân zikir hâlinde olduğuna, günlük virdi dışında dilini sürekli Allah adıyla ıslak tuttuğuna kanaat ettiler.

Sami Efendi, Molla Yusuf ile birlikte çay içiyor. “Hazırlığını yaptın mı Molla Yusuf?” diye sordu. Molla Yusuf soruya şaşırdı. Acep Şeyh Efendi neyi kastetti, diye geçirdi içinden. Sami Efendi, Molla Yusuf’un hayretine tebessümle karşılık verdi. “Yakında düğünümüz var Yusuf can. İki evladım ömürleri boyu defalarca birbirlerine rastladılar da birbirlerini fark edemediler. Talih yetişti. Yolları dergâhımıza düştü. Gene de birbirlerini fark edemediler. İkisi de biraz bakar kör. Ee iş başa düştü Yusuf can.”

V.

7 yıl önce

Şehir bir gencin intihar teşebbüsüyle çalkalanıyordu. Ahali üstüne bir şeyler katarak anlatıyordu hadiseyi. Tüm eklenenlerden sıyrılırsa işin aslı bir gönül meselesiydi. Neyse ki genç adam hayattayken bulunmuş, hekime yetiştirilmişti. İşte Hekim Aşer az evvel bu delikanlının tedavisini tamamladı. Yardımcısı Gülfem Hatun’a ıslak bir bezle ateşini düşürmesini tembihledi.

Gülfem Hatun raftan temiz bir bez aldı. İçine şifalı yağlar da eklediği su dolu kaba bezi koyup iyice ıslattı. İyice ıslanan bezi fazla suyundan arıtmak için sıktıktan sonra baygın yatan gencin alnına koydu. Gencin bir an önce kendisine gelmesi için dua etti. Gebe bir kadını kontrol etmesi gerekiyordu. “Umarım ben gelmeye ayılır.” diyerek ayrıldı.

Genç yavaş yavaş kendine gelmeye başladı. Gözlerini hafif araladı. Alnındaki bezi alıp bir kenara attı. Yataktan doğrulmaya çalışırken Gülfem Hatun geri döndü.

“Uyanmışsın. Kalkmayasın, yaraların daha sağalmadı.”

“Ne işim var benim burada?”

“Sabah ezanında getirdiler. Göç yolunda bulmuşlar. Yaralarını tedavi ettik.”

“Beni kurtarın diyen oldu mu size?”

“Anlamadım?”

“Benim ayrılmam lâzım. Tutmayasın.” dedi genç adam. Gülfem Hatun engellemek istedi ama başaramadı. Genç adam “Sanki kendilerine yardım edin diyen oldu!” diye söylendi çıkarken. Gülfem Hatun öfkeyle “Delinin zoruna bak!” diye karşılık verdi ama sesini duyurabilmiş miydi, duyurduysa genç adamın kulağına girmiş miydi belli değildi.

5 yıl önce

Derviş Nuaym, şeyhinin buyruğuyla dergâhtaki tüm bakır kapları toplayıp şehre kalaylatmaya götürmüştü. Kalay işi bitip dönecekken ezan okundu. Namazımı camide kılıp öyle yola çıkarım diye geçirdi içinden. Yükünü sırtına yükleyip camiye yollandı.

Cemaate yetişmişti. Yolcunun duası makbul olduğu için evvel mürşidine sonra tüm dervişana dua etti tesbihat sonrası. Haliyle duası epey sürdü. Camiden son ayrılan kendisi olmuştu. Çarıklarını giyerken içli bir ağlama sesi duydu. Bir kadın sesiydi. Sesin nereden geldiğine bakındı. Caminin arkasından geliyordu. Yükünü alıp avlunun arkasına gitti. Genç bir kadın hüngür hüngür ağlıyordu. Acaba bir baksam mı yoksa kendi hâline mi bıraksam diye bir müddet düşündü.

“Bacım ne derdin var niye ağlıyorsun?” Kadın ağlamayı bırakıp başını kaldırdı. Derviş Nuaym araya biraz mesafe koymaya özen göstererek kadının yanına oturdu. Genç kadın biraz duraksadı. Sonra dertleşecek birini arıyor olacak anlatmaya başladı.

“Ustam öldü. Derdim bu.”

“İnsan üzülür elbet. Ama bilmez misin bu dünya bizim geçici yurdumuzdur. Ebedî yurdumuz ahirettir. İnşallah bir gün ustanla kavuşacaksın.”

“Ben de buna üzülüyorum zaten. Ustam Müslüman değildi. Babam gibiydi. Beni büyüttü. Yetiştirdi. İlmini aktardı. Ben onun için hiçbir şey yapamadım. Akıbeti için endişe ederim. Bir yandan da kendime üzülüyorum. Kimsesiz kaldım.”

“Allah kimsesizlerin kimsesidir. Ona yönel. Ustana gelince de Allah’tan ümit kesilmez. Sen bu durumdan ders çıkar. Ömür sermayesi tükeniyor.” Derviş Nuaym yükünü tekrar sırtladı. “Benim şimdi dönmem gerek. Yersiz yurtsuz kaldım diye de üzülmeyesin. Sami Efendi Dergâhını bilir misin?”

“Bilmem.”

“Sabah olunca yola koyul. Orada herkese yer var. Şeyh Efendi yüce gönüllü bir Allah dostudur. Sana da kalmaya bir yer, karnını doyurmaya bir tas verirler elbet.” Genç kadının gözlerine farklı bir hüzün çöktü.

“Benim Allah dostuyla işim olmaz. Benim gibi günahkâr birinin dergâhta yeri yok.” Derviş Nuaym kadının hâline üzülmüştü.

“Allah’ın rahmetinden ümidini kesecek nasıl bir günah işlemiş olabilirsin? Benim yola koyulmam lâzım. Unutma. Sami Efendi Dergâhı.” Derviş Nuaym yola koyulunca genç kadın düşüncelere dalmıştı. Biraz sonra yerdeki katlanmış kâğıdı fark etti. “Deminki adam mı düşürdü acaba?” Kâğıdı açıp okudu. Okuduktan sonra da az evvelki gibi içli içli ağlamaya başladı. Kâğıtta şu yazıyordu:

“Bizim yolumuza gelenler üç sebepten gelirler: Ya ceddinde bir şehit vardır, ya birilerinden hayır dua almıştır, ya da Allah’ın hoşuna gidecek bir şey yapmıştır.”

3 yıl önce

İşlemeli güzel bir mendildi. Gülfem Hatun elinde mendili çeviriyor sağına soluna bakıyordu. Kimin acaba, diye düşündü. İslim Hatun’a göstermeye karar verdi. İlkin odasına gitti ama orada yoktu. Sonra bahçeye çıktı. Etrafa bakındı. Kadınlardan birine sorup çeşmeye gittiğini öğrendi. Nedense dönmesini bekleyemeyecek kadar sabırsızdı. Oysa sıradan bir mendildi. Böyle güzel işlemesi olan çok mendil vardı.

Gülfem Hatun alelacele çıkıyor. Çeşmenin yolunu tutmuşken arkadan “Bekleyesin!” diyen bir erkek sesi duydu. Dönüp bakınca hızlı hızlı kendine doğru yürüyen bir adam gördü.

“Nereden buldun bunu?” Gülfem hatun adamın tavrına şaşırıp “Ben… ben…” diye kekelerken adam bir hışım mendili çekip alıyor elinden. Sonra da arkasını dönüp aynı hızla uzaklaşıyor. Gülfem Hatun öylece arkasından bakınırken bir ses daha duyuyor. Ama bu seferki ses tanıdık.

“İslim Hatun!” diye ünledikten sonra koşup sarılıyor kadıncağıza. İslim Hatun ellerinde güğümler şaşıp kalıyor.

“Dur deli kız. Hayrola?”

“Şu giden adamı tanıyor musun?”

“Tanırım. Derviş Nuaym.”

“Dergâhın önünde bir mendil buldum. Ben de sana geliyordum. Belki sahibini tanıyorsundur diye. Bu adam çıktı karşıma. Beni azarladı, mendili de aldı.”

“Esasen iyi biridir. Bir zamanlar sevdiği biri varmış. Dervişlerden duydum. Onunla ilgili bir hatıra olabilir. Kaybedince sıkıntısını senden çıkardı herhâlde.”

“Anladım. Neyse. Bir daha rastlaşmayız inşallah.”

VI.

Sami Efendi Dergâhında sıradan bir gün. Güneş doğduktan bir saat sonra dervişan mutfakta toplanıyor. Karınlarını doyurduktan sonra herkes vazifesine dönüyor. Derviş Nuaym genç dervişlerden birini tutup bir kenara çekiyor. Cebinden işlemeli bir mendil çıkarıp gence veriyor.

“Bunu al. Artık yakar mısın, bir ağaç dibine mi gömersin bilmem. Ne yaparsan yap ama bana ne ettiğini söyleme. Elinde de tutma.” Genç derviş başıyla onaylayıp mendili alıyor. Yıllardır dergâhta olan Derviş Nuaym hatırı sayılır biridir. Genelde sözünü ikiletmezler. Onun da kendi işini başkasına yaptırdığına pek rastlanmaz.

Gülfem Hatun ile İslim Hatun kadınlar dergâhındaki mutfaktan az evvel ayrıldılar. Avluda duvarın dibinde duran güğümleri alıp dergâhtan çıkıyorlar. Kapının önünde Derviş Nuaym’a rastlıyorlar. Derviş Nuaym sanki bir şey söyleyecekmiş de kararsız kalmış gibi bir hâl içinde. İslim Hatun, “Hayrola Derviş Nuaym, bir şey mi diyecektin?” diye soruyor. Derviş Nuaym’ın bakışları daha çok Gülfem Hatun’un üstünde. Gülfem Hatun durumu fark ediyor etmesine ama hiç fark etmemiş gibi gökyüzüne dikiyor bakışlarını. İslim hatun bu ikili arasındaki durumu fark ediyor. “Hayrola Gülfem Hatun kuşları mı sayarsın?” diyerek Gülfem Hatun’a takılıyor şimdi de. Gülfem Hatun boş bulunuyor. “Yok. Öyle bakınıyordum. Gitmiyor muyuz?” “Gidelim madem. Hayırlı günlerin olsun Derviş Nuaym.”

“Olacak inşallah. Size de hayırlı günler.”

 

Devam edecek…

Hasna Para

yazarın notları

  1. “evliyanın gör dediği” adlı öykümün ilk iki kısmını 6 şubat depremi öncesinde tek word dosyası hâlinde yazdım. nisan 2023’te öyküyü bölümler hâlinde tefrika olarak yayımlatmaya karar verdim. daha sonra yazmış olduğum öyküyü “birinci kısım” ve “ikinci kısım” olarak ayırarak 5 nisan 2023’te iki word dosyası hâlinde editörüme teslim ettim
  2. celâl kuru’ya tenkitleri ve tavsiyeleri için çok teşekkür ediyorum. hikâyenin anokranizme kaçması yönündeki eleştirisini kıymetli buluyorum. hikâyeyi eski dönemlerde geçecek şekilde planlamıştım. yayımlanan ilk kısım biraz muğlak. günümüzde geçen bir hikâye mi yoksa eski dönemlerde geçen bir hikâye mi tam anlaşılmıyor. hikâye kurgu aşamasındayken eski dönemlerde geçen bir hikâye olmasının daha uygun olacağını düşündüm. belki günümüzde geçen bir hikâye olarak planlansa tasavvufî kurgu edebiyat için günümüzden bir söylem geliştirebilirdim. günümüz yazarının üzerine düşen bir vazife de budur belki. bu eleştiriyi bundan sonraki öykülerimde dikkate alacağım inşaallah. yine deprem öncesinde yazmaya başladığım ama devamını henüz getiremediğim tasavvufî bir öykü var. o öyküm günümüzde geçiyor. belki daha sonra onun üzerinde çalışmaya devam ederim.
  3. mehmet raşit küçükkürtül’e tenkitleri ve tavsiyeleri için çok teşekkür ediyorum. hikâyenin tarihsel zeminde kendine bir yer bulması gerektiği yönündeki eleştirileri ve hikâyenin çıkmazlarına dair eleştirileri çok kıymetli. kurgusal yönde ve teknik anlamda söyledikleri çok yerinde. böylelikle güzel bir hikâye bulduğumda yazı masasına oturmak yerine hikâyeyi temellendirmek ve daha çok araştırma yapmam hususunda bir aydınlanma yaşadım. öykümü okumasını çok istiyordum. kendisi hem öyküyü okudu hem de uzunca bir dönüş yaptı. kısıtlı vakit ve imkân içindeyken incelik gösterdiği için ayrıca teşekkür ediyorum. bahsettiği lügat kitabını edindim. faydalı olabileceğini düşündüğüm birkaç kitap daha aldım.
  4. ömer ertürk’e tavsiyeleri için çok teşekkür ediyorum. hikâyeyi kurguladığım zaman çocukluğumdan bu yana birçok defa gittiğim adıyaman kahta’da yer alan menzil köyündeki (birkaç yıl önce belediye oldu diye hatırlıyorum) dergâh gözümün önündeydi. söz konusu dergâh o günden bu güne mimarî ve yapısal olarak çok değişim yaşadı. ilk başlarda, 2000’lerin başında, kadınlar tarafının girişi doğrudan erkekler tarafına açılıyordu. kadınlar ziyaret edilebilecek yerlere gidebilmek için erkekler tarafını kullanıyorlardı. bu yapı o zamanın imkânları içerisinde bu şekildeydi. zamanla mimarîde ve yapısında değişimler oldu. günümüzde kadınlar kendileri için ayrılmış alanlardan istedikleri yerleri ziyaret edebiliyorlar. ömer ertürk’ün dikkatinden kaçmadı ve “bütün ekolleri içinde barındıran hatta bir nevi geçmişin tekkelerini dergâhlarını menzil usulü üzerinden okumak gibi olmuş” ifadelerini kullandı. teknik anlamda okumalar yapmamı salık verdi. inşaallah okumalara ağırlık vereceğim.
  5. arkadaşlarım hilal görgülü ve zehra eser’e bütün öykülerimde olduğu gibi bu öyküm için de beni motive ettikleri ve eleştirilerini esirgemedikleri için çok teşekkür ediyorum.
  6. beni her zaman anlayan, destekleyen, tavsiyelerini esirgemeyen, zaman ayıran, anlattığım hikâyelere inanan editörüm sulhi ceylan’a çok teşekkür ediyorum.
  7. yapıcı eleştiriler için çok teşekkür ediyorum. gelen tüm eleştirileri ilk iki bölümü birlikte teslim ettiğim için üçüncü bölüm itibariyle dikkate alabileceğim. umarım zamanla gelişen bir kurgu ve hikâye olur.
  8. şimdiye değin tasavvufî konularda farklı okumalar yaptım. tek bir ekole yönelik olmayan bu okumaların çeşitliliği de beni etkilemiş olabilir. örneğin rifâîlikte kadın muhibban da ön plandadır. kadınlar şeyh olamaz ama derviş olabilirler. bunun en bilinen örneği de sâmiha ayverdi’dir. bunun dışında her tasavvufî tarikatın farklı sohbet halkaları, zikir meclisleri, dergâh ve tekke yapısı kafamda böyle bir kurgu oluşmasına yol açtı diye düşünüyorum. aynı zamanda görsel medya ürünleri de beni etkilemiş olabilir.
  9. tefrika olarak eser neşretme fikri beni çok heyecanlandırmıştı. gelişebilecek durumları hiç düşünmemiştim. tek seferde yayımlanacak bir öykü yazdığında hikâyenin başında okura ters gelen bir mesele sona doğru çözüme kavuşabiliyor. bazen yazar bilinçli olarak böyle tercihlerde bulunuyor. hikâyenin sonlarına doğru her şey okur için aydınlanmış oluyor. bu bir romanda da aynı şekilde olur sanırım. tefrika eserde ise yazarın yapmaya çalıştığını anlamak için diğer bölümü beklemek gerekiyor. bunun dışında editörüme de söylemiştim, gelecek yorumlar hikâyenin gidişatını değiştirir mi merak ediyordum. bu konuda çok heyecanlıydım. isterim ki okur hikâyeyi daha iyi bir yere taşısın. sanırım bu biraz yerinde ve insaflı tenkitlerle mümkün. umarım hikâye şimdi olduğundan daha iyi bir hâl alır.
  10. bütün zamanların ön plana çıkan meselelerini işlemek istiyorum öykülerimde. bunlardan biri de kadın ve erkek arasında yaşanan durumlar. özelikle inançlı, tasavvufla içli dışlı veya salîk olan insanların da başına gelebilecek durumlar olduğu için buna değinilmesi gerektiğini düşünüyorum. romantik bir hikâye planlamamıştım ama oraya kaymış olabilir. böylesi meseleleri doğru bir şekilde anlatmak da oldukça zor. başka türlüsü de elbet mümkündür. buna dair fikirlerinizi ve bunu romantizme kaçmadan başardığını düşündüğünüz eserleri benimle paylaşabilirsiniz.
  11. hasnapara.19@gmail.com

 

Evliyanın Gör Dediği (Birinci Kısım)

 

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Yunus Emre Dizisi.fr , 19/04/2023

    Yazan çizen taifesinden bu kadar insanın desteklediği öyküden lezzet alamıyor olmak benim ağzımın tadı ile mi alâkalı acaba?
    Geçen defa yapılan yorumlar yüzünden mi böyle açıklamalar yapmak zorunda hissettiniz kendinizi? Açıkçası sonuna gelene kadar zaten bir lezzet alamamıştım. Altındaki notları okuyunca iki kere lezzet alamadım. Sanırım üçüncüsünü okumayacağım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir