“İnsan Saati” Dergisi ve Yazarları Hakkında

Bendim13
(Soldan sağa: Murat Karakoyun, İsmail Köroğlu, Bünyamin Küçükkürtül, Özgür Suuçak; Bursa – 1993/1994, öğrenci evi)

İnsan Saati, Bursa’da Bünyamin Küçükkürtül tarafından 1995’in Eylül’ünde ilk sayısı çıkartılan sanat ve edebiyat dergisidir. Daha sonra Bünyamin Küçükkürtül’ün Kahramanmaraş’ta ikamet etmeye başlamasıyla beraber derginin idaresi de Kahramanmaraş’a geçecektir. Bu durum derginin “Kasım 1996 – Sayı 8”in ilk sayfasındaki dipnotta şu şekilde yer alır: “Not: İnsan Saati bu sayıdan itibaren yayın hayatını Maraş’ta sürdürecektir.” Burada yeri gelmişken bir tashih yapalım: Yusuf Turan Günaydın’ın dunyabizim.com’da çıkan yazısında (“İnsan Saati kimleri kattı edebiyata?”, Yusuf Turan Günaydın, 28 Mayıs 2012, dunyabizim.com, erişim tarihi: 16 Mayıs 2016)  İnsan Saati’nin çıkış tarihi olarak Aralık 1995 tahminî olarak verilmiş. Elimdeki ilk sayının künyesinde, yukarıda da ifade ettiğim gibi, Eylül 1995 tarihi görünüyor.

İnsan Saati dergisi kaç sayı çıkmıştır? Dergide neler yayınlanmıştır? Dergide kimler yazmışlar, bugün neredeler, neler yazıyorlar? Dergi hangi konuları gündeme getirmiştir? Bu tür sorulara cevap verecek nitelikte yazılar, makaleler, incelemeler yapılmamıştır. Dergide yazan, derginin çıkmasında sorumluluk alanlar bugün hayattadır. 2009 yılında Bursa’da beyin kanamasından ötürü ahirete intikal eden Ziya Faruk Aksakal dışındaki İnsan Saati mübdi ve münşileri ile mülakât yapmak mümkündür. Biz, İnsan Saati’ne alâkayı artırmak, onu tekrar hatırlatmak için Ocak 1997’de çıkan 9. sayıdaki “Ayarlı Saatler” yazısını iktibas etmeyi uygun gördük. Bu yazının tarzı, Edebifikir müdavimlerinin âşina olduğu, bizim de zaman zaman kaleme aldığımız türden bir yolu takip ediyor. Şunu da ilâve edelim: Aşağıda ismi zikredilenler dışında İnsan Saati’nde kalem oynatan daha başka isimler de var, henüz onların bu yazıdaki gibi biyografisi(!) yazılmış değil. İnsan Saati dergisinin nâşiri Bünyamin Küçükkürtül hakkında daha evvel Edebifikir’de “Bünyamin K. Hakkında Bir Kronoloji Denemesi” başlıklı iki yazı neşretmiştik, dileyen o yazılara müracaat ederek bilgisini genişletebilir.

Bu vesileyle Edebifikir’in Bursa, İstanbul ve Kahramanmaraş’ta ikâmet eden müdavimlerini gönüllü muhabirlik yapmaya davet ediyorum. İnsan Saati etrafında söze, yazıya emek verenler hakkında haberler, yazılar, mülâkatlar ortaya koyunuz lütfen. Bu fakire sorarsanız, her Edebifikir okuru not defteri, kalemi, fotoğraf makinesi yanında olan ve sitesine haberler, küçük mülakatlar, videolar, yazılar vs. gönderen üretici ve girgin bir tavra sahip olmalıdırlar. Hayatımızı neşesizleştiren, bönleştiren, ruhsuzlaştıran, kirleten gündeme, medyaya, “trend topic”e, aktüel siyasete, komplo teorilerine, gün gezmelerine, kahvehane geyiklerine, hazırola geçiren bütün kıravatlılara karşı alay etmek ve haykırmaktan başka lütûfta bulunmayalım. Sokaktaki, çarşıdaki, kampüsteki, inzivadaki kendi gerçek hikâyemizi ortaya koymaya bakalım ama bunu yaparken sızlanmak, bunalım saçmak yasak! Telefon ekranlarından hızla akan yazılara karşı kitap rafında öylece sabit duran, sabun köpüğü gibi akıp gitmeyen yazıların dünyasını, bugünden yarına değişmeyecek her zaman ağırlığını hissettiren meseleleri gündem hâline getirelim.  ___ Mehmet Raşit Küçükkürtül

Ayarlı Saatler

Hazırlayan: Muhammed Ali Bahar

Emirhan’da Şair Mustafa Özçelik’e cevaben bir mektup yazmıştık. Mustafa ÖZÇELİK Bey’in Bursa’da Üniversite çağında yazmış olduğu hüzün şiirleri bizim O’na böyle bir mektup yazmamıza vesileydi. O da bu mektuptan samimice etkilendi ve yolu düştü Kütahya’dan Emirhan’a uğradı. Mektupta, İnsan Saati yazanlarının hüzünleri de geçiyordu. Fakat o an, çoğunluğunu hüznün ve -maalesef- huzursuzluğun Emirhan’da topladığı arkadaşların bir teki bile yoktu.

Çoğunluğunun ismi hiçbir yerde duyulmamış İnsan Saati yazanlarının, çizenlerinin birkaç cümleyle anlatılmasının gerekliliğini duyduk. Bu arada tanımadıklarımızı da, tanıyanlardan sorarak kaleme aldık:

Hasan Yasin ALTINER: Bin dokuz yüz küsür doğumlu. Tokatlı. Erzurum’da edebiyat öğretmeni büyüten bir akşam okulunda. Doğumundan bu yana evli olduğunu zannediyor. Fakat evine karpuz götüren göbekli bir öğretmen olmak istemiyor.

Musa AYDIN: 1972. Karslı Kayseri’de sinirleri bozuk bir öğretmen. Hiçbir beklentisi yok… Ses vermemeye özen gösteriyor. Bir Hasan Aycın bir de Sadık Yalsızuçanlar sevindirirmiş onu.

Hüseyin ÖZ: 1975. Maraş. Bir kenarında kaldığı için hayatı hep merak eder. Belki ileri zekâlı, belki de detaylara dikkat ettiğinden zeki görünüyor; odasındaki çiçekleri nem algılayıcılı otomatik su pompalarıyla sulanıyor. Perdesi uzaktan kumandalı.

Ziya Faruk AKSAKAL: 1942. Babadağ. Şüpheler ve cevapsız sorulardan oluşan gençliğinin sonrasında geniş konferans salonlarından hücreleri andıran dar öğrenci odalarına kadar varan hatipliği ve sıcakkanlı diyaloğuyla aylarca heyecanları, hafakanları sürdürüp sonra birden suskunluğa bürünen, aylarca sonra tekrar devam eden adam. Hint Müziği ve Japon kültürü onun için birer ipucu. Nadiren kısa şiirleri çoğunlukta uzun şiirleri insanın çözgüleri üzerine kurulmuştur; Otuz üç sayfalık bir şiiri böyle başlıyor: Ve insan/parayı keşfetti/uçsuz bucaksız coğrafyaların/kaprisli çocuğu…

Necip Fazıl KURT: 1974 veya 75. Memleket: Çorum. Ziya Faruk Aksakal’ın deyişiyle “cins kafa”. Ortaöğrenim İzmir Anadolu Lisesi; Üniversite, Uluslararası İlişkiler üçüncü sınıf terk” diyerek tanıtırdı kendini. İstanbul’da Edebiyat okuyor şimdi. Kalın gözlüklü. Sağlığını korumak için yılda 300 kitap okur.

Özgür SUUÇAK: 1974. Antalya, Akseki. Kışları trende geçirir. Öykü öğrencisi fakat uzun süreden beri öykü yazmıyordu. Anlamsız şiirler zehirlemiştir onu. Erzurum Arap Dili ve Edebiyatı terk. “Bir öykü yazmaya karar vermek için yirmi kitap okumalı. Yazmaya başlamak için de yirmi kitap…” diyor.

İsmail KÖROĞLU: 1974. Trabzon. Klasik öykü tarzına kızar, klasik öykü yazar. Bir “Abasıyanık” edası var, gözlemciliğinde. Marmara Fransızca Bölümü terk. Şimdi de İstanbul Üniversitesi’nde Fransızca Mütercimlik Bölümü’nde.

Erdal TATLI: 1970. Bursa. Bir havari gibi girerdi kapıdan. Usta gibi konuşur, derviş gibi susardı. U.Ü. Resim Bölümü’nü dördüncü sınıftan terk etti. Takı yapıp sattı. Şimdi gazeteci. “Feryadıma yahut Figanıma” adlı şiiri küflü bir evin ortasına boydan boya yatarak bir kalemde yazdı. Şiiri düzenlemek için defalarca diz kırdı. Fakat şiir ilk hâli gibi kaldı: “Kuşlar uçuyor Figan/Uçup uçup yere konuyorlar/Yeri çekiversek altlarından/Nereye konarlar Figan/Nereye konarlar/Yerden başka yer var mı Figan/Yerden başka yer var mı…”

Hayrullah SAFA (Kesmegülü): 1976. Maraş. Bir gezegen gibi iner çay bahçelerine. Şiirselliğe devam ediyor, fakat yazmıyor. Tefekkür ve isyan, ruhunda kırmızı bir kordela. Çanakkale Klasik arkeoloji Bölümü’nde okuyor -eğer devam ediyor ve eğer intihar etmediyse. Aşkı da anlamıyor; “Nagehan evde mi/Hayır!/Nagehan derin uykuda…”

Rasim DEMİRTAŞ: 33-34 yaşlarında. Bursa doğumlu. Arnavut asıllı. “Duygusal gerçekçiyim” diyen profesyonel tiyatrocu. Büfeden bir kibrit alırken bile sesinin ahengine, tonlamadaki şiirsel etkiye, jestlere, mimiklere dikkat eder. Konuşmalarında bir panik vardır. Ankara Türk Dili ve Edebiyatı ve Muğla İşletme Fakültesi terk. Tamam.

not: Fotoğraflar Mehmet Raşit Küçükkürtül’ün arşivine aittir.

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • tuncay şen , 13/01/2017

    İnsan Saati dergisi Bursa da çıktığı zamanlar tıp okumaktaydım ve okumaktan ve takiip etmekten haz alırdım. sonra ben mezun oldum, dergi de Bursadan mezun olmuş. Sayılarını o yıllarda Anadolu da bir köy de doktorluk yaparken takip etmeye çalışırdım.
    Aradan yıllar geçti, taşına taşına baba ocağı memleketime döndüm, arşivimi bu göçlerde tahrip ettiğimi çok geç farkettim.
    İnsan Saati ve bazı dergileri sahaflardan elimde olmayan sayıları yeniden ulaşma gayretindeyim.

  • Abdullah Esef , 17/05/2016

    Şu yazıdaki bereket okuucuya geçmeli bana kalırsa. Böylece değil. Bir daha sahaflarda muhakkak bu dergiye de bakacağım. Bünyamin k. Neden baskın olamadı? Bu soru da düşünülebilir. Raşit bu dergiyi hiç konuşmamıştık. Belli ki arşivi düzenlemek; arada bazı böyle işleri de dinlenme faslı gibi ortaya çıkarıp çekilmek demek oluyor. Eski dergiler birer hatıra cenneti yamrı yumru bir yaşayış sürdürülebilirliği. Ne şans bakabilmek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir