Düzenlediğimiz operasyonla iki aydır yazı göndermeyen Feyyaz Kandemir’in askerdeyken tutmuş olduğu günlüklere el koyduk. Yazarlarımız bu tembellikle devam ettiği takdirde operasyonlarımız devam edecek. Feyyaz Kandemir’in acemi erlik dönemiyle sınırlı olan günlüklerini yayımlarken, bu durumun ısrarla yazı göndermeyen bütün yazarlarımıza ibret olacağını umuyoruz.
***
30 Ekim 2017
İki gün sonra asker olacağım. Yolculuk yarın gece. Askere gidebilmek için üç ay içinde yirmi kilo verdim, etrafımdaki hemen herkes akılsızlık ettiğimi düşünüyor. Bir iki kişi hariç. Özgürlüğümün kısıtlanacağından bahseden arkadaşlarım var. Özgürlüğün ne olduğunu inşallah öldükten sonra tadacağız. Bir kere ölmek de yetmiyor sanırım; birkaç kez ölmek lâzımmış kafile-i ahrara katılabilmek için, öyle diyorlar.
İşin aslı şu: Annemi üzüp duruyorum. Kıymetini anlamak için ondan biraz mahrum kalmam gerekiyor. Bir de zaman.. çok hızlı geçiyor. Zamanın yavaş geçeceği en ideal yer asker ocağı. 2010’dan sonrası nasıl geçti anlayamadım. Gidip altı ay kendi yakın tarihimi muhasebe edeyim de ahvalim neymiş göreyim. Yani benim için askerlik zaman kaybı değil, bilakis bir fırsat. Her şeyin ötesinde küçük bir Türkiye manzarasıyla karşılaşacağım. Heyecanlanmam için bu bile tek başına kâfi.
1 Kasım 2017
Çankırı’dayım. Peygamber ocağındaki ilk günüm. Bulunduğumuz tugay Çankırı’ya henüz yeni taşındığından imkânlar kısıtlı. Bu yüzden bizi, acemi birliği için buradan Ankara Mamak’a götürecekler birkaç gün sonra. Henüz kamuflajlarımızı bile giymiş değiliz, askerlik havasına giremedim.
2 Kasım 2017
Yarın aksilik olmazsa Ankara’ya geçeceğiz inşallah. Tarık Buğra’nın İbiş’in Rüyası romanına başladım. Gün boyu oradan oraya koşturduk. Gece koğuş nöbeti tutuyoruz. Yazma fırsatı bulamıyorum pek.
5 Kasım 2017
Mamak’tayız üç gündür. Kamuflajları giydik fakat bana pantolon kalmadı. Mecbur kot pantolon giyiyorum. Altta kot pantolon, üstte kamuflaj, avcı gibi geziyorum ortalıkta.
9 Kasım 2017
İbiş’in Rüyası bitti. Tarık Buğra, “Yerli bir tiyatro mümkün mü?” sorusuna cevap aramış roman kurgusu içinde. Teklif ettiği bir takım şeyler var ancak tiyatro benim alanım olmadığından üzerinde duramayacağım. Giritli Aziz Efendi’nin Muhayyelat’ına başladım. Ahmet Kabaklı’nın sadeleştirmesi. Sultanahmet taraflarına gittiğimiz bir vakit Türk Edebiyatı Vakfı’na uğramıştık, Sulhi Ceylan hediye etmişti.
Günde on beş kilometre civarında yürüyoruz, yarısı uygun adım. Yemeğe gidip gelmek üç kilometre. Üç kere git gel dokuz. Gerisi eğitim, spor vesaire.
TSK’da acil subay ve astsubay alımları olacak. Bunun için bir konferans verdiler. TSK’nın sizin gibi gençlere ihtiyacı var diyerek kısa dönem erleri subay olmaya teşvik ediyorlar. 15 Temmuz hadisesinden sonra TSK itibar kaybetti. Aynı zamanda hainleri temizleme operasyonu sebebiyle ciddi sayıda personel de kaybetti. Şuanda TSK’da yetmiş bin civarında uzman çavuş bulunuyor. Onları astsubaylığa terfi ettirmek yerine liyakatsiz bir sürü subay/astsubay alımı yapacaklar. Uzman çavuşlar kendilerini TSK’nın üvey evladı gibi hissediyorlar; orduevlerinden yararlanamıyorlar mesela. Birkaçıyla konuştum, uzman çavuşluktan istifa etmeyi düşünenlerin azımsanmayacak sayıda olduğunu söylediler. Kendileri de güvenlik şefliği, zabıtalık gibi işleri kovalıyorlar. Gerçi üniversite mezunu olan uzmanlar astsubaylığa geçebiliyorlarmış. Ancak üniversitenin belirleyici bir kıstas olması yanlış. İranlı Kasım Süleymanî alaylıdır. Bildiğim kadarıyla erlikten bugünkü mevkiine kadar yükselebilmiştir. Tecrübeli uzman çavuşlar astsubaylığa, astsubaylar subaylığa terfi ettirilerek uzman çavuş alımları arttırılsa daha iyi olur sanırım. Yeni subaylar ile askerî mektep mezunu subaylar arasında muhtemel bir çekişmeye zemin hazırlamamak lâzım. Astsubaylıktan subaylığa terfi eden bir komutanın bilgisi ve görgüsü böyle bir çekişme ihtimâlini azaltır. Gerçi “Biz ne bilek beyim böyükler bilir”
12 Kasım 2017
Hafta içi yoğun bir eğitimden geçtik. Tekmil verirken sesi benden daha gür çıkan olmuyor. “Abi yaşlı başlı adamsın niçin bu kadar bağırıyorsun” diyerek beni tiye alıyor genç arkadaşlar. Niçin bağırıyorum? Üniversiteye hazırlandığım yıl babam vefat etti. Ayrılık acısının, sınav ve gurbet sıkıntısının üst üste geldiği o süreçte, bütün sınava hazırlık kitaplarımı yakıp ıssız bir tepede avazım çıktığı kadar bağıracağım diye ahdetmiştim. İçimde biriken ne kadar ukde ve öfke varsa hepsini kusacaktım. Aradan sekiz yıl geçmesine rağmen ahdimi yerine getirme fırsatı yakalayamadım bir türlü. Askerde yakaladığım bu fırsatı değerlendiriyorum. Bağırmak hafifletiyor insanı.
Kolordu komutanı geldi; kot pantolon giydiğim için beni koğuşlar bölgesine sürgün etti takım komutanımız. Yırttım yani. Pantolonum da yırtıldı yırtılacak bu arada. Depoda kamuflaj olduğu hâlde vermiyorlar. Burada misafir olduğumuzdan mıdır, malzeme temini konusunda sürekli sorun çıkarıyorlar. Bölük astsubayı “Sana Çankırı’dan pantolon getirtiyorum aslanım” dedi. Bakalım. Kolordu komutanı “Bir eksiğiniz, şikâyetiniz var mı gençler” diye sormuş askerlere. Akıllının biri “Yemekhanede çaylarımızı çok açık veriyorlar komutanım” demiş. Al sana üniversite mezunu. Kolordu komutanına verdiği cevaba bak.
Burası benim ‘soru arsızı’ olarak tabir ettiğim insanlardan geçilmiyor. Abuk subuk bir sürü soru işitiyoruz akşama kadar. Soru ile sorumluluk arasındaki münasebetin farkında değiller.
Hafta sonunda olduğumuz için biraz istirahat etme imkânı bulduk. Muhayyelat’a devam ediyorum. Keyfim yerinde sayılır, ciddi bir sıkıntım bulunmuyor çok şükür.
15 Kasım 2017
Takım komutanımız beni takım çavuşu yaptı. Acemi erden çavuş mu olur? Laf olsun işte. Akşam yemeğinden döndüğümüzde kötü bir sürprizle karşılaştık. Meğer cezalıymışız. Erlerden birisi bölük komutanının odasına girip “Komutanım bu evrakı asteğmen H… bey gönderdi” demiş. Sen misin asteğmene bey diyen. Bölük komutanı “Şu askerleri adam gibi eğitin lan” diyerek gazaba gelip akşama eğitim koydurmuş. Bir saat boyunca koş, yat, sürün, ördek yürüyüşü ile yürü, komando dansı yap… Canımıza okudular ama iyi spor oldu.
17 Kasım 2017
Mıntıka alanımızdan güneşin doğuşu çok net ve güzel bir şekilde görünüyor. Her sabah mıntıka bittikten sonra bir yandan güneşin doğuşunu izliyor bir yandan “Yaşamak Umrumdadır”ı mırıldanıyorum ezberden. Bir çocuk var, mıntıka yaparken topladığı izmaritleri sayıyor. Askerliği bitirene kadar toplayacağı bütün izmaritleri saymaya ahdetmiş. Eline iş arıyor, yakında vazgeçer. Askerler birbirine ısındı. İlk günlerin şüpheci, mütereddit tavırları kalmadı gibi bir şey. Hatta kankileşmeler, hizipleşmeler bile başladı. Benim hemen herkesle aram iyi. Geçenlerde biriyle atıştım, ağzı pis, nobran biri. Bıçkınca tavırlarının bana karşı para etmeyeceğini anlayacağı dilden anlattım. Sonra pişman oldum. O da pişman olmuş, geldi helâlleştik, mevzuyu tatlıya bağladık. İlk adımı ben atsaydım keşke ama olan oldu artık.
Abdullah diye genç bir arkadaş var, temiz birine benziyor. Onunla dertleştik biraz. Kendisi için kitap listesi yapmamı istiyor. Evvela Mehmet Raşit’in “Okuryazar mısın Uyurgezer mi?” kitabını okumasını tavsiye ettim. Temin edip okuyacağını söyledi. Hakkını vererek okursa yola nasıl devam etmesi gerektiğine dair ipuçlarını o kitapta bulacaktır.
18 Kasım 2017
Bugün Recep geldi ziyaretime, sürpriz yapmış. 2009 yılında onu Samsun’daki birliğine ben teslim etmiştim. Ehliyetim yeniydi, rahmetli babamdan güç belâ alabilmiştim arabayı. Bazı dostlar karşılık beklemenize fırsat tanımadan aldıklarını size fazlasıyla verir. Bunu yalnızca karşılık vermek için değil, gerçekten severek ve isteyerek yaptığını da sezdirir üstelik. Recep de öyle. On yedi yıldır.
Sabahleyin Sulhi abiyle konuştum. Yokluğun hissediliyor dedi. Acaba Sulhi Ceylan beni beklentisiz mi seviyor?
19 Kasım 2017
Kahvaltıdan sonra sosyopat bir asteğmenin hışmına uğradık. İnsafsız, asfalta yukarı hem süründürdü hem de ördek yürüyüşü ile yürüttü bizi. Tahammül mülkümüz yıkılayazdı.
Muhayyelat bitti. Giritli Aziz Efendi, âdeta evlilikte keramet vardır sözünü şerh etmiş. Evlilikte var olduğu söylenen keramet ile tasavvufî keramet kavramı birlikte işlenmiş hikâyelerde. Kitap üç hayâlden müteşekkil. İkinci ve üçüncü hayallerde tasavvufî yoğunluk daha fazla. Müstehcen denebilecek kısımlar münasip tabirlerle setredilmiş. Şeyhlerin meşrebi bektaşi, mezhebi ise şafi. İlginç. Giritli Aziz Efendi de şafi herhalde, bir araştırmak lâzım. Bunun ötesinde “Osmanlı ve Şafilik” konusu da araştırılmaya değer. Tez konusu hatta. Belki çalışılmıştır, bir bakmak lâzım.
21 Kasım 2017
Bir vatandaş var burada, ismi lâzım değil. Risale-i Nur külliyatından beslenmiş. Geldiğimiz günden beri askerlerle, hatta komutanlarla İslâm’ı tartışıp duruyor. Muhataplarının hepsi Müslüman fakat o bunun farkında değil. Bu yüzden her tartışma âdeta iman küfür çatışmasına dönüşüyor. Beyefendi botunu boyamakta, tıraşını olmakta daima ihmalkâr. Hâlâ uygun adım yürümeyi öğrenemedi. Bunların bana ahirette ne faydası olacak ki diyor. Güzel bahane değil mi? Kaç kere uyardım kendisini, “Dillerin en güzeli lisan-ı hâldir” diye ama nafile. Ahlakınla, yaşayışınla örnek olacaksın. Müslümanlar olarak cazip olmayı unuttuk. Cazip olmak ahlaklı olmakla mümkün. Kaba softalık yaptığında itici oluyorsun. Yapma. Buna emrolunmadın.
24 Kasım 2017
Bugün yemin edip Mehmetçik olduk. Ailesi gelenler hasret giderdi. Ailesi gelmeyen birkaç kişinin efkârlı efkârlı sigara tüttürdüğünü gördüm, içim burkuldu. Annemi çok özlemişim.
Feyyaz Kandemir
Resim: Duy Huynh
3 Yorum