Bir yazarımızın evlilik sonrası tuttuğu günlüğe ulaştık. İbreti âlem olsun diye yayımlıyoruz… Aslında ismini vermek isterdik ama “Beni neden rezil ettiniz” vb. vıdı vıdısıyla uğraşmak istemiyoruz. Zaten duyduğumuza göre kütüğünü de eşinin üzerine aldırmış. Sorun yok yani!
İşte akıllara ziyan o günlükten bölümler…
***
Evliliğin Birinci Günü:
Çok mutluyum. Mutluluğumu ifade edebilmek için tüm bekâr arkadaşlarla alâkayı kestim. Zaten beni anlamazlardı. Bir bekâr nasıl aklını verip bir mesele hakkında efradını cami ağyarını mani bir şekilde düşünebilir ki? En fazla fantezi kurarlar. Pis bekârlar, ne olacak!
Evliliğin İkinci Günü:
Göbeğimi tıpışladım; birkaç ay sonra fora olacak bu çelimsiz etsiz yığınını sevecenlikle tıpışladım. Yüzümde manâsız bir gülümseme, hayır, gülümseme değil, sırıtma diyelim. Bugün aynada çocukluğuma dair çizgiler yakaladım. Galiba çocukluk yıllarımda annemin kollarında geçirdiğim emniyet duygusuna benzer bir duyguyu, yıllar sonra ilk defa tattım. Evli ruhumun kökünde bu çocuksuluk olmalı, amaaaaan, ne biliiim, üstünü Freud bulsun.
Evliliğin Üçüncü Günü:
Mutluyum! Mutluluktan çatlayacağım! Ah hahaha! Allah’ım ne kadar mutluyum! Çok mutluyum ya! Hatta nüfusumu Mut’a aldıracağım, o kadar mutluyum! Ihhım, evet, abartmamalıyım, ama mutluyum yani!
Evliliğin Dördüncü Günü:
Mutlu olduğumu söylemiştim değil mi? Evet, fenâ hâlde mutluyum.
Evliliğin Beşinci Günü:
Bir erkeğin mutluluğunu ipotek altına almak üzere bir gelin-kaynana edebiyatı geniş bir literatür oluşturmuş görünüyor.
Evliliğin Altıncı Günü:
Mutluluk.
Evliliğin Yedinci Günü:
İçimde bir burukluk hissettim bugün ilk defa, Sulhi abinin Kadıköy sokaklarında yalnız yürüyüşü tüttü gözümün önünde. Fakat balkon kapısının önündeki pofuduk terlikleri beni tekrar mutlu dünyama döndürdü. Kadıköy’de neresiymiş, Sulhi de kimmiş, beni çektikleri düşünce koridorundan çıktığım için öyle mutluyum ki, nasıl anlatsam bilemiyorum. İnşallah herkes benim yaşadığım bu tarifsiz mutluluğu yaşar… Allah’ın çok mutluyum! Yeni aldığım kahve makinasıyla bir White Chocolate Moka yapayım en iyisi…
Evliliğin Sekizinci Günü:
Allah’ım günlerim hep böyle geçsin ne olur… Daha erken evlenmediğime öyle pişmanım ki! Ah ah… Ben kendimi nasıl Edebifikir İhtiyar Heyeti’nin düşüncelerine kaptırdım ki? Hâlâ anlamıyorum. Tamam sözlerinin ve yazdıklarının bir çekiciliği vardı ama bu çekicilik evlenene kadarmış. Köprüyü geçtiğime göre artık asıl düşüncelerimi ifade edebilirim. Ohh dünya varmış.
Evliliğin Dokuzuncu Günü:
Evleneli tam 9 gün olmuş. Evliliğimizin dokuzuncu gününü şaşalı bir şekilde kutladık. Bunu da gelenek haline getirmeye karar verdik. Her dokuz günde bir kutlayıp hediyeler alacağım eşime. Bekârlık denen o illetten, annemin kabuklu yumurtalarından ve ütüden kurtuldum ya, daha ne isterim. Hele de Sulhi Ceylan’ın gece yarısı beni arayıp üzerime boca ettiği nasihat ve vaazları dinlemek zorunda değilim artık. Evlilikten sonra ikinci mutluluğum bu oldu.
Evliliğin Otuz Dokuzuncu Günü
Eskiden işime asık suratla giderdim. Çalışmaya hiçbir anlam veremezdim ama şimdi şarkılar söyleye söyleye, hoplaya zıplaya gidiyorum. Evlendim ve benim onlarca çocuğum olacak. Hepsi bana benzeyecek. Benim gibi kalbi ılık olacak. Dünyada benden on tane olacak ve dünya düzelecek. Benim gibi on tane (…..) hayal ettikçe ağzım kulaklarıma geliyor. Akşama kadar öyle dolaşıyorum.
Evliliğin Kırkıncı Günü:
İşten eve dönünce güler yüzle karşılanıyorum, dünyalar benim oluyor. Oh be, ne o eski iç karartan kitaplar var ne o uğursuz Edebifikir sitesi. Gelir gelmez lavaboya gidiyor, elimi ayağımı yıkıyorum. Eskisi gibi çoraplarımı ortalığa değil, kirli sepetine atıyorum. Artık maçmış, habermiş kimin umurunda. Sürekli Türk dizileri izliyoruz. Çok mutluyum çoook.
13 Yorum