Çetrefilli Perşembe’ye Hâşiye

Bu metin Celal Kuru’nun “Çetrefilli Perşembe” yazısına hâşiye (açıklma – ekleme) olarak yazılmıştır. Metnin göndermelerinin anlaşılması için iki yazının birlikte okunması gerekmektedir.

***

07.00 Bu saatte uyanmayı çok isterdim lâkin uykunun gafletli tadı o kadar hoş ki…

07.29 Gaflete galebe çalmanın tam vakti. Alarm birkaç kez çaldıktan sonra uyanıp telefona uzanıyorum. Bir bildirim beklentim yok, aksine birçok beklentim var. Hem beklentisiz insan mı olur? Ârifler müstesna… Gece yarısı izleyemediğim NBA maçlarının özetlerinin YouTube’a yüklenip yüklenilmediğini kontrol etmek için yarı açık yarı kapalı gözlerle telefonu kontrol ediyorum. “Yüklenmiş, hemen videoyu indir bre!” Âh sevgili okur, Stephen Curry’nin o muhteşem üçlüklerini hiç seyretmemiş kadar kötüsünüz!

09.00 Metrodayım. İki durak sonra hınç dolan metroda kulaklığımı takıp podcast dinleyerek İngilizcemi ilerletmeyi düşünüyorum fakat bir yerden sonra ilerletmekten ziyade sadece diri tutmamın yeterli olduğu kanaatine varıp kendimi kandırıyorum. Kendimi kandırmak, çoğu zaman itinayla gerçekleştirdiğim bir şey. Sonra, Sulhi abinin bir cümlesi geliyor aklıma: “Ve insanın en çok kendini kandırmak istediğini ve bu işte de gönüllü olduğunu bir kez daha anlıyorum.” Bu cümlenin etkisiyle kulaklığımı çıkarıp elimi çantamdaki kitaba uzatıyorum ama neyse ki çok geçmeden müzik dinlemenin daha iyi geleceğine kanaat getiriyorum. İnsan, kendini kandırmada ne kadar da mahir!

13.00 İş yerinde, koca binada tek başımayım. Okumam gereken kitaplara sırtımı dayamış, belki hiç izlemeyeceğim ama izlemem gerektiğine de kendimi inandırdığım filmlerin listesini tutuyorum. Listeye, Cevdet Karal’ın bir mısraından ilhamla  “Bir Adet Asla İzlenilmeyecek Filmler Listesi” başlığını koyuyorum.

15.00 Son zamanlarda birilerine mektup yazma isteğimin arttığını fark ediyorum. İnsan neden birisine mektup yazma isteğine kapılır? Neden mektup yazmak bana bu kadar cezbedici gelmeye başladı, diye sorgulamaya niyetlendim fakat neden sonra Samet Çıldan abinin “Ayşegül’e Son Mektup” başlıklı yazısını okurken buldum kendimi. Mektubun şu kısmı beni etkiliyor, “Hakiki âşık Ayşegül, ya diline aşk lafını bir an olsun almadan sırrını saklar, ölür ve şehit gider. Yahut o mübarek kelimeyi dilinden düşürmeye ar edip, aşkını vird eyler. Sonrasında bir şeyler yazıp çizer de, ortaya koyduğu metin sanattan, edebiyattan sayılırsa, orasına aklım ermez.” Bu cümle, şu soruyu sorduruyor: “Sen hiç aşkını vird eyleyecek kadar âşık oldun mu, Adem?”

17.00 Hâlâ iş yerindeyim. İşten çıkış saatimi kendime sorup kendime göre bir çıkış saati belirliyorum. Fakat nereye çıkacağıma dair aklımda hiçbir şey yok. Ayaklarımın beni götürmek istediği yer Kadıköy, bunu biliyorum ama Sulhi abi olmadan da oraya gitmeyi pek uygun bulmuyorum. Mesele Kadıköy değil aslında, mesele Sulhi abi ile gitmek. Sanıyorum Tolstoy’un bir sözüydü bu “Öyle zamanlar vardır ki, nereye gittiğin değil, kiminle gittiği önemli hale gelir.” Tabii her ne kadar uygun bulmasam da her seferinde gitmişimdir Kadıköy’e. Sonrasında küçük bir vicdan azabı ile kendimi avutuyorum. İnsan işte, kendini avutunca her şeyin düzeleceğini sanacak kadar arsız.

18.00 Âhir zaman kelimeleri:

Dîdar (ﺩﻳﺪﺍﺭ) i. (Fars. dіdār)

Farsçada yüz, güzel yüz, çehre: Dedim kimdi bu şîven-gâhı pür-nûr eyleyen dîdâr (Hüseyin Sîret). Dîdâr-ı fahr-ı âlemi görmekti gāyesi / Gark-ı huşû çıktı huzûr-ı risâlete (Yahyâ Kemal).

Tasavvufta Cenâb-ı hakk’ın müminlere vâdettiği görünüşü, tecellîsi: Kûyunu görmekle dilde sâkin olmaz şevk-ı yâr / Kāni’ olmaz cennet-i Firdevs’e dîdâr isteyen (Ahmed Paşa’dan).

19.00 Sürekli gergin ve asabî duruyorum. Her an birileriyle kavgaya tutuşacakmışım gibi hissediyorum. Dokunsalar, “Dövüş Kulübü” filminin içerisine girmiş gibi davranacağımdan korkuyorum. Neden böyleyim ben de bilmiyorum. Birileri çocukluğuma inebilir mi!

21.00 Gölgemin üstüne basa basa yürüyorum…

23.00 Bugün ütopyayla ilgili 53 sayfa okudum. Yeni yazının hazırlıklarını tamamladım. “Artık sadece yazıyı yazmak kaldı” düşüncesi ise canımı sıkmaya başlıyor. Çünkü yazmak meşakkatli ve uzun sürüyor. Haftaya, editörümün ültimatomlarına karşı hazırlık yapmakla geçecek sanırım. İlk hazırlığımı da gafletli bir uykuyla başlatmaya karar veriyorum. Ne dinamitler koyup kitap okuma ne de salih rüyalar görme isteği… Sadece uyumak… sadece uyu… … mak…

 

Adem Suvağcı

 

DİĞER YAZILAR

3 Yorum

  • Ali Arda Aslanhan , 11/03/2023

    Merhaba
    Kardeşler Türkçe’de “çetrefilli” diye bir kelime yok. Doğrusu “çetrefil” şeklindedir. Ekrandaki cahilleri taklitten vaz geçiniz lütfen.

  • lugatçi , 17/10/2022

    dipnot: dîdar kelimesi kubbealtı lugatı’ndan alıntılanmıştır…

  • Uykuya düşman , 08/01/2022

    Adem abi uyku bir kaçıştır, bu kadar uyumak iyi değil yaw.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir