Acelecilik Üzerine Notlar
1. İnsan, arzularına bir an önce kavuşmak ister; yemeği önüne hemen gelsin, okulu çabucak bitsin, bilgiye bir çırpıda ulaşsın, çocuğu tez zamanda büyüsün, mesai saati bir an önce geçsin ve evine kavuşsun… Acelecilik istek ile tatmin arasındaki mesafeyi kısaltma eğiliminin bir sonucudur. Şöyle ki irade bir şeyi arzular, fakat şartlar bu arzuya ulaşmayı ileri bir zamana erteler. Bu zaman ifade eden mesafeyi aşma çabası aceleci davranışların oluşmasına zemin hazırlar.
2. Varoluş süreçlere tâbidir. Her varlığın oluş seyri, olgunlaşma kıvamı, ulaşacağı hedef farklıdır. Acele etmek, oluş süreçlerini yanlı(ş) okumaktan kaynaklanan fikri ve ameli (eylem) bir arızadır, aynı zamanda bu süreçleri yadsıyan ve ona hükmetmeye çalışan bilincin ana özelliklerindendir. Yaratılış aşamalarını göz ardı eden insan, acelecilik sarmalı ile çepeçevre kuşatılmıştır. Aceleci kimse ilişkide olduğu olguları, oluş süreçlerinden bağımsız bir biçimde elde etmek ve yönetmek ister. Güdü ve genel eğilimlerin yönlendirdiği bu istek, doğal olarak akıl ve irade gücünü zayıflatır. Acelecilik var oluş süreçlerine aykırı hareket etmekten, kemal ise bu süreçlere uygun hareket etmekten kaynaklanır. O yüzden kemale dair kazanımların acelesi olmaz.
3. Hızlılık ile acelecilik farklıdır. Hızlı olmak, zaman birime düşen efor miktarının artması sonucu meydana gelen ivmedir; daha çok iş yapmak, daha uzun mesafe almaktır. Çalışarak, ustalaşarak, güçlenerek bir iş hızlı yapılabilir. Çeviklik, üretkenlik, el çabukluğu… zaman birime düşen hareket miktarının deneyim ve kabiliyete bağlı olarak planlı bir biçimde yönetilmesidir.
Oysa acelecilik yapılacakları ‘bir an önce’ yapma isteğidir. Bu bir zorlamadır, zaman ve olgu akışını görmezden gelmektir. Zamanın hızını belirleyen etken, âna düşen deneyim ve duyumsama etkinliğidir. Acelecilik ise bu etkinlikten sıyrılıp öznel istek uğruna yoğun beklenti içine girerek oluş süreçlerini müdahale etme girişimidir. Dolayısıyla acelecilik, hayatın hızını belirleme konusundaki yanıltıcı bir algı varsayımıdır.
4. Acele işe şeytanın karışması şu anlamlara gelir;
a. Bir işe özen göstermek, emek vermek o işi değerli kılar. Şeytan, insanın düşmanı olduğu gibi aceleci davranmak da olgunlaşma evrelerinin düşmanıdır. Tez canlılık, eylemi değersiz ve niteliksiz hale getirir. Sebepler zincirine bağlanmış bir oluşa, zamanından önce ulaşmayı istemek toyluktur.
b. Şeytan imgesi hırsla birleşmiş hareketi ve savrulmayı sembolize eder. Bir eylemin alelacele gerçekleşmesi, ondaki yoğun hareketin hırsla iş birliği yaptığı anlamına gelir. Hız ve hareket dağılmaya, parçalanmaya, yok olmaya neden olur. Çünkü (statik evren modeline göre) bir şeyin sabit olması kemale işarettir. Bünyesinde hareket ve hırs barındıran acelecilik mefhumu ‘şeytan’ imajı yardımıyla, halk nezdinde anlaşılır hale getirilmiştir.
5. Acelecilik sadece eylem ve davranışı olumsuz etkilemez. Aynı zamanda duygu ve düşünceyi de istila edebilir. Fikri acelecilik; bir olay, konu, kişi hakkında etraflı, sağlıklı, eleştirel bakış açısıyla akli ve serinkanlı bir değerlendirme yapmadan, sınırlı ve yetersiz bilgi ile âni bir genelleme yapma eğilimi olarak karşımıza çıkar. Acil verilen hükümler; önyargıyı besler, sezgiye dayanan öngörüyü köreltir, mantıki değerlendirmeleri askıya alır, çoğu kez pişmanlıklara neden olur.
6. Acelecilik eğilimi her insan, yaş ve statüde aynı biçimde karşılığını bulmaz. Duygu yönü baskın karakterler, mantıki yönü baskın olanlara göre daha fazla aceleci tavırlar sergiler. Ayrıca gençler yaşlılara, kadınlar erkeklere, cahiller bilgi sahiplerine oranla daha fazla aceleci davranırlar.
7. Acelecilik, oluş süreçlerini yadsıyan ve ona hükmetmeye, ayar vermeye çalışan ‘modern’ bilincin ilkel özelliklerindendir. Haz, hırs, hız popüler kültürün cazibeli prangalarındandır.
Haz bedenden ruha, duygudan düşünceye uzanan geniş bir alanda kendini gösterir. Terbiye görmemiş hazzın önceliği beden (nefs) ve duyguların isteklerine ulaşmaktır. Aceleci, değişken ve geçici bir yapıya sahiptir. Hep daha fazlasını ister, beklemeye tahammülü yoktur.
Hırs, gayretin negatif kutbudur. Bir yönüyle zamandan bağımsız bir biçimde ötekini geçme dürtüsüne boyun eğmek iken diğer yönüyle, egonun isteklerinin mutlak surette peşine düşmektir. İmkânı, gerçeği ve süreci görmezden geldiği için hırs olumsuz bir duygudur.
Dikkat edilirse haz ve hırs dürtülerinin, acele duygusu tarafından tahrik edildiği, her ikisinin de zamanın daha çabuk ve daha süratli akması konusunda ittifak halinde olduğu görülecektir.
Haz ve hırs ekseninde oluşan hızlı yaşam tarzı, bireyi varoluş amacından saptırır, insanı mekanik bir varlık haline getirerek gerçeği aramasına, araştırmasına ve de sorgulamasına mani olur. Bu sarmaldan kurtulmanın yolu ‘durup düşünmek’tir. Dur-mak fiiliyle, düş-ünmek edimi arasında yakın bir ilişki vardır. Zihin hareket halinde iken belirli bir eksen istikametinde çalışır ve onun dışındakileri hissetmez. Fakat bir an için de olsa durduğunda, rutin döngüden sıyrılarak olup biteni algılamaya başlar, neden-nasıl-niçin soruları gündeme gelir. Dur-mak dur-ulmaya vesiledir. Acelecilikten arınma, oluş süreçlerini anlamaya giden yolda insanın kemali yönelik seyrine yardımcı olur.
8. Esas itibariyle acelecilik, zamanı yanlış kullanma problemi olarak ‘vakit darlığı’ hissidir. Buna sahip kimse daha hızlı davranma, sınırlı vakte daha çok işi sığdırma derdindedir. Zamanı tanımlama, algılama ve kullanma tarzı kişilik özelliklerini belirler. Sözgelimi aceleci- serinkanlı, telaşlı- dingin, tembel-çalışkan… gibi kişiliği niteleyen sıfatlar, kişilerin vakti nasıl kullandıklarına yönelik tanımlamalardır. İvedilik, gecikme, erteleme, telâş ve benzeri özellikler zaman miyopluğunun sonucudur. İnsan zamanla ya bir yarış ya da bir kavga halindedir. Bunu belirleyen ise hayata yüklenen anlamdır. Vaktin hızlı geçmesi de yavaş geçmesi de zamanın akışına uyum sağlayamayan kimse için sorundur.
Neyin önemli, neyin vakit kaybı olduğunu bilmeyen kişi, kendini sürekli baskı altında hisseder. Gün kısa, iş ise çoktur; o halde acele etmek tek çözümdür! Oysa aceleciliğin zaman kazandırdığı düşüncesi bir yanılsamadan ibarettir. Ehli hikmete göre acele ile hareket eden yolda kalır, teenni ile hareket eden zamanında hedefine varır. Acelecilik sığlıktır, dinginlik ise derinliktir. Her âna dair özel bir tecelli vardır. Acele etmek, bir sonraki ânın tecellisine kilitlenip ânın tecellisini kaçırmaya neden olur. Genişlemiş zamanın biricik vasfı öznenin aceleden arınmış dingin bir tabiata sahip olmasıdır. Daralan vaktin en belirgin özelliği ise acelecilik ve sürattir. Telaş ve çabukluk günü kısaltır. Algı akışının ivme kazanması farkındalığı azaltır, anlayışı köreltir, anlamın buharlaşmasına neden olur.
9. Hırs, telaş, kemalden mahrum kalma, özensizlik, erken ve duygusal kararlar verme gibi bileşenleri bulunan aceleciliğin pişmanlık, tatminsizlik, hüsran gibi sonuçları olur. Tedavisi ise teennidir. Yani ihtiyatlı davranma, sakin hareket etme, duygusal tepkiler yerine mantıklı davranış sergileme, diğer bir deyişle olgunlaşma süresini bekleme erdemidir. Bileşenleri ise tecrübe, istişare, olgunluk, sabır, sükûnet gibi özelliklerdir.
Ertan Babacan
1 Yorum