Kabuk ve Ceviz ya da Anlama Uğraşı

İnsan, anlayan bir canlıdır. Daha çok ise yanlış anlayan… Her insanın bir anlam dünyası olduğunu fark etmek, aslında anlamın kişiye has olduğunu farketmekle aynı kapıya çıkar. Bu sebeple anlamak, kişinin anlamı kendine indirgemesi, ona kendi elbisesini giydirmesidir. Her anlama bir indirgeme uğraşıdır. İndirilen anlam ise, ilk anlam olmayıp özelleştirilmiş bir anlamdır. Yanlış anlam olması da bu yüzdendir. İndirgemek, şeyi olması gereken makamdan aşağı bir makamda konuk etmektir. Konuk diyorum çünkü, konuk sadece kendi evinde (makamında) rahat eder.

Anlamak, bir mesafe problemidir. Çok yakın ve çok uzak mesafeler anlamının düşmanıdır. Anlamak için, uygun mesafede durmak gerekir. Çok yakın körlük doğururken, çok uzak ise anlamayı öldürür. O halde her anlama, mesafeyi ayarlama işlemi olup bir dengeyi ifade eder. Bir resmi kendimize çok yaklaştırdığımızda bütünlüğü kaybederiz, aynı şekilde çok uzaklaştırdığımızda ise detaylar görünmez olur. Anlam ise bütün ve detaylardan oluşur. Bütündeki detayların fark edilmez yahut detaylar abartılıp bütündeki yeri ifade edilmezse anlam kendini yok eder. Aslında anlam orada, her ne ise o şekilde durmaktadır ama muhatabı onu kendine indirgediği ve kendi kıldığı an muhatabın zihninde değişikliğe uğrar. Yoksa anlam, anlamdır.

Anlamak için sevmek gerekir. Sevginin olmadığı yerde, anlam kendine yer bulamaz. Zira sevgisizlik önyargı ile anlaşılmak istenene (kişiye/şeye) yaklaşmaktır. Düşmanların birbirini anlamamasının sebebi de budur. Düşmanlık, körlük demektir. Kişi düşmanına bakarken, onu anlamaya çalışırken düşman gözlüğünü takar, kendini güvene alır. Emniyetli alanda ise anlam kendini göstermez. Bir sürü elbise ise arz-ı endam eder.

Aşk, anlamaya engeldir. Âşık, sadece sevdiğini görür ve sevdiğinin kusur ve hatalarına karşı ise gözleri kapalıdır. Bu sebeple aşığın anlamak gibi bir problemi olmaz. Onun tek derdi, aşkın hazzını yaşamaktır. Aşığın anlamaması da bu yüzden müsamaha ile karşılanır. Aşığın, dağı delmek için yola çıkmasının anlamla değil, aşk ile ilgisi vardır. Âşıklar mazurdur.

Anlamak, durmayı ve düşünmeyi gerektirir. Anlam, süreç içinde kendini yavaş yavaş açar. Peçesini bir anda indirmez. Hakkı verilmeden hiçbir şey anlaşılamaz. Buradaki hak, yeterince düşünmek ve ön yargıdan uzaklaşmaktır. Anlamın baş düşmanı olan önyargı, her zihinde bulunur. Sorgulanmamış hayat, aslında önyargıların koynunda geçirilen bir hayatı işaret eder. Anlam, ağırdır. Bir anda kaldırılamaz. Zihnin anlama ulaşması için, anlam kuşatacak bir seviyeye gelmesi gerekir. Eğer anlam, zihinden ağır gelirse, indirgeme işlemi başlar. İnsan, en çok kendi zihninin katilidir.

Anlamın “lafızdan (kelimeden) zihne yansıyan tasavvur” olarak tanımlanması yanında, “bir suretin bir kelime dolayısıyla tasavvur edildiği nispette, bir zihinsel suret” olarak da tanımlanır ki bu iki tanım da anlamın zihni bir suret olduğunu ortaya koyar. Anlam, zihinde oluşan bir suret olup, bu suretin şeklini veren de insanın kendisidir. İnsanın kendisinden kasıt ise algı seviyesidir. Algı seviyelerinin farklılığı anlamın farklı elbiselerle endam etmesini sağlar. Birbirimizi anlamamızın sebebi de budur.

Bir şeyin özünün bütünlüğü içinde keşfedilmesi olan anlam, sırf bu sebeple kendini hemen ele vermez. Şeyin özü için, o şeyin bütün içindeki yerinin tespit edilmesi ve bütünden yola çıkılarak tekilin yuvasına ulaşılması gerekir. Tümdengelim olarak da ifade edilen bu eylem için zihnin eğitilmesi şart. O halde anlam, zihnin eğitilmesi ile kendisine daha çok yaklaşılan sevgilidir.

Sanatçılar anlam duvarını, imge sahili için terk eden nev-i şahsına mahsus kişilerdir. İmge sahillerinde yürüyüş yaparken bazen kendilerini dalgaya bırakırlar ki en büyük eserler de böyle zamanlarda ortaya çıkar. Bu sebeple sanatçılar anlamdan çok imgenin çocuklarıdır. Yapıtları bu sayede birçok anlama gebe olur. Yani her sanat eseri, muhatabında farklı bir anlam suretinde tecelli eder. Sebebi ise her bir muhatabın kendi anlam dünyasına sahip ve bu anlam dünyasının öznel olmasıdır. Öznellik hem yanlış anlamayı hem de anlamı indirgemeyi gerektirir.

İnsanın anlama uğraşı, ben’inin kendine ve dünyaya açılması olup bir gelişim eylemidir. Ben, ben’de derinleşmek için biz’e uğrar. Biz’deki ben’i bulmak için gayret sarf eder. İşte biz’deki ben’i bulma eyleminin bir adı da anlamadır. Zira her anlama faaliyeti ben’den yola çıkıp biz’e doğru yolculuk eder ve en son ben’e geri döner. Anlama, bir yolculuktur. Ben’in kendi yolculuğu…

İnsanın var olduğunun farkına varması bir anlama işlemidir. Varlığın farkındalığını arttırmak ise anlama uğraşının tadına varmak ile ilgili… Anlamak, insanı insan kılan ve diğer canlılardan ayıran bir özellik olup sürekli seviyesi artırılmak istenendir. Zira anlamanın meyvesi bilmektir ve her insan doğal olarak bilmek ister.

Hayat, baştan sona bir anlam uğraşıdır. İnsan, anlamdan anlama koşan bir yolcu. Yolu unutup yol kenarındaki ağaçlarda ömrünü bitirmek ise bulunan bir anlamın mutlaklaştırılıp diğer anlamların reddedilmesidir. İnsan en çok kendini kandırandır.

Sulhi Ceylan

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir