Sigortasız Yaşamak

21 Mart Salı Günü Yaşananlar

Salı günü saat 4 sularında telefonum çaldı. Arayan Cüneyt’ti. Mecbur açtım, çünkü bana para yollama ihtimali vardı. Uzun zamandır işsizim. Özgeçmişimi yollamadığım yer kalmadı. Hayatımda adını hiç duymadığım iş alanlarına bile başvuruda bulundum ama hiçbirinden geri dönüş olmadı. Öyle bir işsizlik işte.  Cüneyt iş veren değil ama, para verebilir. Bu yüzden telefonu açtım.

– Efendim abi?
– Neredesin?
– Oturuyorum öyle, sen?
– Şirketten çıktım, Mehmet abilerle beraber Kadıköy’e gideceğiz. Sen de hazırlan gel.
– Kimler olacak?
– Bizim ekip işte, Sulhi abi de gelecek. 5-6 gibi buluşalım.
– Tamam abi.

Telefonu kapadıktan sonra hayal kırıklığı yaşadım. Çünkü hiç para mevzusu konuşulmadı. Sineye çektim. Normalde gelmezdim ama Sulhi abinin geleceğini duyunca gitmeye karar verdim.

Sulhi Ceylan 2-3 sene önce beni meşhur etme bahanesiyle kandırıp siteye hikâye yazmamı isteyen kişi. O kadar sene önce verdiği vaat gerçekleşti mi? Hayır! Peki ne oldu? Felaket. Felaket içinde bulunduğumuz koşulların adı değil mi zaten? Yaşamak gibi, sigortasız yaşamak gibi…

Sulhi Ceylan’ın bana o vaadinden sonra başıma gelmeyen kalmadı. İşten kovuldum. İnzibatlar tarafından yakalanıp askere götürüldüm, Galatasaray şampiyon olamadı, işsizlik oranı arttı, savaşlar başladı, kira fiyatları yükseldi…

Tavsiyem, eğer size “Bana hikâye yolla seni meşhur edeceğim” gibi mesaj ya da mail gelirse sakın karşılık vermeyin, direkt 155’i arayıp ihbar edin. Ben yapmadım, pişmanım.

6 gibi Kadıköy’e geldim. Mehmet Erikli, Davut Bayraklı ve Cüneyt Dal’la buluştuk. Panayır gibi bir yerden dolma alıp Sulhi abinin yanına gitmek için yola koyulduk. Hâlâ parasızdım. Ama işin iyi tarafı yemek benim için beleşe gelmişti. Aslında çıkmadan makarna yemiştim ama bir işsiz ne kadar tok olsa da yemeği geri çevirmez. Hiç sesimi çıkarmadım arkadan arkadan yürümeye devam ettim.

Bahariye caddesinde küçük bir sokaktan Yokuş’a gittik. Büyük buluşma gerçekleşti. Sulhi Ceylan’ın oturduğunu gördüm. Yol boyunca ona “Beni neden meşhur etmedin? Bu aşkın katili sensin!” diyecek şarkı söyleyecektim ama olmadı.

– Oooo! Beyler hoşgeldiniz.
– Hoş bulduk.

Göz göze geldik, pas vermedim önce ama sonra belki bana iş bulur diye sıkıca sarıldım, abi nasılsın, iyi misin tarzında sorular sordum.

Ben unutkan adamım. Sohbet koyulaşıp aldığımız dolmaları çay eşliğinde yemeğe başladığımızda her şeyi unuttum. Unutmasam da bir şey değişmeyecekti zaten. O çay senin bu çay benim derken epey bir çay içtik ilk buluşma mekânında. Burada eski dostlar hasret giderip edebi sohbetler yaparken, ben beleş çayın keyfini çıkarıp dışarı izliyordum.

Konulardan tamamen bağımsız takılırken Sulhi abinin “Bu buluşmayı sen yazsana, yarın bekliyorum, muhakkak yolla ama” demesiyle çay bardağımda küçük çatlaklar oluştu. Aslında böyle bir şey yapmak istemezdim ama belki para verir diye “Tamam” dedim.

Sulhi abi bunları söylerken Cüneyt gülüyor, Mehmet abi ise hiç oralı bile olmuyordu. Davut abi ise ortada yoktu. Hemen Mehmet abiye yanaşıp “Abi nasıl olacak bu iş? Ne yazayım?” dedim. Bana örnekler gösterip “Bu şekilde bir şeyler yaz işte” dedi. Madem öyle “Neden sen yazmıyorsun?” diyesim gelse de ucunda para olur diye vazgeçtim.

Dolmalar bitmiş, çaylar bardaklardan boşaldıktan sonra, Yokuş’tan kalktık. Yürümeye koyulduk. 5 kişiydik ve gruplaşmalar olmuştu. İkili muhabbetler içinde kendimi yalnız bir şekilde yürürken buldum. Başka ne olacaktı ki? Yanında yürümeye çalıştığım adamların hepsi sigortalıydı ve birbirleriyle konuşmak en doğal haklarıydı.

Yalnızlık öyle kötü bir şey değil aslında. İnsan kendisiyle başbaşa kaldığında kendinden sıkılmayıp bir şeyler yapmayı becerirse kendisiyle beraber kalabalık olur, yığınları oluşturur. Buna siz fakir avuntusu da diyebilirsiniz.

Bu adamların hepsi güzel insanlar. Konuşmayıp, arkalarından yürüseniz de bir şeyler kazanıyorsunuz. Konuşmalarından bir şey anlamasanız da, arkalarından yürüdüğünüzde çoğu şeyi anlayabiliyorsunuz. Mesela hızlı yürümenin ne demek olduğunu.

Bu adamların hepsi güzel insanlar. Ayrıca da kitap okuyan insanlar. Ben öyle değilim. Para kazanmayacaksam kitap da okumam. Ama onlar okuyor.

Bahariye Caddesinde bir kitapçıya girdik. Bak şu var, aha şu var, oha bu var derken Sulhi, Mehmet ve Davut Abi bir sürü kitap aldı. Cüneyt almadı. Ben hiç bakmadım bile.

Buluşup oturacağımızı düşündüğüm gün içinde gezip durduk ve benim heybeme düşen şey koca bir yorgunluk oldu.

Bu adamların hepsi güzel insanlar. Onlarla vakit geçirmek, tribünde son ses marş söyleyip maçı izleyememek gibi bir şey. Bir daha böyle bir buluşma olursa yine para verirler umuduyla yazmayı düşünüyorum.

Herkese sigortalı günler dilerim…

Süleyman Mete

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • Sinan turap , 26/03/2017

    Süleyman bey cok ciddiyim iş ilanı geldi elime.ama konyada .sigortalı iş teknosada çalışma.
    Uyar mı sana. Belki bırakırsın yazmayıda kelimeleri tüketmezsin bizede kalır biraz.:)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir