Kurgusal Dünya Haritaları


Toplumları tanımanın en güvenilir yollarından biri de üzerinde yaşadıkları toprakları bütün yönleriyle bilmektir. Coğrafyanın insanlar dolayısıyla toplumlar üzerindeki etkileri göz ardı edilemez. Bu nedenle sosyal bilimciler, masamızda bir dünya haritası bulundurmanın faydalarından söz ederler. Harita bilgisinin toplumsal hadiseleri çözümlemedeki etkisi üzerinden de düşünürsek bu tespiti doğru kabul edebiliriz. Ancak hangi dünya haritasına göz atmamız gerektiği büyük bir problem. Resmî olarak yürürlükte olan dünya haritaları gerçeği ne kadar yansıtıyor? Bu soru, bize haritaların sunduğu gerçekliği tartışmaya itiyor. Giderek büyüyen tartışmalara bakarsak dünya haritaları bir propagandadan ibaret.

Haritalar üzerine araştırma yapacak olursanız oldukça girift bir mesele ile karşı karşıya olduğumuz görülebilir. Çünkü haritalar, bize içinde olduğumuz dünyanın bir görüntüsünü sunmakla kalmıyor; zihnimizin dış dünyaya dair tasavvurlarını da oluşturuyor. İnsanların yaşadıkları topraklar üzerinden kendini tanımlaması tabii bir durum. Bu tanımlama somut olduğu kadar soyut bir sınır da çiziyor. Birçok toplum açısından içinde yaşadığı sınırlar bir yönüyle kendi sınırları dışında bir gerçekliğin var olup olmadığını da düşünmeyi engelleyen bir etken.

Coğrafî sınırlar ile kısıtlı olmak tabiatla ilişkili bir durum. Ancak hayalî bir sınıra hapsolmak siyasidir. İnsanların zihninde hayalî yani siyasî sınırların oluşmasına neden olan durum ise elimizde alternatif bir harita sistemi olmamasından kaynaklanıyor. Bulunduğumuz yeri çeşitli açılardan görme imkânı sağlayan haritalar, yalnızca onu çizen, ortaya çıkartan topluma değil, aynı zamanda diğer toplumlara da bu imkânı sunar. Yine bu noktada üzerinde düşünmemiz gereken bir soru söz konusu: Dünyamızı kimin gözünden tasavvur ediyoruz?

Günümüzde resmî olarak kullanılan dünya haritası ünlü coğrafyacı Gerardus Mercator tarafından çiziliyor. Mercator, 1512 senesi baharında dünyaya gelen ve ölümüne kadar çizmiş olduğu yüzlerce haritayla tarihe geçti. Hali hazırda kullanılan harita ise 1569 senesinde çizdiği haritadır. Çizildiği dönemde bir tür pusula görevini üstlenen ve kendi toplumunun ihtiyaçlarına büyük ölçüde cevap veren bu harita, daha sonraları sömürgeciliğin aracı haline gelerek, geliştirildi ve korundu. Okullarda, resmî dairelerde ve hayatımızın birçok alanında hâlâ bu haritaya göre düşünce üretiyoruz.

Bir harita sömürgecilik söz konusu olduğunda nasıl etkili olabilir? İhsan Kutlu, İmaj-Bilgi/İktidar Olarak Dünya Haritası adlı makalesinde, haritaların sömürgeci güçler tarafından nasıl etkili bir araç olarak kullanıldığını Afrika örneği üzerinden ele alıyor. Kutlu’ya göre, Avrupalı aktörler 1884-85 yıllarında Afrika’nın çeşitli bölgelerini pazarlık konusu yaparak aralarında paylaştılar. Kıtanın haritasını çizerken mülkiyet iddiasında bulundukları yerleri ve etki alanlarının sınırlarını belirlediler.

Bu süreç, Afrika’nın harita üzerinde bölgelere ayrılmasını, haritaların çizilmesini ve yeni krallıkların oluşturulmasını kaçınılmaz bir şekilde birbirine bağladı. Ancak harita üzerindeki çizgilerin belirlenmesi, haritacılığın emperyalizmi nasıl ilerlettiğini gösteren tek örnek değildir. Haritalar, Avrupa’nın egemenliğini uzak ve bilinmeyen coğrafyalara yaymak için farklı yöntemlerle de kullanıldı.

Tarih söz konusu olduğunda sıkça dile getirilen gerçek/yalan tartışmaları, haritacılık alanında da kendini gösterir. Dünyayı tahakküm altına alan iktidar sahipleri, yalnızca siyasi ve ekonomik düzeni değil, zamanın (tarihin) ve mekânın (coğrafyanın) algılanış biçimini de kendi çıkarlarına göre şekillendirir. Sosyal bilimci William Haviland, haritacılığın temelinde yatan iki büyük soruna dikkat çeker. İlki, üç boyutlu küresel bir yapının iki boyutlu bir yüzeye nasıl doğru bir şekilde aktarılacağı meselesidir. İkincisi ve daha kritik olanı ise, haritaların hangi ideolojik, politik ve kültürel çerçevede üretildiğidir. Haritalar yalnızca mekânı temsil eden araçlar değil, aynı zamanda güç ve iktidarın görselleştirilmiş hâlidir.

Bir düğüm halini alan bu iki sorunun çıkış noktası, insanların dünyada kapladıkları yeri, bu haritalar üzerinden algılıyor oluşudur. Mevcut dünya haritasında bir insanın doğulu olarak tanımlanması tamamen kurgusal bir hadisedir. Diğer bir ifadeyle öteki olarak tanımlananlar, bu haritalar marifetiyle onu çizenlerin kendini merkeze aldığı bir düzlem üzerinden konumlandırılıyor. Burada itiraz etme hakkının tanınmadığı bir işleyiş söz konusu. İktidar ve sermaye ilişkisi, insanların temel ihtiyaçlarını karşıladığı sürece, bu düzene yönelik bir itiraz ortaya çıkmıyor. Ancak bu denge bozulduğunda, yine aynı güç mekanizması devreye giriyor. İktidar ve sermaye, sistemin varlığını sürdürmek için her zaman yeni araçlara ve yöntemlere sahiptir. Bu sayede mevcut düzen, farklı yollarla da olsa kendini yeniden üretir ve güvence altına alır.

Yuvarlak olduğu kabul edilen bir dünyada, ne Doğu ne Batı ne de herhangi bir merkezî nokta nesnel olarak tespit edilebilir. Böyle bir merkezin varlığı, ancak bir tahakkümün ve ideolojik dayatmanın sonucudur. Bu konuda en çarpıcı karşıt görüşlerden biri, Nasreddin Hoca’nın meşhur kıssasında yer alır. Hoca’ya dünyanın merkezi sorulduğunda, “Eşeğimin ayağını bastığı yerdir.” cevabını verir. Şaşkınlıkla “Nereden biliyorsun?” diye sorduklarında ise “Ölçün!” diyerek yanıtlar. Bu keskin zekâ ürünü cevap, merkez kavramının göreceli olduğunu ve mutlak bir merkez iddiasının keyfî bir kurgudan ibaret olduğunu gösterir. Nasreddin Hoca, bu mizahî anlatımla, dünyanın herhangi bir yerini merkez olarak kabul etmenin öznel ve değişken bir bakış açısına dayandığını ortaya koyar. Ancak çağlar boyunca her toplumun kendi evren tasavvurlarına göre merkezleri olageldi. Kudüs bunun en bariz örneğidir. Genel çerçevede yaşadığımız problem ise bir noktanın merkez olarak ele alınması değil, merkez alınan yerlerin tüm insanlığa cebren kabul ettirilmesidir. 

Gerçek-dışı haritalar yalnızca dünyanın resmini ortaya koymakla kalmıyor, içerdiği bilgiler dolayısıyla da toplumların, sosyo-kültürel ve ekonomik düzenlerdeki yerini de tayin ediyor dedik. Mercator tekniğiyle oluşturulmuş haritaya baktığımızda, Afrika kıtasıyla eş değer olan Grönland, gerçekte Demokratik Kongo Cumhuriyeti kadar yer kaplıyor. Bir Afrikalının çocukluktan yetişkinliğine kadar geçen sürede maruz kaldığı yanlış haritaların zihin dünyasında nasıl etki oluşturacağını tahmin edebilirsiniz. Aynı durum iktidar ve sermaye çevresinin dışında kalan her insan ve toplum için geçerlidir. Hayal dünyamızda canlanan Afrikalı profilini ve yaşadığı kıtayı düşünelim. Dış dünyaya ait tasavvurlarımızı oluşturan unsurlar, görmemiz gerekenler üzerinden değil, görmemiz istenen şekliyle haritalara, tarih kitaplarına, sinemaya aktarılıyor. Afrika’ya gitmemiş, Afrikalılar ile vakit geçirmemiş olmamıza rağmen bir tasavvur sahibi oluyoruz. Yani büyük bir kurgunun içindeyiz.

Sosyal bilimlerin amacına dair soruların sorulara karşı verilen en ortalama cevap şudur: “Sosyal bilimler, toplumsal bilimler veya toplum bilimleri; insanın muhatabı olan her şey ile ilişkisini araştıran, olayları incelerken merkeze insanı ve insanların oluşturduğu toplumu koyan akademik disiplinler bütünüdür.” Tanımda dikkat çeken önemli nokta, merkeze insanın, dolayısıyla toplumun alınmasıdır. Ancak sosyal bilimlerin belirleyici unsurları Avrupamerkezci düşüncenin hâkimiyetiyle, birbiri ardına sıralanmış yalanları, tartışılmaz kaidelerle iç içe geçmiş durumda. Haliyle bize çizilen sınırların dışına çıkmaya müsaade etmiyor, bununla mücadele edenleri de sistemin dışına itiyorlar. Böylece insanın kendi eliyle üretip teslim olduğu bir yargı mekanizmasına dönüşüyor toplum bilimleri. Tartıştığımız haritaların büyük bir inatla görmezden gelinerek güncellenmemesi ve tüm eğitim-öğretim ve bilim alanlarında geçerliliğini koruyor olmasını nasıl izah edeceğiz? Bu sorunu çözmeden harita kullanımını teşvik eden sosyal bilimciler bizi çıkmaz sokaklara itiyor. Kısacası haritaların politik zemindeki işlevselliğini bir daha gözden geçirmemiz gerekiyor.

İbrahim Orhun Kaplan

 

 

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Emok , 12/01/2022

    Biraz daha derine inseydiniz İbrahim bey bazı şeyler yine bende havada kaldı

  • dünya düzdür , 11/01/2022

    bu yazı için özellikle teşekkür ediyorum. zira yıllar önce aklıma takılan ve herhangi bir sosyal bilgiler/ coğrafya öğretmeninden cevabını alamadığım bir soruya cevap buldum. “neden dünya haritalarında kuzey yarımküre üst tarafta çiziliyor?”

    bu soruya “kuzey yarımküre üst tarafta” cevabını veren de oldu “uzaydan o şekilde görünüyor” şeklinde cevap veren de. daha “neden başlangıç meridyeni olarak İngiltere’deki bir kasabadan geçtiği varsayılan hayali bir çizgi seçildi?” sorusuna gelemedim bile.

    bu yazının güzel bir kitabın habercisi olduğunu düşünerek “hadi inşallah” diyorum. söylenebilecek çok şey var lakin sözü ustalarına bırakmak elzemdir. selamette olun.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir