Feyyaz Kandemir ayaklarını sıcak peteğin üzerine koydu ve koltuğuna yaslanıp “İyi ki Sulhi abi ve Muhammed Furkan ile buluşmak için Kadıköy’e gitmedim. Hem hava da çok soğuk. Buluşup da ne olacak sanki! ‘Canım bir Türk kahvesi yapar mısın?’ Yunus Ali’yi de kucağıma aldım mı, kim takar Sulhi’yi mulhiyi!” dediğinde Kadıköy’e yağmur yağıyor ve bizimkiler nasıl daha fazla ıslanabileceklerini düşünüyorlardı. Sulhi yüzünü gökyüzüne çevirmiş hiçbir yağmur damlasını kaçırmak istemezken, Furkan ise yağmur damlalarını ağzıyla yakalamaya çalışıyordu. İkisi de kendinden geçmiş bir haldeydi. Feyyaz’ın içinden geçen hain cümleleri bilmedikleri için “Ah, keşke Feyyaz da yanımızda olsaydı da birlikte ıslansaydık” diyorlardı. Saflık işte! Biri birini özler, diğeri “iyi ki evimde kaldım” der!
Olay her zamanki gibi oldu. Sulhi ve Furkan buluşmak için sözleşmişti ve Feyyaz da katılacağını belirtmişti. Hatta Feyyaz gelememe ihtimalini yüzde on olarak ifade etmişti. Ne olduysa buluşma kararını aldıktan sonraki 29 dakika içinde oldu. Söz konusu 29 dakika içinde ne olduğu bilinmese de Feyyaz’ın yan çizdiği ve bir mesaj atarak “Ben gelemiyorum, hava soğuk, siz de buluşmayın!” diye tarihe geçecek bir kılıbık mesajı atıverdi. Evet evet, inanmak istemeyebilirsiniz ama gerçek bu. Hatta inanmanız için ekran görüntüsünü yazının üstüne iliştiriverdik.
O gece Feyyaz, sade kahvesinden yudum aldıkça “İyi ki bu soğukta Kadıköy’e gitmedim. Hem hangi kahve, evde yapılan Türk kahvesinin yerini tutabilir ki! Dur kayınvalidemi arayıp kendisine hürmetlerimi ileteyim. Ben çok iyi bir damadım. Edebifikir’den uzaklaştıkça damatlık katsayım da artıyor. Yakında kayınpeder beni kütüğüne aldı mı, benden iyisi yok!” diyor ve kendi kendine kahkaha üstüne kahkaha atıyordu. Bunu söylerken damatların kayınvalide ve kayınpederleri tarafından değerlendirildiği bir yarışma olup olmadığını düşündü. Eğer böyle bir yarışma bulabilirse tüm Türkiye Feyyaz Kandemir’in ne kadar iyi bir damat olduğunu öğrenecekti. İşte gerçek saadet buydu. Yıllar sonra oğlu Yunus Ali’ye sırf seni sevmek için Kadıköy’e buluşmaya gitmedim demenin hayallerini kurduğunu nasıl tahmin edebilirdi ki?
O anda Kadıköy’de yağmur damlalarıyla dans eden Sulhi ve Furkan ara ara durup arkalarına bakıyor ve Feyyaz’ın her an gelebileceğini umut ediyorlardı. Ama zalim Feyyaz, sade kahvesinin üstüne bir de sade soda içip yediklerini hazmetmekle meşguldü. Bir ara telefonu eline aldı ve bacanağı arayıp “Ne o bacanak, kayınpederi küstürmüşsün! Benim gibi ol adamım. Bilmiyor musun, müşteri değil kayınpeder her zaman haklıdır. Bir de kızı! Bunları itiraf etmek beni çok mutlu etti. Sürekli mutlu olmak istiyorum. Haydi görüşürüz bacanak!” dedi ve de karşısındakinin konuşmasına fırsat vermeden telefonun kapama tuşuna bastı. Sodasından bir yudum daha içip “Oh be!” derken eli, karnının üzerinde dolaşıyordu. Beypazarı markalı sodayı eline alıp “Kayınpederim Kınık marka sade sodayı seviyor. Bir dahakine Kınık alıp içeyim. Öylesi daha uygun olur.” dedi.
Kadıköy’deki ikili ise yağmur seremonisi akabinde kendilerini bir kitapçıya atıp yeni çıkan kitapları incelemeye başladılar. İkisi de o kitabı arıyordu. Yıllardır bulamadıkları o kitabı. Tabii Feyyaz’ın bundan da haberi yoktu. Çünkü o an televizyonu açmış ve “Master Chef Türkiye” programını izliyordu. Yarışmacılardan birinin yaptığı yemek hakkında “Bu da hiçbir şey bilmiyor. Et öyle mi marine edilir, a aptal! Ben her gün işten gelince mutfak önlüğümü takıp canım aileme türlü türlü et yemekleri yapıyorum. Sen de benim gibi her gün mutfağa girseydin marinenin nasıl yapıldığını bilirdin.” dedikten sonra birden yine kayınvalidesini arama isteğine kapıldı ama kendini zor tuttu. En iyisini ziyaretine gitmek deyip bir anda ayaklandı. Arabasına atladığı gibi kayınvalidesinin evinde soluğu aldı. Girer girmez “Dünden beri sizi çok özledim. Eğer çalışmasaydım günde bir kez değil iki defa ziyaretinize gelirdim. Ah ne olurdu beraber otursaydık. Kayınbabacığım artık Beypazarı marka sade soda içmeyi bırakıp sizin sevdiğiniz yumuşak içimli Kınık marka içmeye karar verdim. Teşekkür ederim beni bu yolda da aydınlattığınız için. Çok yumuşadım!” dediğinde paralel evrende bir şeyler oldu ama kimse ne olduğunu anlayamadı.
Bütün bunlar olurken Sulhi ve Furkan Bahariye caddesinde yürüyorlar ve gecenin karanlığında nasıl kaybolabileceklerini düşünüyorlardı. Derken bir sokağa daldılar o anda yere düşen küçük bir yağmur damlasının içine kendilerini attıklarını düşündüler. Düşündükleri ise, o an gerçek oldu. Feyyaz hâlâ kayınvalidesinin evinde daha önceden kırılmış kapının kolunu tamir etmekle meşguldü ve durup durup kahkaha atarken “Ben bunları hak ettim” diyordu. Kapı kolunu tamir ettikten sonra “Kayınbabacığım eve girmeden önce arabanızın üzerinde biriken karları temizlerken aracınızın benzininin bitmek üzere olduğunu fark ettim. Eğer uygun görürseniz benzinliğe gidip deponuzu doldurmak istiyorum.” dedi. Kayınpederi “Feyyazcığım sen ne kadar ince düşünceli bir damatsın böyle. Anahtar masanın üzerinde. Dönerken yer fıstığı ve kabuklu badem al da hep beraber düğün videonuzu bin birinci kez izler ve kritik yaparız” dedi. Feyyaz Kandemir böylece kayınbabasından tam puan alarak günü kapatacağını hissedip mutlu oldu. Oğluna mesut gözlerle bakıp “Seni de kendim gibi bir damat yapacağım Yunus Ali, hatta sen benden de iyi olacaksın, koçum benim!” diyerek başını okşadı. İki farklı yakada iki farklı gece yaşanıyordu. Çok şükür ki biz böyle durumlara alışkındık. Ne de olsa Cumartesi günü saat 15.00’da yani mutat Edebifikir buluşma saatinde düğün yapan birisi için bunlar beklenmedik şeyler değildi. Kadıköy’deki yağmur damlaları denize doğru yol alıyordu. Bütünlenme ihtiyacı herkesi sarmıştı.
Edebifikir
9 Yorum