Edebifikir’e Karşı Ayaklanma

[Edebifikir Haber Ajansı/ İstanbul – Kadıköy]

1 Haziran 2013 Cumartesi günü, Edebifikir telaşlı ve aynı nispette istifadeli iki programını hayata geçirdi. Üstad Muharrem Cezbe‘nin kıymetli tecrübesinden aksettirdiği hazinelerle saat 15.30’da üniversite talebeleri buluştu. “Latin Harflerinden Nasıl Kurtuluruz?” başlıklı nutku irad eden üstadın iki asrın siyasî, tarihî, edebî ve ictimaî heyecanını gençlere ulaştırırken hâlâ heyecanını muhafaza ettiği görüldü.

Üstad Muharrem Cezbe, evvela “Osmanlıca” diye bir şeyin olmadığını anlattı. “Osmanlı Türkçesi” tabirinin de içinde bir yanlışı barındırdığını ve “Selçuklu Türkçesi” diye bir şeyin söylenemeyeceğinden hareketle Yunus Emre’den 1928’e kadar geçen devreyi sade bir ifadeyle “Türkçe” diye adlandırmanın doğru olacağını savundu. 1928’den beri tedavülde olan şeyin ise “Türkçenin suyunun suyunun suyu” olduğu acı ve elemle üstad tarafından ifade edildi.

Ayrıca Türkçenin yazısının İslâm yazısı olduğunu, alfabemizin de “Kur’an alfabesi” ya da “İslâm alfabesi” olarak adlandırmanın yerinde olacağını öne süren Üstad Muharrem Cezbe bu mevhumları yerli yerine oturttuktan sonra “Latin Harflerinden Niçin Kurtulmalıyız?” sorusunun cevabını dinleyicilere uzun uzadıya izah etti.

Üniversite talebelerinin final haftasına ve yaz sıcağına rağmen beklenenden çok rağbet gösterdiği programda Üstad yaklaşık bir buçuk saat konuştu. “Latin Harflerinden Niçin Kurtulmalıyız?” sorusunu açıklığa kavuşturduktan sonra, muazzam davamızın kılıçlaşan kalemi Üstad Muharrem Cezbe, konuşmanın can alıcı kısmına geçti. Devletin Türkiye’de tek patron olduğunu, Latin Harflerinin devlet eliyle geldiğini söyleyen Üstad Muharrem Cezbe, İslâm Harfleri’ni geri almaya bugün devletin yanaşamayacağını sözlerine ekledi. Üstad’ın İslâm Harfleri’ni  yeniden almanın milletimiz için bir güçlenme ve devlet karşısında yeniden muhkem bir yer almaya yarayacağını ifadesi etmesi konuşmanın nirengi noktasını oluşturdu. Konuşmanın sonuna doğru gelen gafil bir üniversite talebesinin Üstad’a “Taksim’deki olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna Üstad’ın bir müddet sustuğu ve akabinde “İslâm Harfleri’ni kazanabilirsek Türkiye’deki birçok iş yoluna girecektir.” dediği görüldü.

***

Muharrem Evbaş, Fedai Başkan ve Üstad Muharrem Cezbe’nin Kadıköy vapuruyla Eminönü’nden hareket ettiğinde Mehmet Necip‘in Umre’ye, Mehmet Erikli‘nin Açık Öğretim imtihanlarına, Davut Bayraklı‘nın heyecan ve helecanla nişanlısına doğru gittiği söyleniyordu. Davut Bayraklı’nın Kırıkkale’ye gittiği yönünde bir iddia olsa da kendisinden kesin bir cevap alınmış değil. Davut Bayraklı’ya yakın çevreler, ortada kara propaganda olduğu Bayraklı’nın nişanlısına gitmediği, Kırıkkale’ye gittiğini söylerken, Sulhi Ceylan‘da ise  Davut’un “Kırıkkale diyerek” nişanlısına koşabileceği   yönünde bir kanaati olduğu kaydedildi. Mehmet Erikli’nin gafleti ise ayrı konu.

Kadıköy’e inan Üstad Muharrem Cezbe, bir an evvel Sulhi Ceylan’a mülâki olmak için hareket ederken Fedai Başkan’ın yine nefsine yenilerek kendisini bir lokantada bulduğu gelen haberler arasında.

Öğle saatlerinde Sulhi Ceylan’a ulaşanlar kendisinden şu ifadeyi aldı: “Kemal Kılıçdaroğlu‘nu aradım, Kadıköy’deki mitingini iptal etmesini rica ettim. Beni kırmadı, sağ olsun.” Sulhi Ceylan’dan gelen bu ifadelere rağmen Sulhi Ceylan’a yakınlığıyla bilinen kaynaklar, Ceylan’ın “Mitingi iptal etmezsen siyasî hayatını bitiririm. Tunceli’ye dahi giremezsin!” diye sert bir ifade kullandığını öne sürdüler.

Güneş batmadan, sular kararmadan Edebifikir’in şiir nümayişiyle Kadıköy’ü temizleyip pak etme hareketi saat yirmi sularında başladı. İlk defa bir Edebifikir nümayişine katılan Süleyman Şahin’in heyecanlı olduğu, Mustafa Cemaleddin ise evlendikten sonra güzel şiir okuma kabiliyetini yitirdiği gözlerden kaçmadı.

Şiir nümayişi esnasında Taksim’de bulunan Emre Baştuğ‘un kınandığı, akşam da Baştuğ’un görünürde eleştirildiği fakat Sulhi Ceylan tarafından gizli bir görevle Taksim’e gönderildiği kamuoyuna sızan haberler arasındaydı. Dücane Cündioğlu‘nun Taksim Gezi Parkı’ndaki eylemcilerden yana ifadeler kullanması ise Sulhi Ceylan’ın kendisine bağlı isimlerden birbirinden farklı söylemleri kamuoyuyla paylaşmalarını isteyip toplumun farklı kesimlerinin nabzını kontrol altında tuttuğu yorumlarına neden oldu.

Sulhi Ceylan’ın şiirler okunmadan evvel açılış konuşmasında Taksim Gezi Parkı’ndaki eylemlerin hükümete karşı yapılmadığı tamamen Edebifikir’e yönelik bir operasyon olduğunu ve bunlara karşı direneceğini söylemesi sürpriz olarak karşılanmadı. Kimi analistler ise Edebifikir’in daha önce Vatikan‘a karşı yaptığı hamlelerden ötürü, Taksim Gezi Parkı’ndaki eylemlerin arkasında Vatikan’la bağlantılı bir Ergenekon hücresinin olduğu yorumunu yaptı. Mahir Kaynak ise katıldığı bir açıkoturumda “Taksim Gezi Parkı’ndaki eylemlerden Edebifikir zarar gördü. Peki, Edebifikir’in zarar görmesi kimin işine geliyor?” dedi.

Kadıköy’deki küçük gruplar hâlinde slogan atan ve yuh çeken kalabalığın Aydoğan K ve Mustafa Çolak‘ın “Hanım, bir bardak daha çay ver.” lafını mısra zannetmesinden kaynaklandığı tahmin ediliyor.

Abdullah Karaca‘nın ise “Leyla” başlıklı bir şiiri okumak için Kadıköy’e yöneldiği fakat yolda kendi kendine şiiri okurken kendinden geçip Beşiktaş sahilinde “Leylaaaa!” diye bağırarak gözden kaybolduğu eylemcilerin gürültüleri arasında fark edilmedi.

Kamuoyunda büyük yankı uyandıran “Edebifikir Şiir İnşadı”nın çok yakında Kadıköy’de tekrar edileceği gelen bilgiler arasında.

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • karalastik , 06/06/2013

    Evlendikten sonra güzel şiir okuma kabiliyeti kayboluyor demek ki :)

  • bursevi , 04/06/2013

    Hımm, meselelerin iç yüzü farklıymış meğer…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir