Dudaklarımız Çatlayana Kadar Konuştuk

Mustafa Çolak aradığında; “Köhnemiş entellektüelliğin kafasına fikir balyozlarını indirmek istiyorum” demişti. Çaresiz buluşacaktık. Belli ki ailesini köye göndermiş ve bu sebeple yalnız kalmıştı. Mustafa ne zaman yalnız kalsa ilk işi bizi aramak olur. Yani yılda bir kez arar ve görüşelim der. E üç çocuk yetiştirmek kolay değil tabii!

Anlaşılan bir terapi görüşmesi olacaktı. Mustafa’nın entellektüel ihtiyaçlarını giderecek ve kendisini iyi hissetmesini sağlayacaktık. Çünkü iş, eş ve çocuktan oluşan bermuda üçgeninde kültür lüx olarak görülüyordu ve Mustafa bu üçgenden çıkabildiği ender zamanlarda aklının da gıdasını vermesi gerektiğini hatırlıyordu: düşünmek.

Pendik’te denize nazır bir çaycıda buluştuk. Her zaman ki gibi devleti kurtarmaya başladık. Sorunlar, problemler, yanlış bakış açıları ve önerilerimiz… Yine her birimiz son derece haklıydık. Yanlış giden bir şeyler vardı ve bunları tespit etmekle kalmamış kurtuluş yollarını da göstermiştik. Bu sebeple konudan konuya atlıyor kah Milli Mücadele dönemi, kah Türk şiiri, kah Ayasofya ve kah kölelik gibi birbiriyle ilgili olmayan konulara giriyorduk. Konuştukça konular çoğalıyor, hangisinden bahsedeceğimizi şaşırır hale geliyorduk. İşte hepimiz kendimizi sohbetin şehvetine kaptırdığı ve dilimizden inciler döküldüğünü hissettiğimiz o anda bir şey oldu. Evet, evet bir şey oldu. Konuştuğumuz konuyu unuttuk ve hepimiz suspus olduk. Hatırlamaya çalışıyor, hafızamızı zorluyor ama bir türlü konuyu hatırlayamıyorduk. Murat abi, Sulhi’yi sorumlu tuttu. “Senin yüzünden unuttuk, sürekli araya giriyorsun” der gibi baktı. Sulhi gözlerini yere indirip şimdi konuyu buluyorum dercesine dudaklarını kıpırdatıyordu. Mustafa ise olanlardan memnun bir yüz ifadesiyle “Bırakalım her şeyi, yiyelim, içelim, dünyadan kâm alalım” dedi bir anda. Ve ekledi “Kim dünyayı kurtarmış, tek yol düşünmemek.” Sulhi ve Murat abi durumu anlamıştı: Mustafa, yüksek doz fikir aldığında böyle oluyordu yani abandone…  Bir süre sessiz kalıp çaylarımızı içerek vakit geçirdik. Denizin sakinliği üstümüze sinmişti. Biliyorduk bu entelektüel sohbetlerin lafazanlık olduğunu, eyleme dökülmeyen fikirlerin güdük kaldığını ama yine de kendimizi tutamıyor ve konuşuyorduk. Her birimiz, neleri bildiğimizin bilinmesini istiyorduk. Yani sevilmek ve saygı görmeye tutkunduk. İşlediğimiz fiillerin çoğunun arkasında bu saik vardı. Hatırlanmak istiyorduk hatta öldükten sonra bile. Kalıcı olmak gibi bir putumuz vardı. Çocuk yapmamızın bir sebebi de bu değil miydi?

Daha sona ne mi oldu? Unuttuğumuz konuyu hatırlayamadık ama konuşacak yeni konular bulduk: Tarihselcilik ironisi, Ayasofya’nın cami olması, şiir, CIA, kölelik çeşitleri vb… Açıkçası yeni konular bulmakta zorlanmıyorduk. Çünkü âlem bir konular kümesi ve biz de o kümeler arasında seçim yapan insancıklardık. Ve insancık olduğumuzu unutmanın tek yolu konuşmaktı. Konuştuk, kelimeler önce üstümüze döküldü. Derken oturduğumuz yeri sardı ve en son denizi doldurmaya başladı. Bu hali gördükçe kelimelere olan tutkumuz arttı ve konuşmaya devam ettik. Artık hiçbirimiz birbirimizi dinlemiyor ve üçümüz de kelimeler saçıyorduk. Tek bildiğimiz kelimelerin denizi kendine yurt edinmiş olmasıydı. Sanki çok daha fazla konuşsak deniz serapa kelime olacak ve insanlık aradığı sorunların cevabını burada bulabilecekti. Dilimiz kuruyana, dudaklarımız çatlayana kadar konuştuk. En son hatırladığımız ise insanın bir kelimeden ibaret olduğu idi. Sadece bir kelime: acz.

 

Edebifikir

 

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Avutuyorum Kendimi .. , 25/07/2020

    Yine yeni yeniden kendimizi bulduğumuz, sonrada bulamadığımızın itirafı..
    Uzun zaman olmuştu konuşmayalı nasılsın?

    Yazı için teşekkürler.

  • Celadet bey , 25/07/2020

    Her şey iyi güzel sulhi ceylan’ı ve mustafa çolak’ı tanıyoruz ancak yazıya küt diye giren murat abi kimdir, necidir biraz kopukluk olmuş.

    önden tanıtsaydınız iyi olurdu, 2 kişi buluşurken ortaya bir anda 3. kişi türedi gibi oldu, insicam bozulmuş gibi.

    bu eleştiriden sonra diyeceğim şey şudur:
    bekarlık yüksüz hamallığa benzer, kolaydır, zahmetsizdir.
    Ağrımayan belle iş becerilmez, dava güdülmez.

    Asıl cihad, evlilikle mündemiç olarak yapılandır, vesselam.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir