15 Temmuz gecesi eşimin ailesini ziyaret etmek niyetiyle Elazığ’da bulunuyorduk. Hava çok sıcaktı. Bu yüzden, gündüz evde kalıp akşam serinliğinde Harput Kalesi’ne çıkıp çay içmeye karar verdik. Saat sanırım 21.30 sularında; ben, eşim, oğlum Zikreddin, kayınbiladerim ve bir kuzenimizi de yanımıza alarak Harput’a doğru yamacı araçla tırmanmaya başlamıştık. Bir süre sonra kuzenimizin; “Aaa Boğaz Köprüsü’nü askerler kapatmış!” dediğini duydum. Sesli düşünür gibiydi. Kimse belli bir tepki vermedi. Herkes kasetçalardaki müziğe kaptırmıştı kendini. Kasetçalar mı kaldı demeyin araba 94 model Doğan.
Aradan bir dakika geçmemişti ki eşim Whatsapp grubundaki arkadaşlarının; “Ankara’dan çatışma sesleri yükseldiğini, çok korktuklarını, dua etmelerini istediklerini yazdıklarını” söyledi. Diğer yandan kuzen ikinci girişimi yaptı; “Ya darbe oldu falan diyorlar..!”
Şimdi tırsmıştım. Gazetecilik mezunu olmam nedeniyle olsa gerek eşim hemen konuyla ilgili görüşlerimi sordu. Ben de; “ Sabaha temizlerler.” Dedim. Fakat ben de gitgide rahatsız oluyordum. Harput’a ulaşmıştık. Uygun bir yer bulup arabayı park ettik ve termostaki çayı yudumlamaya başladık. Serinlemek amacıyla Harput’a çıkan Elazığlılar bir müddet sonra telefonlara sarıldı. Herkes birisiyle konuşuyor; darbe yapmışlar, nasıl olur, ulan memleketi sahipsiz mi sandılar gibi cümleler kurarak arabalarına binip şehir merkezine doğru yollanmaya başladılar. Biz ise ciddi şoktaydık. Telefonumun şarjı yoktu ve kendisini akıllıca evde bırakmıştım. Kaynımın telefonundan Twitter hesabımı açtım. Hakikatten bir şeyler oluyordu. Üçüncü bardağın dibini sıyırdım. Zikreddin gizliden gizliye bizi dinliyor ve korkuyordu. Gözleri kocaman olmuştu çocuğun. “Neyse hadi gidelim bakalım.” deyip evin yolunu tuttuk. 10 dakikalık yol inanın 2 saat sürdü.
Çarşıda olağanüstü bir durum görünmüyordu. Eve geldik. TV açıktı ve TRT’de korsan darbe bildirisi okunmaya başladı. Dakikalarca konuştu spiker. Aynı şeyleri tekrar etti durdu. Korkunç bir yüz ifadesi vardı.
Ne yapmalıyız diye düşündüm önce. Köyümü aradım. Babam iyiydi. Kapadım. Kaynımla göz göze gelip çıkalım dedik. Kayınbabam gidin gidin dedi. Gittik. Valiliğin önünde insanlar toplanıyordu. Ara sokaklardan gölge misali insan seli akıyordu. Polislerle beraber kapı önünde beklemeye koyulduk.
Tekbirler yükseliyordu her yerden. Birden ezan okunmaya başladı. İnanılmazdı bu an. Sanki gökyüzünden bir sis bulutu inmiş ve insanları kucaklayarak kulaklarına; “Bu gece eminsiniz, Allah sizin için hayır murad ediyor” diye fısıldıyordu. Ezan okunuyor. Tekbir getirenler ağlıyor. Müthiş bir his. O an, “Başladı” dedim. Yeryüzüne fevkalade bir enerji inmişti. Allahuekber.
Elazığ’da tanklar yürümedi. Nöbet emrini birkaç gün yerine getirip İstanbul’a döndük.
Şehit olamadım. Gazi de. Nasip olmadı. Bu da takdir, bu da kader. Şehitler için aklıma düştükçe dua okuyorum. Allah’a verdikleri sözü yerine getiren bu yiğitleri hiç tanımamış olsam da onları özlüyorum. Tüm bu olanlar bana, tanımadığım insanları özleyebileceğimi de öğretti.
Allah bize sıcak bir yatakta ölüm vermesin.
Abdülkerim Kolat