“Yenilgi Nedir?” dosyamızın üçüncü yazısını Sulhi Ceylan yazdı.
***
1.
İnsan ve yenilgi arasındaki ilişkiyi, insan ve ölüm arasındaki ilişkiye benzetiyorum. Her ikisi de kaçınılmaz. İnsan yenile yenile ölen bir varlık. Aklınıza, ölümden kurtulan olmaz ama insan yenilgilerinden ders çıkararak zafere ulaşabilir, cümlesi gelebilir. Yanlış bir çıkarımdır bu. Öncelikle her yenilgi kendine hastır. İnsan, olaylar karşısında sürekli yeni yenilgiler yaşar. Yenilgide tekrar yoktur. Bu sebeple yenile yenile kazanmayı öğrenmeyiz. Sadece bir zaman sonra yenilmekten bıkar ve kazanmanın da tadına bakmanın vaktinin geldiğini düşünürüz. Bu sebeple daha fazla çalışmaya ve adımlarımızı sağlam atmaya başlarız. Ayrıca çoğu başarı ise yenilginin isim değiştirmiş bir halinden ibarettir. Yenilginin dayanılmaz sancılarına dur demek için en beğendiğimiz yenilgilerini zafer olarak adlandırıyoruz. Tüm insanlık aynı kaderi yaşadığı için kimse de ses etmiyor.
2.
“Başkalarının talihsizlikleri baldan tatlıdır” diye Japonlara ait bir deyim varmış. Çok doğru bir çıkarım. Çünkü hayatlarımıza başarılardan çok yenilgiler hâkim. Ve bu yenilgilerin üzerimizdeki etkisini hafifletmek için başkalarının yenilgilerine şahit olmamız gerekiyor. Söylemesi insanı kötü hissettiriyor ama gerçek şu: Başkalarının yenilgileri üzerine kendi zaferlerimizi kuruyoruz. Zafer kuramasak dahi yenilgimizi normalleştiriyoruz. Kayıplar, kederler ve hayal kırıklıklarımızın acısını başkalarının yenilgileri ile azaltıyor ve böylece yaşamaya devam ediyoruz. Neresinden bakarsak bakalım insan son derece bencil bir varlık. Etrafımızdaki mutsuzluklardan çok rahat ve utanmadan mutluluk devşirebiliyor. Müthiş bir oyunun içindeyiz açıkçası. Yaralarımızı sarmak adına susuyoruz. Birbirimizi görmezden geliyoruz. İyi hissetmek adına yapamayacağımız hiçbir şey yok. Eğer sadece siz yenilmişseniz bu bir trajedidir ama herkes yenilmişse sorun yoktur. Herkesin olduğun yerde trajediye oturacak koltuk bulunmaz. Sonra da kalkıp başarıdan, zaferden bahsediyoruz. Hadi ordan!
3.
Bir insanın tek başına “kazanmasının” imkânı yoktur. Birinin kazanmasından (başarısından) bahsediyorsak aynı zamanda diğerlerin de yenilgisinden bahsediyoruzdur. Kazanmak için en az iki kişiye ihtiyaç var. Haliyle birinin yenilmesi gerek. Nerede bir yarış varsa kazananlardan çok daha fazla kaybeden yani yenilen vardır. Yarışa girmek, birilerinin yenilmesini istemekten başka bir şey değildir. Üniversite giriş sınavlarından çocuklarının başarılı olmasını isteyen anneler, acaba diğer annelerin çocuklarının başarısız olmalarını (yenik) istediklerinin farkında mıdır? Ve bunu dua yoluyla yaptıklarının! “Yarabbi çocuğumu başarılı kıl” duası “Diğer çocuklara da yenilgiyi tattır” anlamını da içerir. Çünkü sistem herkesin kazanmasına izin vermez. Birileri sürekli yenilgi içinde nefes almalıdır. “Peki napalım, sistem böyle” seslerini duyar gibiyim. Bu bir itiraf cümlesidir. Sistemin karşısında yenilmiş insanların itirafı. Sistemin içinde kaldıkça yapacak bir şey tabii ki yok. Platon bir gün kumar oynayan birini görmüş ve ona çıkışmış. Adam, az parayla oynadığını söyleyince de “Ama alışkanlık az şey değil” demiş. En büyük alışkanlığımız, gidişatın değiştirilemeyeceğine dair olan inancımız olmasın!
4.
Epiktetos: “İnsanlar başlarına gelen şeyler yüzünden değil, bu şeyler hakkında sahip oldukları düşünceler yüzünden zarar görürler.” der. O halde insana zarar veren yine kendisidir. Başına gelen olaylara verdiği değer sebebiyle acısının oranı artar. Yani kendi kendini kanırtır. Yenilgi de buna dâhil. İnsan yenildiğini kabul ettiği an başlıyor her şey. Önce kabul sonra ise çile geliyor. Peki neden? Çünkü insan yenilgileriyle de kendini ifade edebiliyor. Yenilgi üzerinden hayatta olduğunu hem kendine hem de etrafındakilere ispat ediyor. Yaşadığını ve nefes aldığını böylece hissetmiş oluyor. İnsan yenilgileriyle hayata tutunur demek istiyorum. Bu sebeple yenilmekten bıkmaz. Israrla ve sürekli yenilir. Ama yenilginin insanlardaki algısının kötü olması sebebiyle halinden pişmanmış gibi görünür. Ah… insanın kendini kandırmak için yapamayacağı şey yok!
5.
Cemil Meriç, “Hiçbir zafer umulanı vermez ve hiçbir yenilgi mutlak değildir” der. İnsanın bir türlü doymayan gözünü ve etrafımda olan her şeyin fani/geçici olduğunu düşündüğümde bu söze hak vermek zorunda kalıyorum. İnsan, sözde zaferlerine bir türlü doymaz. İçindeki sonsuzluk hissini doyurabilecek bir zafer yoktur. Doymadığı için yolunun üzerindeki yeni yenilgi duraklarına sürekli uğrar. Yenilir, yola devam eder. Tekrar yenilir, tekrar yola revan olur. Düşme ve kalkma arasında geçen bu hayatı anlamlandırmak için bazı fiillerine yenilgi bazı fiillerine zafer/başarı der. Yenilgiyi Bruce Lee’nin deyimiyle “bir düşünce biçimi” olarak gördüğü zaman zaferin de bir düşünce biçimi olduğunu anlar. Ya da yenilgiyi sadece yenilgi olarak görür ve bir ömür yenik kalır. İnsan biraz da seçimlerinin toplamıdır. Ben yine de şunu söylüyorum; başarı yenilginin makyajlı halidir sadece.
Sulhi Ceylan