Yine bir isyanın yazılma vakti gelmiştir…
Durgun ağaçlar ve vakti sarnıcına yüklenen dehlizler… Bir yüreğin içindeyim şimdi kimsenin görmediği. Ellerimde türlü acılar. Şafak vakti Mecnun’a bulandırılmış. Beni çağın iğreti atmosferinde ara. Gözlerimi kuşlar yaraladılar; bilmen gereken nokta bu. Öyleyse sev beni. Çünkü ben hiçbir heceye denk düşmedim hayatımda. Sezgilerim hiçbir zaman materyal vuruşlarda kirlenmedi. An oldu; gökyüzünden sağdım dileklerimi. An oldu; kimse gelmedi. Gelinmeyen noktada ruhumu Allah’a şerh eyledim.
A quo, ad quem…
Zincirler yüreğimin denizinde. Bin dalgaya pranga vurulan sözlerim; anlamsızlığın kıyılarında yalnızlığına uyanmaktadır. Beni kimsesizliğimle yargılamayın. Üç adam büyüttüm namlu yüreğimde. Şerh eyledim gözbebeklerimi hayatın sözlerinde. Beni kimsesizliğimle yargılamayın. Hayat denen işkence sevgi kulvarlarımda büyüyen isyandır.
Gözlerin ne kadar güzel…
Öteberi; benim için duygusallığını kavrayan bir mihenk. Sesime denk düşen bir sesi var ötelerin. Ben öteliyim… Evet, ben de öteliyim. Yalnızca Sezai Karakoç mu bu kulvarın sahibi? Yalnızca sesi yarınlara kayıtsızca ulaşabilenler mi ötelerin sahibi? Ben de öteliyim. Beni mana okyanuslarında sevk eyleyin. Kabilem en ıssız coğrafyalardan indi yeryüzüne. Resmimi çektiler; ben yoktum…
Vanitas vatitatum et omnia vanitas…
Bismillahirrahmanirrahim demek istiyorum seni anarken. Ellerimle sevmek istiyorum gözlerini. Derinliklerinde yatan filozof yanlarına sesleniyorum; Ben yokum! Sen olduktan sonra nerelerde görülebilirim ki ben. Sen olduktan sonra dilimi sessizliğe şerh eyle. Bir coğrafyanın hükmüyle açılayım ki; dilimin kıyıları gözlerini betimler. Sonra yüreğime bir ses düşür. Okyanuslarında bir balığa bende olayım. Yunus olayım zira. Sükûtu namlu gibi sözlerime terk edeyim.
Elimde yaşlı bir süngü. Gizli bir üveyik oluruz şimdi dağlarda. Yaslı gözlerimi şehrinden sakındırma. Gözlerimi sözlerinde dinlendir. Mora çalar yoksa sözlerim…
Ezeli yaşlı gözlerimden sakındırma…
Şehnaz diyorum sana, yaslı gözlerimde dinmeyen alfabe. Şimdi hangi şehrin ıssız nöbetlerindeyim? Kaç yürek karşılar oldu bugünlerde beni? Hangi söz yüreğimin kıvrımlarına değdi? Artık beni hiçbir söz betimlemiyor. Bu yüzden kendi sözlerimi yazıyorum. Çağa uygun olması için elimden geleni yaparım. Zira benim hiç modern oyuncaklarım olmadı. Bizim darbemiz vardı; o da yürekte dağıldı, gitti. Şimdi gözlerine düşen sancakları alıyorum sözlerimle. Dilimin ucunda bitmeyen güzelliklerin sonsuz nöbeti…
Bugün gözlerini şerh eyledim Sevgili!
Şehnaz diyorum sana; inen her gözyaşı, dinmeyen acıların yağmurları mıdır? Yazılan her söz yüreğin mayalarında dinginliğine ulaşan azaplar mıdır? Yandı yüreğim. Eğer öyleyse ben ebedi yorgunluklara ram olan, ebedi yorgunluklara uyanan Şehnaz’ım. Şehnaz bensem; satırlarımı yazdığım güzel de kimdir?
Ey Allah’ım kendimi kaybettim!
İçerimde iki tür insan vardır diyorum; üç dâhi adam. Kelim olanla başlarlar söze. Yaşamın daraltısında nice sözlerle hüküm sürerler hayata. Kelim olanın yanında bir de deli olan vardır ki, şah olsa bir güle ömrünü sığdırabilir.
Üç tür adam vardır diyorum size, üçü de anlamsız. Ama her biri benim dehlizimi şerh ediyor. Bu yüzden unutmayınız bir diğeri de hamd edilmek için uygun bir bakış açısı düzenler bize. Onun adı Yakup’tur. Bir yanıyla Yusuf’tan almıştır güzelliğini.
Beni anlamayan gözlerle süzmeyiniz! Dehlizi sözlerimde yırtınız bu gece!
Ay bana baktı. Ay bana baktı ve dolunaydır gözlerim. Sözlerimi alın, buyruğunuz da yırtın. Bileklerimi duçar gömleklerinize şerh eyleyiniz.
Yusuf’un sözleridir gece…
Quorsum hoec tam putida tendum?*