Hangi Dosta Yeraltından Bir Mektup

Bugün düne nazaran daha iyiyim. Dışarıda yağmurun ıslattığı kaldırımlardan gelen beton ve toprak kokusunun karışımıyla birlikte gri bir hava var.

“Biz hep beton-toprak çatışması arasında topraktan yana olup betona yenilenler değil miyiz azizim?”

Havanın griliği bana haz veriyor. “Beni bu güzel havalar mahvetti” gerçekten. Kapalı havalarda mutlu oluyorum, Haşimî sendromu adını verdiğim bu durum insanlar tarafından delilik yahut depresyon olarak nitelendirilmekle beraber doktorların teşhisinin “olur öyle” olması, benim insanlarla beraber doktorları da ciddiyetimin dışında tutmam için yeterli bir sebep haline geliyor.

“İnsan kendi kendisini yumruklamak istiyorsa buna kim engel olabilir? Kendisi mi?

Hangi kendisi ?”

Cebimden çıkardığım sigarımı yakmam bana demli bir çayın eksikliğini hissettirerek canımı yaksa da“azdan az çoktan çok gider” gibi gereksiz bir şekilde kendime posta koyarak yoluma devam ettim. Nereye gittiğini bilmeden yürümek tam da bu olsa gerek. Hem nereye gittiğimizin ne önemi var azizim, bir çağıran var ki yola çıktım.

 

“Beton, duvar, kaldırım, egzoz, motor, işlenmiş demir, telefon, baz istasyonu, camekan… çıldırsana?“

Var olup olmadığım arasında tereddüt halindeyim. Aynalardaki şahsı bazen tanımıyorum. Mecazen değil gerçekten tanımıyorum. Kim olduğumu bilmemle kim olmam gerektiğini bilmem arasındaki çatışma beni çıldırtmak üzere. Fikirlerim uçuştukça savrulan bir adam haline geliyorum.

“Fok balıkları çok yalnız!”

Zihinsel kaygıların sokakta yürüdüğümü unutturup yüzümle yaptığım mimiklerin insanlar tarafından yarı gülünç yarı acınası bakışlarla karşılandığını gördüm.

“Hanginiz insansınız ki ?”

Yanından geçtiğim denizin dalgasıyla ruhum arasında kurduğum tenasüp beni kendimin ne kadar klasik bir adam olduğu konusunda ikna ederken Musa(a.s) ve Kızıldeniz’e yaptığım telmih orjinalitemin hala yerinde olduğunu bana ispat etti.

“Hep yürüyorum azizim, hep!”

Olay örgüleri, zaman, mekân, şahıs, karakter… Lüzum ne? Olay bensem, zaman benim etrafımda, mekân benim içimde ama şahıs kim hâlâ bilmiyorum azizim.

“Yürü… yürü… yürü…”

Ben en çok, çok sesli orkestraların gürültüsünde dinledim kendimi azizim. Çok sesli ki işitilen ama duyulmayan, çok sesli ki hep bakılan ama hiç görülmeyen… Bin bir boğum arasında en çok ben konuştum yürürken: yol bitecek! Bugün olmazsa yarına kadar yürüyeceğim. Ya yarından sonra?

Bitmez yolları adımlamaya başladığımda ben kendim olacağım. Haykırmak haktır o vakit azizim:

“Ben insanım! Yanmaya mahkûm yahut ateş benim kölem!”

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir