İnsan, bir arayış işçisidir desem sanırım yanılmış olmam. Burada arayışı; bulma gayesiyle harekete geçme anlamında kullanıyorum. Peki insan neyi bulmak ister? Bu soruya kısaca hakikat cevabını verebilirim. Fakat benim dikkat çekmek istediğim nokta Eric Hoffer’in, “insanlarda, kendi varlığını şekillendiren güçleri genellikle kendi dışında arama eğilimi vardır.” cümlesinde anlatılan kendinden uzakta yani kendi dışında arayış meselesi.
Fizik mi yoksa metafizik mi diye bir ayrım yapacak olsak hemen fiziği seçeriz. Çünkü fizik somuttur. Numarası yoktur. Gözüktüğü gibidir. Ulaşmak için gayret ve zorluk gerektirmez. Ama metafizik dediğimiz an işin içine soyutlama, düşünme, insanın kendiyle kavga etmesi gibi saikler devreye girer. İnsan da kolay olana yatkındır. Kafa konforunu bozmak istemez. Bu sebeple kendini anlamlandırırken ilk olarak fizikten yararlanır. Burada sorun yok. Sorun, sadece fizikten yararlanmakta. Sorun insanı bedenden ibaret kılmakta. Hâlbuki insan beden ve ruhun bileşiminden ibaret. Beden giysisine bürünen ruhun da kendini anlamlandırması ve kendine ayna tutması gerek. Eğitim eğmekden gelir ama bu eğilmek meyve vermeyecek ve sürekli boyun büküklüğü sağlayacaksa burada bir sorun var demektir.
***
İhsan Fazlıoğlu, “yeryüzünde Kapitalizm ve Emperyalizm ile sorunu olmayan bir kişinin, ‘insan-ca’ yaşıyor olduğuna inanmak için, hiçbir nedenimiz yoktur”, der. İnsan olmanın ana göstergesi düşünmek ve bu düşünmenin sonucu olarak kendini bir yere konumlandırmaktır. Fakat kapitalizm, daha okurken insanı cahil kıldığı gibi düşünme melekelerini de atıl bırakmaktır. Düşünsenize, insanlar düşünmeden yaşayabiliyorlar! Çünkü düşünmenin lüx görüldüğü bir zamandayız. İnsanlar, sorunsuz yaşamak ve kredi kartının her sorunu çözmesini istiyor. Düşünülen ile düşünen arasındaki ilişkiye denk gelen düşünce sonucunda yargıya varılır. Yarmak fiilinden türetilen yargının ana özelliği düşünülenleri adeta otopsi masasına yatırıp yarmayı-içini açmayı gerektirir. İşte sorun da zaten buradadır. Yarmak yani meselelerin hakikatiyle karşılaşmak istemeyen insan çareyi düşünmemekte bulur ve kendini hazların latif kollarına bırakır. Sonuç beden medeniyeti!
***
İnsanın, kendi dışıyla kendinden daha fazla ilgili olması, kendini kaybetmek pahasına dışına yönelmesi kendi ile buluşamamasına sebebiyet verir. Sürekli harici olayları konu edinmek, kendi dışında gerçekleşen olayların nasıl’lığı değil ne’liği üzerine gitmek aslında kendi benliğini idam sehpasına çıkarmaktır. Çünkü yapılan her eylemin bir sonucu ve getirisi vardır. Sürekli kendi dışına yönelen bir insan, zamanla kendisini sadece bedenden ibaret bir varlık görür ve bu görüş ise kaçınılmazdır. Çünkü insan biraz da hayata geçirdiği fiillerin bileşkesidir. Yani insan düşündüğüdür. Eğer dilinize ruhsuz ve sönük dualar eşlik ediyorsa, gündeminizi sosyal medya gibi harici unsurlar belirliyor ve böylece gün boyu bu konuları gündem yapıyorsanız aslında kendinizden son sürat kaçıyorsunuzdur. Fakat sorun şu ki insan kendinden kaçamaz, sadece kendinden kaçtığı yalanına kendini inandır ve bu şekilde ölür. Hayatın trajikliğine biraz da buradan bakmalı.
***
İnsanın ihtiyaçları bitmez. Hayatını devam ettirmek için gereken zorunlu ihtiyaçlar bir yana sürekli ihtiyaç halindedir insan. Konuşmak ister, konuşmasının dinlenmesini ister. Saygı görmek, saygı gördüğünün bilinmesini ve saygı gördüğünün bilinmesini duyurmak ister. Yetmez, susmak ister. Sustuğu zaman susmasına saygı gösterilmesini ve susmasıyla neler söylemek istediğinin anlaşılmasını bekler. Yine yetmez sevmek ister. Sevince sevdiğinden karşılık görmek ister. Sevdiğinin gözünde, onu sevdiğinden ötürü mutluluk emareleri arar. Fakat yine yetmez ve yanlış yaptığında hareketlerinin hoş görülmesini ister çünkü seviyordur. Daha sonra sevgisinin meyvesini görmek ister ve bu meyvenin kendisine muhtaç olduğunu hissetmek ister. Sözün özü insan ihtiyaçlar yumağıdır ve en çok benini doyurmak için ister. Hatta insan daha rahat günah işleyebilmek için ara ara iyilikler bile yapar. Çünkü insan ihtiyaçlarını yerine getirmeye kurulu bir saattir.
Sulhi Ceylan
2 Yorum