İnsan çok acelecidir. Bu dünyada cenneti yaşamak ister. Sırf bu yüzden kendi zihninde yalancı bir cennet tasavvuru inşâ eder ve o cennete girmek için elinden gelen gayreti gösterir. Oysa bütün gayreti beyhudedir. Ne zaman muhayyilesindeki bu cennete girmeye teşebbüs etse tekrar dünyaya düşer. Her düşüş bir mağlubiyettir. Her mağlubiyet ise yaralanmaktır. Belki de bu yaralarımızı sarmak için yazıyor-okuyoruz.
Peki yazdıklarımız ne işe yarıyor? Bir insanın kalbine dokunup fikir dünyasına küçücük de olsa bir ışık yakıyor mu? Niyetini, istikametini düzeltmeye yarayacak bir işaret fişeği olabiliyor mu? Şunu peşinen belirtmek isterim ki, gazete, dergi ya da e-dergilerde neşredilen hiçbir makale bizi elimizden tutup hakikatin dizleri dibine oturtmaz. Bu yazılanların ana gayesi okuyanın gönül ve zihin dünyasında küçük bir ateş yakmaktır. Okur bu ateşi alıp kendi istidadına göre bir meşaleye ya da güneşe çevirmesini bilmelidir.
Bu açıklamaların müsebbibi daha önce kaleme aldığımız “Markaların Gönüllü Taşıyıcıları” adlı yazımız. Bu yazı sitede neşredildikten sonra iki tür eleştiriye karşı karşıya kaldı.
İlki, rûberû görüştüğümüz dostlarımız, yazıda herhangi bir teklif, tehdit veya isyan bulunmadığını belirtti. El-hak, doğrudur. Zaten o yazı herhangi bir iddia ile kaleme alınmadı. Sadece bir iç döküştü ve büyük büyük sözlerden sakınmıştım. Hem örtü mevzusunda Nûr suresindeki ayet var iken ve vücut hatlarını belli eden elbiseler giyen kadınlar hakkında cennetin kokusunu dahi duyamayacaklar gibi kadîm bir tehdit varken yeni bir şey söylemenin anlamsız ve de gereksiz olduğunu düşündüm. İsyan meselesine geldiğimizde ise, o fotoğrafın herhangi bir yoruma ihtiyacı yoktu. Görenlerin kendi iç dünyasında kopan çığlığı yeterliydi.
İkinci şikâyet ise, tesettür konusunda neden sadece kadınların eleştirildiğiydi. Eminim ki bu yazıyı okuyan kadınların çoğunun aklını bu soru kurcalamıştır. Bizim meseleye yaklaşımımız ehem ve mühimi açısındandı. Elbette erkeğin de tesettürü olmalı ama bu mevzuda önceliğimiz kadındır. Nasıl ki cihad meselesinde erkeği ilk sıraya yerleştiriyorsak, tesettürde de kadını ilk olarak zikretmemizde bir sakınca görmedim.
Kapalı kadınlar önce podyumda boy gösterdiler. Bizlere markalarla nasıl kapalı çıplak olunabileceğini gösterdiler. Ardından evlilik programlarında görmeye alıştık hatta artık kanıksadık.
Üç gün önce hastanede sıra beklerken televizyonda tevafuk ettiğim ve adını sanını bilmediğim bir genç popçunun klibinde oynayan kapalı kızdan tutun da, sosyal medyada moda kapalılığının fetişleri haline gelen, fotoğraflarını gizlice çekip afişe eden ve mantar gibi türeyen erkeklerin ruh dünyasını araştırmamız ve bir ân önce sosyolojik ve psikolojik çareler üretmemiz gerekmektedir.
İmdi, çuvaldızı kendimize batırma sırası. Erkeklerin giyim konusundaki çözülmeleri başlı başına bir mesele. Bütün vakarını tüketir cinsten. Fakat daha büyük bir derdimiz var. O da sakal mevzusu.
Evet, bütün peygamberlerin sünneti olan bir ameli nasıl böyle bir hilkat garibesi haline getirdik? Cool görünmek, modaya uymak ya da kadınların beğenisini kazanmak adına bir sünneti nasıl zayi ettik?
Celal Kuru
4 Yorum