Doç. Dr. Celal Yeşilçayır: “İnsanlık bütün üstünlük payelerini bir tarafa bırakmalıdır.”

Doç. Dr. Celal Yeşilçayır ile son kitabı “İnsan – Felsefi Bir Analiz” etrafında, varoluşa, düşünceye ve hakikate uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz.

***

Felsefi analiz bağlamında “insan”ı ele almak çok geniş bir alanı kapsıyor. Siz “İnsan – Felsefi Bir Analiz” kitabınızda insanı nasıl bir yöntemle incelediniz?

Temel olarak “Felsefi Antropoloji” ya da diğer ifade ile “İnsan Felsefesi” disiplininin yöntemini tercih etmeye çalıştım. Teoloji, psikoloji, sosyoloji ve biyoloji vb. alanlarındaki insan anlayışlarını da bu minvalde değerlendirmeye çalıştım. Bu yöntem bir çeşit insanı herhangi bir özelliği üzerinden (Davranış, yaratılış, toplumsallık, bedensel vs.) anlamaya çalışmak yerine bir bütün olarak analiz etme çabasıdır.

İnsanı diğer varlıklardan ayıran en temel nitelik sizce nedir? Ahlak mı, bilinç mi, sorumluluk duygusu mu ya da başka bir şey mi?

Ahlak, bilinç ve sorumluluk kavramları içinden bilinç bir adım daha ön plana çıkıyor. Ahlak ve sorumluluk daha sonra ortaya çıkmış unsurlardır. Hatta insanın beyinleşmiş bir varlık olduğunu iddia edebiliriz. Homo Sapiens türü beyin ve bellek varlığına dönüşmüştür. Bu bağlamda ahlak ve sorumluluğa değinmek gerekir. Çünkü insan doğal yetilerini/içgüdülerini yitirdiği ve beyin varlığına dönüştüğü için ahlaka mecbur kalmış bir varlıktır.

Sizce modern çağda insanın yaşadığı en temel bunalım nedir?

“İnsan” kitabı çalışmam özelinde düşünürsek çağın bunalımının insanın fazlaca veri bombardımanına maruz kalması olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanında dijitalleşme ile birlikte beynin yeni bir evrimsel süreçten geçmesinin kaçınılmaz olacağı öngörülmektedir. Diğer taraftan “hakikat sonrası” (Post truth) ve “görülme şehveti”nin insanın içinde olduğu öteki bunalımlar olduğunu söyleyebiliriz.

Teknolojinin insan üzerindeki etkisini nasıl yorumluyorsunuz? İnsan teknolojiyle güçleniyor mu, yoksa kendine yabancılaşıyor mu?

Eski çağlarda teknoloji bu kadar ileri bir safhada değil ve kontrol edilebilir düzeydeydi.  Çağımızda hayatın her alanına sirayet etmiş durumdadır. Eğitimden meslek hayatına değin. Dolayısıyla insan hayatında merkezi bir yere oturmuştur. Bu yüzden teknoloji, felsefi anlamda siyaset ve ahlakın konusu olmak durumundadır. Teknolojinin yarattığı alanlarla ilgili ahlaki ilkelerin belirlenmesi önem arz etmektedir. Belki artık insan ve teknoloji diye iki ayrı öge mevcut değil. Teknoloji insanın uzantısı olarak onun bir parçası haline geldi.

Bugünün insanı için “anlam” nasıl bir mesele haline geldi? Günümüz insanın anlam arayışını sahici buluyor musunuz? İnsanın anlam arayışında din, sanat ve felsefe nasıl bir rol oynamakta?

Anlam özellikle yaşam felsefesinin önemli konuları arasında yer almaktadır. Akıl/beyin varlığına dönüşen bir canlı türü için anlam hayatın yaşanılır kılınmasının yegâne anahtarı olarak karşımızda durmaktadır. Bu yüzden başarı, mutluluk, statü vb. çağımızın arayışlarının anlam ile ilişkisini sorgulamak gerekmektedir.

Sizce felsefi düşünceyle dinî düşünce arasında nasıl bir ilişki olmalı? Kimilerine göre bu ikisi kardeş kimilerine göre de düşman!

Bakış açısına göre değişmektedir. Düşman olduklarını zannetmiyorum. Kadim Teoloji (İlahiyat) eğitimini felsefeden bağımsız düşünmek mümkün değildir. Düşman iki unsur olsalardı bir arada bulunmaları mümkün olamazdı. Din, felsefe, bilim ve sanat insanlığın kadim kültürünün temel taşlarıdır. Hitap ettikleri alanlar farklıdır ve aralarında ilişkisellik söz konusudur. Sanat ile felsefe daha öznel ve farklılığı içinde barındırırken, din ve bilim daha mutlak ve nesnel olanın arayışı içindedirler.

İnsanı anlamada İslam düşüncesinin sunduğu perspektif ile Batı felsefesinin yaklaşımları arasında hangi temel farklar ve örtüşmeler sözkonusu?

Bu soru çok geniş bir konuya tekabül ediyor. Şu kadarını ifade edebilirim: İslam düşüncesindeki Meşşâiler (Kindî, Fârâbî, İbni Sînâ, İbni Rüşd) aklın önemi konusunda Hristiyan teologlardan daha ileri seviyededir.

İslam düşüncesi ve Batı düşüncesi diye kategorize etmek mümkün olabilir. Sınıflandırma ve tasnif açısından kolaylık sağlamaktadır. Ancak insanlığın ortak mirası ve kültürünü temsil ettiklerinden zincirin halkaları olarak görmek de mümkündür. İslam düşüncesinin kaynaklarına bakıldığında bu durum açıkça görülecektir. İslam düşüncesi ya da Batı düşüncesi üstündür ya da daha büyüktür gibi tanımlar ancak psikolojiktir hatta parçalı psikolojidir. İnsanlığın kadim kültürünün belli/birtakım uğrakları vardır.

Bugünün dünyasında insanın kendisiyle barışabilmesi için neye ihtiyacı var?

Size ilginç gelebilir ancak ben bunun yolunun yatay ontolojiden geçtiğine inanıyorum. İnsanlık bütün üstünlük payelerini bir tarafa bırakmalıdır.

Sosyal medya artık bir gerçeğimiz. Peki felsefe sosyal medyaya sığar mı?

Sığmaz, ancak felsefe kırıntıları sığar.

Dijital platformlarda bilgi çok, ama hikmet yok gibi görünüyor. Sizce bilgi ile hikmet arasındaki bağ neden koptu?

Bilgi daha ziyade görünürde/zahirde olandır, hikmet ise bunu gerektiren nedenlerdir. Sebeplerin arayışıdır. Hatta dijital platformlarda bilgi denilen birçok şey bilgi değil, veridir (data).

 

Söyleşen: Sulhi Ceylan

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir