Bir yığın odun bir yığın odunla
tut ki tüm arzu dolu göz kapakların ardında
Herkes bir ihtimale çivilenir -bunu bil-
üstüne uymayan bir tren vakti kadar
başkalarının bulduğu kılçıklarla bilenir
avunmayı onaran tetik, zar tutan mutsuzluk
yanındadır nasılsa ezelden göçen bir rüyanın
ve herkes bir ihtimalin gücenmiş anahtarıyla
yorgunluğu bekleyen rüyalara direnir
-bana bakma-
çürümeye yüz tutmuş elmalarla birlikte
kurdelalarını çöz bir bir alaycı öfkenin
turnaların usulca ayrıldığı temiz cümleleri
bulabilmek için
Bir yığın odun bir yığın odunla
tut ki tüm korku dolu göz kapakların ardında
Şirk ve merhamet kadar her şey şirk ve merhamet
ikisi de nasılsa ellerimizin arasında, verasında -bunu yıka-
ilk değil bu sıkılmışlık bu kaybediş çan eğrisinde
bu aldanış efsanesi bu ayrılık tiradı ilk değil
endişeden oluşan ve gül kokmayan
bir burgacın ortasındadır gölgesini büyüten acı
çocukluktan kalma bir oyukta, kıstığımız sesin
Oysa bak bir ateş -bunu unutma-
ağrılardan, gün ortasında kaybolan yıldızdan
omzunda yorgun argın uyanan dünyanın
tam arkasında, kavminde
sızlayan kemik gibi bekliyor kibriti
sarayın padişahına olup bitenleri
terk edilmiş bir giysi gibi anlatmak için
Sinem Çağlancı