Şeyhim,
Sen de kapattın ya dünya defterini,
Artık sûra üfürülsün!
“Şeyh ölmez”, bir kavle inanmıştım,
Ölürse mürit ölür, küçük kıyamet!
“Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil”,
Vücudum, baştan ayağa kesâfet!
Öldüm, tekrar öleceğim, her yeni gün
Zincirlerinden boşalan bir umut.
Yaşıyorum, yaşamak denirse ellerime,
Nefes aldıkça, hubut üstüne hubut.
Gittin ve başladı kızıl kıyamet.
Avucumda bir zakkum,
Her nefesten bin ses.
Kestim kulağımı, şuracıkta
Toprağa gömdüm.
Her gün bir uzvumu böyle, yavaşça azalarak…
Şeyhim, kanadım yok ki uçayım ardın sıra.
Beni kimler vursun!
Doğum günümü unuttum,
Yüce dosta uçtuğundan beri.
Doğmuştum oysa ikinci kez,
İlk gördüğümde seni.
İşte o zaman, durduraydın zamanı,
Sen ki vaktin babası.
Hiçbir şey eskisi gibi değil, günler sahile vurdu.
Gölgeler sahipsiz, gayretler himmetsiz, atlar koşumsuz…
Kimler zikreder, hakikatin sessiz gölgesinde şimdi?
Şeyhim, şöyle bir kıvrılaydım,
Ayakucuna alaydın beni.
Şeyhim, elinde varlığın kanaviçesi,
Beni sensizliğin iğne oyasına işledin,
Peki…
Sulhi Ceylan
9 Yorum