Hakiki Aşk

‘aşk/’aşk-ı hakiki: Aşk, mehabbette sınırı aşma {durumunu anlatmak} için kullanılan bir isimdir. (Şehîde, 60)

* Aşk-ı hakiki, herhangi bir zâtın şu an yanında bulunduğunu tasavvur etmekten hoşlanmaktır. Şevk, bu sevinmeyi tamamlamak için harekete geçmektir. Sûret bir açıdan hayalde temsil edildiği gibi temsil edilebilir; bir başka açıdan da temsil edilemez. Bunun gibi, hissi bir işle alakalı olarak hissî temsilin tamamı gerçekleşinceye kadar histe temsil edilemediğinde ittifak edilmiştir {Yani bir şey duyularla algılanmadıkça, zihinde tasavvur edilmesi mümkün değildir, bir şeyin duyularla algılanabilmesi için, bir defa da olsa, duyularla algılanmış olması şarttır}.

Her müştak {arzulayan}, bir şeye nail olur ve onu elden kaçırır. Aşkın ise başka bir manası vardır: Öncelikle âşık kendi zâtına, mâşûk da kendi zâtına aittir. Ondan başkasına âşık olunur veya olunmaz. Fakat bu, O’ndan başkasına âşık olunmayacağı manasında değildir. Bilakis O, Zât’ından dolayı Zât’ına âşık olunandır. Eşyanın pek çoğu böyledir, başka bir şey değildir. (İşârât, IV, 41)

* Aşkın kemÂli melâmettir ve melâmetin üç görünümü, yani yüzü vardır: Bir yüzü mahlûkatta, bir yüzü âşıkta, bir yüzü de mâşûktadır. Mahlûkata dönük yüz mâşûkun kıskançlık kılıcıdır ki âşık ağyâra bakmaya. Âşıka dönük yüz vaktin keskinlik kılıcıdır ki hep aşktan beslene; gönlünü başka bir şeye bağlamaya ve başka hiçbir şey aramaya. (Sevânih, 23)

* Aşkın kendisi bizzat kuştur, yuvadır; Zât’tır, sıfattır; tüydür, kanattır; havadır, uçuştur; avcıdır, avdır; kıbledir, kıbleye durandır; tâlibdir, matlûbdur; evveldir, ahirdir; sultandır, tebadır; kılıçtır, kındır; bahçedir, ağaçtır; hem daldır, hem meyvedir, hem yuva, hem de kuştur. (Sevânih, 32)

* Mâşûk âşıka şöyle dedi: “Gel, kendini ben kıl. Eğer ben kendimi sen kılarsam, o zaman mâşûk ihtiyaç içinde olur ve eğer sen, ben olacak olursan bu durumda artış mâşûkta olur. Böylece her şey; mâşûk olur, âşık değil; her şey nâz olur, niyâz değil; her şey; hâzır ve mevcud olur, ihtiyaç değil; hep zenginlik olur, fakirlik değil; her şey çare olur, çaresizlik değil.” (Sevânih, 39)

* Âşıkın kendini mâşûkta kaybetme süreci öyle bir noktaya gelir ki âşık, kendini kendi gözünden ve hatta kendinden bile kıskanır…

Senden dolayı seviyorum seni sevgilim
Kıskançlığımdan kendi gözümle bile dost değilim
Kederim Seninle birlikte olmamaktan değil
Seninle aynı tende olmamak benim derdim

Bu incelik zaman zaman öyle bir noktaya gelir ki eğer bir gün mâşûk daha da güzelleşecek olursa âşık incinir ve gazablanır. Bu hal, bu zevki tatmayanların anlayabileceği bir durum değildir. (Sevânih, 40)

* Aşk mahiyeti gereği belâdır; ünsiyet ve rahat ona yabancı ve iğreti bir şeydir. Çünkü ayrılık aşkta aslında ikiliktir, vuslatsa mahiyeti gereği tekliktir. Bunun dışındaki her şey gerçek vuslat değil vuslat yanılsamasıdır. Bu konuda şöyle söylenmiştir:

Belâdır aşk çekinmem üstüne üstüne varırım
Hatta uyuyacak olursa onu ben uyandırırım

Kurtul şu belâdan diyor dostlar bana
Belâ gönüldür gönülden nasıl uzak dururum

Çiçeğe durmuş aşk ağacı kalbimin tam ortasında
Susuz kalınca onu gözyaşımla sularım

Aşk hoş da acısı hoş değilse eğer
Hoştur bu bana ikisini birbirine kararım

(Sevânih, 41)

* Aşkın sarayı can eyvanıdır. “Ben sizin Rabb’iniz değil miyim?” [Araf, 7/172] mührü ruhlara ezelde vurulmuştur. Orada bir yük yükletilmiştir. Eğer perdeler şeffaflaşırsa aşk da örtülerin altından parlayıverir.

Burada büyük bir sır vardır; yani sözü edilen bu aşk, içeriden dışarı çıkar. Yaratıkların aşkı ise dışarıdan içeri girer; ama nereye kadar nüfûz edeceği açıkça ortadadır. Onun nüfûz edeceği en son nokta kalbin dış zarıdır (şegaf). Kur’ân bu konuda Züleyha ile ilgili olarak şöyle demektedir: “{Yusuf’un güzelliği Züleyha’nın} bağrını yakmış!” [Yusuf, 12/30] Şegaf, kalbin dış zarıdır. Kalb ise velâyetin merkezidir ve aşkın aydınlığı ta oraya kadar iner.

Eğer tüm perdeler kalkacak olursa nefs de karışır. Ama nefsin aşk yoluna girmesi bir ömür gerektirir. Dünya, yaratıklar, şehvetler ve arzuların faaliyet alanı kalbin dış perdeleridir. Aşk kalbe nadiren ulaşır; ama aslında hiç ulaşamaz. (Sevânih, 63)

* Aşkın esrârı, “aşk” sözcüğünün harflerinde gizlidir. “Ayn” ve “şin” harfleri aşktır, “kaf” harfi ise kalbe işarettir. Gönül âşık değilse sallantıdadır. Âşık olunca aşinalık kazanır. Aşk, göz ve görme ile başlar. “Ayn” harfi başlangıçta “aşk”ın harflerine samimiyetle yaklaşır. Derken âşık, şevkle dolu şarabı içer. Bu durum “şin” harfi ile ünsiyet sağlar. Bunu takiben âşık kendinden geçer ve mâşûkta dirilir. “Kaf” harfi ise âşıkın mâşûkla var olduğunu gösterir. Dahası, bu harflerin çeşitli terkiblerinde pek çok sırlar vardır. (Sevânih, 89)

* Aşkın aslı kıdemden gelir. Arabca “yuhibbühüm {0, onları sever}” kelimesindeki “bâ” harfinin noktası “ve yuhibbûnehû {onlar da O’nu sever}” [Maide, 5/54] toprağına tohum olarak atılmıştır. Hayır, eğer nokta “hüm {onlar}” üzerine atılmamış olsaydı, “yuhibbûnehû” ortaya çıkmazdı. Aşkın nergisi büyüyünce tohum meyve ile ve meyve de tohumla aynı renge bürünür.

Eğer “Subhânî {kendimi tenzih ederim}…” denilmişse bu yüzdendir.

Bu sözler ya noktanın ya da noktanın Rabb’inin sözleridir veya bu tür iddialar meyve üzerinden yapılmaktadır; kaldı ki meyve de tohumla aynı şeydir. (Sevânih, 93)

* Âşıklık bütünüyle o olmak, mâşûkluk ise bütünüyle Sen olmaktır. Zira kendin olman sana yaraşmaz; sana yaraşan mâşûka ait olmandır. Âşıklığa yaraşan asla kendine ait olmamaktır ve kendi başına kalmamaktır.

Hevâya bağlı kaldıkça ya altın ya kadındır yolun
Âşık ol bunlardan kurtulmaktadır kurtuluşun

Âşıka yaraşır mı tevhid yolunda iki kıble
Ya kendi hevâna uy ya kazan rızâsını dostunun

Hiçbir değeri yok kralların kapımızda
Miskin âşıktan başkası yaraşmaz şânımıza

“Ben, ben” dedikçe efendi sırrımıza eremezsin
Ki tâcımız yakışır ancak başsızların başına

(Sevânih, 103)

* Mâşûk aşk hazinesidir ve onun güzelliği zâhiresidir. Her halükarda onda aşkın tasarrufu vardır. (Sevânih, 108)

* Aşk hem âşık hem de mâşûk için esrarengiz bir aynadır: Hem kendini, hem mâşûku ve hem de ağyârı {bunların dışında kalan her şeyi} gösteren bir ayna. Eğer aşkın kıskançlığı duruma hâkim olursa âşık başkasına bakamaz; mâşûkun cemalinin mükemmelliğini aşk aynası dışında asla göremez. (Sevânih, 109)

Kaynak: Metinlerle Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, editör: Zafer Erginli, Kalem Yayınları, 1. Baskı, İstanbul 2006, Sayfa: 128-130.

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir