-bu bir kuyuya çağrının sesidir-
xcl.
ufuk çizgisinin kaybolduğu o yerde
kendine yakalanan insan hangi derin uykudan uyanmıştır?
hangi kuyuya çağrıdır insanın yaşadığı
hangi kazaya kurban gitmiştir sesi
biz, düşlerin ısrarla yoğrulduğu tan vakti
volkanların içimizdeki yankısını arayan
şiir değil ağrıyan yanlarımıza tuz diye iktibas ettiğimiz
susan ve değdikçe yaralarımıza o serin rüzgarlar
kuruyan otlar gibi salınır bedenlerimiz
çöl rengine bürünmüş izlerimiz
bize hançerlenmiş sözler getirir
her mermerin yontulmuş kederine yaslanan başımız
büyük bir boşluğa sarılıp kalmış isimlerimiz adına
uzayın rengine dalıyoruz
elimizde düş yeşili kağıtların kesiği
değdikçe dudaklarımıza o kavi suskular
tarih sahnesinden savaşlar aşıran zihnimiz
hep yanıltıcı bir bekleme gibi kurulur
o lahitte iskender’in yenilgisi ile zaferi
tjo.
bizi çağıran o sesiz
sesin kendisine iltica etmemiz sessizliğimizden.
rengini belli et, duvarını süsle, kalbini temiz.
suyun özlemini hatırla.
bir su, susuzluğu özler mi?
bir yüzün vardı
kaybolmadan önce
bu yüzsüzlük sana emanet edildi
yüzünü düşürdüğünden beri yüz bulamayacaksın hiçbir yüzde.
noksan kesirler, paydası zorlama büyük göçlerin
insanların neresinden ağrıdığını bilmek için
Bilal Can
1 Yorum