Soyunun mutlaka son temsilcisiydi,
Zaman zaman aynaya bakan hüzünle.
Tuğralı alnıyla eski bir berat gibi
Avunan solgun yüzüyle.
Geçmişe tahta kapılardan geçerdi
Kuş tokmaklı, asma kilitli.
Onunla iki kişiydik
Daha doğrusu bana öyle gelirdi.
Tam olarak bilmiyorum
İlk ne zaman seslendi.
Sanırım bir akşam durup dururken
Apansız çağırdı beni.
– Hey ahbap; niye düştün yollara,
Kaçılacak yer yok ki!
– Olmasın ne çıkar,
Yoruyorum ya peşimdekini.
Muhacirlik günlerinden kalma
Sanki yetim biriydi,
Oluruna bırakmış her şeyi.
Kararsız ve tedirgin
Boğazımda rastlantıyla
İsimsiz bir ot gibi bitiverdi.
Bazen karıştırırdım
Onunla kendi sesimi.
Susar yeniden başlardım söze
Çünkü yüzüme uygun değildi.
Ama o kurnaz ve çocukça biraz da
Hep benim sesime gizlenirdi.
Bir ses ki için için
Diplerde derinlerde şimdi.
Bekliyor sırasını sabırla,
Seçerek sözcüklerini.
Çıkmak için gün ışığına
Hazırlıyor konuşmaya kendini.
– Hey ahbap; bu acı var ya,
Kuş olsan kaçırmaz seni.
– Öyleyse biri eski yazıyla
Sağdan sola yazsın beni.
Onunla bir kişiydik, iki kişi gibi.
Benden ona, ondan bana
İnce bir kanalla geçilirdi.
Biledi paslı direncimi
Umutsuzlukla
Ve beni hiç terketmedi.
Metin Altıok