I.
Kurak rüzgarlar gürültüyle koşar
üstünden gümüş bir nehrin
ve ağaçlar açar yaşmağını titreyen elleriyle
çeşit renkli yosmalar gibi güneş ışığına
akşamın günü kömürleştirdiği vakitlerde
ve çiçeklerin dallara uzanan ellerinde
bir cellât ağlar
baltasındaki ölüm suretleriyle
karanlıklar eflatun bir sabahı hazırlar
eğninde zilsiyah gözleriyle
ünler
ışıkları karartılmış evlerin
kuyusunda, meş’um bir sfenks
kıpkırmızı bir çığlık ağarken
göğe asılı rüzgarın
akşamüstü sofrasına
II.
ve beni öldürdüler
bir gül yaprağıyla
parmak uçlarında bahçıvanın
ayın leylaki elleri
tarazlarken göğün mai saçlarını
cellâdım bana şefkatle gülümsedi
kan kan, kırmızı kırmızı güller altında
bulutlar çökünce
sesimden akan ince kan şeritlerine
sesim hüzün tüneği
sesime güller düşüyor benim
bir çocuk gölgesi yürürken ihtilale
karşısında zulmün
III.
belki yine gelirim
uyuyan ormanların uğultusundan
aşarak sürüngen zehrine bulanan dağları
sıyrılarak gümüş bir ölümden
isanın ellerinde
unutarak hasretini toprağın
İbrahim Hakkı Öztürk