Şair Orhan Özekinci’yle ilk kitabı “Sonuçlar Açıklandı”yı ve Türk şiirini konuştuk.
***
Bir şairin, ilk kitabına dokunması nasıl bir şey?
Kitapta, on dokuz yaşında yazdığım şiir de dosyayı yayınevine teslim etmeden bir ay önce yazdığım şiir de var. Uzun sayılabilecek bir hayat ve duygusal tecrübenin toplamı. Kitabı elime aldığımda ilk şiiri çalıştığım zamanı hatırladım, bir de son dönemde yazdıklarımı. Anladım ki, son yıllarımı hep yenilmişlik duygusuna karşı yaşıyormuşum.
Özellikle şiir kitaplarının satış rakamı düşünüldüğünde, daha ilk hafta çok rastlamadığımız bir satış rakamına ulaştın. Bunu nasıl başardın?
Kitap basılana kadar her şey benim kontrolümdeydi. Kitapla birlikte her şey benden çıkmış oldu. Nasip diyebiliyorum ancak.
İlk eserinde tam olarak istediğin şeyi yazdığını düşünüyor musun?
Behçet Necatigil şairlerin burçlarını üçe ayırır: Gurbet, hasret ve hikmet. Şair “gurbette yabancı”, “hasrette güzel”, “hikmette faydalı” şiirler yazar. Bu noktada tam neredeyim bilmiyorum. Tabiî ki tam istediğim şeyi yapamadım ama istemediğim bir şeyi de yapmadım. Bir şeyi eyleyebilmek için önce istemek gerekiyor. Bazen futbolda olur, şık bir hareket yapmak istersin ama tam yapamazsın. Tam istediğin şey olmamıştır ama herkes senin ne yapmaya çalıştığını pekâlâ anlamıştır. Artık top bir kez daha sana geldiğinde dikkat kesilirler, merak uyandırırsın. İlk kitapla bunu istediğimi söyleyebilirim.
Ayrıca Lehçetü’l Hakayık’ta “şiir, darası alınmış sözdür” der. Şiirimde aradığım şey budur.
Türk şiiri nereye gidiyor sence?
Türk şiiri dönence gibidir. Çok farklı zamanlardan, yerlerden geçer ama eninde sonunda yine çıkış yerine varır. Bugün Türk şiirinin İsmet Özel’den başlayıp Necatigil’e, Cansever’e, Ziya Osman’a uğrayıp Yunus Emre’ye götürülmesi mecburidir. Yani Türk şiiri sehl-i mümtenidir. Bunun dışında yazılan her şiir, iyi şiirin parlamasında bir fon görevi görebilir ancak.
Bugünün en büyük sorun, şiir üzerine düşünen, teorisini konuşan “şairlerin” tarifini verdikleri şeyi kendilerinin yapamamaları. Hep söyledikleri şey; şiir şöyle olmalı, böyle olmalı, şu kelime kullanılmamalı, soyut yazılmamalı. Sonuç ne peki? Bir gencin gönlüne eğilememiş, tek bir dizesi okurda karşılık bulamamış, zor zamanlara denk düşememiş bir takım metinler.
Şiirlerini/yazılarını hangi ortamlarda ve zaman diliminde yazıyorsun?
Kendime özel saydığım bir yer ve zaman söyleyemem fakat kahvehanelerin yeşil çuhalarında, sokak fenerlerinin aydınlığında çok şiir bitirmişliğim vardır. Bu soruyla birlikte fark ettim ki, şiirleri genellikle geceleri, yazıları ise öğleden sonraları yazabiliyormuşum.
İkinci şiir kitabın için çalışmalara başladın mı?
Kitap çıktığından bu yana hiç şiir yazmadım. Kafamda beliren düşünceler var. Bunları acele etmeden, sadeliği bozmadan ve risk alarak yazmak istiyorum. İkinci şiir kitabı, hem ilk eseri anlamlı kılmalı hem de ondan daha üstte olmalıdır. Kolay olmayacağını biliyorum.
Kendi kuşağından özel ilgiyle takip etmeye değer bulduğun isimler var mı?
Karacaoğlan “kim var imiş biz burada yoğ iken” diyor. Bizden önce ne yazılmış, bunları çok dikkatle okumamız gerektiği gibi kendi dönemimizde yazılanları da takip etmemiz gerekiyor. Hemen hemen bütün süreli yayınları okuyup dikkat çeken isimleri özel takibe alıyorum.
Akranlarım arasında torpil yapmadan söyleyecek olursam şu isimleri hemen sayabilirim: Harun Yakarer, Raşit Ulaş, Cengizhan Konuş, Eray Sarıçam, Esma Güneş, Muhammed Cemal, Fatih M. Atasever, Zeynep Tuğçe Karadağ, İlker Nuri Öztürk, Hasan Bozdaş.
Yine bizim kuşaktan daha genç isimlerden ilgiyle takip ettiklerim var. Kaan Orhan bunların başında geliyor. Şiir bilgisi, sadeliği, muhayyilesiyle kıymetli bir yerde duruyor benim için. Aynı şekilde Yunus Karadağ, Mehmet Fatih Öz, Enes Kılıç, Yunus Emre Aklıbaşında, Emir Taha Özer, Emrecan Çetin, Samed Karataş, Zülal Sema, Muhammed Ali Caymaz, Ali Oturaklı özel ilgiyle takip ettiğim ve şiirlerini sevdiğim isimler arasında.
KISA KISA SORULAR
Zor dediğimiz şey nedir sence?
Kendi hikâyeni başkasının hikâyesiymiş gibi anlatırken tarafsız kalmak.
Ne öğrendin?
Çok güvenmeyi ve ondan daha çok yanılmayı.
Son zamanlarda en tuhaf gelen şey?
Çok cevabım varmış sorusu olmayan.
Kendinde eksildiğini düşündüğün bir şey var mı zaman içerisinde?
Eskiden düşüp patlamış bir bavul gibiyken, şimdilerde itidalliyim.
Söyleşi: İbrahim Halil Sönmezgül
2 Yorum