Antikacı Kemal Kılıç: “Herkes esnaf olamıyor maalesef!”

52 yıldır antikacılık yapan Kemal Kılıç ile Edebifikir okurları için söyleştik: “Herkes esnaf olamıyor maalesef!”

***

Kendinizi tanıtır mısınız?

İsmim Kemal Kılıç. 75 yaşındayım 52 senedir bu işi yapıyorum. Aslen Ankaralıyım.

Bu işe nasıl başladınız?

Bu, baba mesleğim. Babam bu işe başlayınca biz de onun peşinden geldik. Okuma imkânımız yoktu. Köyümüzde sadece ilkokul vardı. İşe başladıktan sonra ticareti sevdik ve burada kaldık.

Antikacılık ticari bir meslek mi yoksa sanat mı?

Kimse antikacılığı zevk için yapmaz. Bu iş bir sanat ama ticari kaygılar gütmeden yapmak çok gerçekçi değil. Bu sebeple antikacılık nihayetinde ticarete girer. Bu işin okulu yok, illa ki bir ustanın yanına girip bu işi öğrenmen gerekiyor, üç sene beş sene. Antikacılık; görerek, ustanın yanında pişerek öğrenilen bir iş. Bu yönüyle de bir zanaattır.

Çok sevdiği bir eşyayı zorunluluktan satmak için size gelen birini ikna edip sattırmadığınız oldu mu?

Evet, bu olay bir kere başıma geldi. Bundan yıllar önce, tam senesini hatırlamıyorum, beni biri aradı ve elinde satılacak eşyaları olduğunu söyledi. Ben de görmek için arayan beyefendinin evine gittim. Eve gittiğimde altmışlı yaşlarında bir beyefendi ile yirmili yaşlarında bir genç kız beni karşıladı. Beyefendi bana iki parça ürün gösterdi ve bunlardan birini satmak istediğini ve hangisini alabileceğimi sordu. Bir seçim yapamayacağımı söyleyince adam, kızının okul masrafı için zorunluluktan sattığını söyledi.  Benden bir fiyat istedi ve ürünü alıp götürmemi söyledi. Ay başına kadar satamadığım takdirde de bir kar verip benden geri satın alabileceğini söyledi. Böyle bir durumda eşyalarını satmalarına gerek olmadığını söyleyerek ihtiyaçları olan parayı çıkarıp masanın üzerine koydum. Beyefendi biraz itiraz ettiyse de ben eli bollaşınca ödemesini söyleyerek evden çıktım. Ay başında adam dükkâna geldi ve bana olan borcunu ödedi. Burada fırsatçılık yapabilirdim, onun malını ucuza alabilirdim ama yapmadım. Benim de çocuklarım var ve öyle durumda olan birinden faydalanmak bize yakışmazdı. Ben hayatım boyunca paraya hiç değer vermedim hep insanlara değer verdim.

Bir eşyanın fiyatını, malın değerine göre mi yoksa sattığınız kişiye göre mi belirlersiniz? Müşterinin giyim kuşamı, hali ve tavrı ürünün satışını etkiler mi?

Hiç etkilemez. Ayrıca müşterinin giyimi kuşamı yanıltabilir. Bazen çok pahalı bir elbise giymiş biri gelir bir şey almadan gidebilir. Tam tersi olarak müşteri, eski püskü kıyafetlerle gelip üç beş parça mal alıp çıkabilir. Bu konuda çok tecrübeli olduğum için insanların giyim kuşamıyla ilgilenmiyorum. Alıcı olan müşteri kendini belli ediyor. Herkes esnaf olamıyor maalesef.

Bir eşyaya paha biçerken satan kişinin yüklediği manevi değeri hesaba katıyor musunuz?

Bunu hesaba katmaya kalkarsak bu işi sürdüremeyiz. O yüzden malın değeri neyse bakıp ona göre paha biçiyoruz. Müşteri fiyatı fazla veya az bulabilir fakat malın değerinden başka bir şey söylemeyiz. Fiyata karşı çıktıklarında gezip malın değerini başkalarına da sormasını böylelikle malının değerini öğrenebileceğini söylüyorum. Çünkü çoğu satıcı malının değerini bilmiyor. Başta da dediğim gibi eşyanın fiyatı müşterinin yüklediği manevi değere göre verilirse biz para kazanamayız.

Aslında çok da değerli olmayan bir şeyi çok pahalıya sattığınız oldu mu?

Tabii ki de olmadı. Eşyalarımıza fiyat biçerken göz önünde bulundurduğumuz parametreler malın üretildiği dönem ve menşei. Bir fiyat belirliyoruz ve bu fiyat aşağı yukarı malın gerçek değeri olur. Alıp almamak müşterini kendi takdiridir.

İnsanlar dünyada saklayıp biriktirdiği eşyalarla ünsiyet kurarlar. Siz, mesleğiniz gereği aldığınız ürünü satmanız gerekiyor ama satarken gerçekten kopmakta zorlandığınız bir eşya var mıydı?

Çok fazla oldu. Açıkçası elime zamanında çok kıymetli ürünler geçti, çok sevdim ama ticaret yaptığım için satmak zorunda kaldım. Sonrasında pişman olup keşke satmasaydım dediğim çok oldu fakat bu işi yapıyorsan buraya koyduğun ürünü, “satmıyorum” deme lüksün olmuyor. Alıcısını bulan her ürün satılmalıdır.

Yıllardır satılmayan bir eşyanız var mı? Varsa neden satılmadığını düşünüyorsunuz?

15 senedir elimde olan bir tırnak sehpası var. Şuanda en uzun süredir elimde olan mal o. Satılmama sebebi ise onun bir aynası olması gerekiyor, takım halinde satılıyor. Aynası eksik olduğu için satılmıyor.

Değer nedir? Bir mal neden değerlidir? Bir ölçütünüz var mı?

Bu soruyu kendi açımdan cevaplayacak olursam, bir mal yapılırken kaliteli yapılmışsa, nadirse ve üzerinden 80-100 sene geçmişse değerlidir diyebilirim.

Bir malın “antika” olarak nitelendirilebilmesi için yalnızca eski olması yeterli midir? Eğer cevabınız evet ise en az kaç yıllık olmalıdır?

Bir malın antika olması için gereken en önemli şey kaliteli olmasıdır. Eğer ürün kalitesizse isterse üstünden 300 sene geçsin onu antika olarak nitelendiremezsiniz. Bir mal kaliteli olarak imal edilmişse, 75-80 yıllıksa ve nadirse o eşyaya antika diyebiliriz. Tüm bunların yanında estetik bir değere sahip olması gerekir.

Teknolojinin gelişmesiyle artık bir mal alıp satmak kolaylaştı. Sizin sattığınız gibi antika ürünleri internet üzerinden satan insanlar da var. Siz bu akımı yakalayabildiniz mi?

Açıkçası ben internetten anlamam. Son zamanlarda işler internetten yürümeye başladı. Bu işi bizim gibi yapanların işi iyice zayıfladı. İnternetten biraz anlayanlar dünyanın her yerinden mal alıp satmaya başladı. Biz bundan 15-20 sene öncesine kadar dükkânımızı açıp müşteri beklerdik. Sakıp Sabancı alışveriş yapmak için dükkânımıza gelirdi. Barış Manço bilhassa cumartesi pazar günleri ailesiyle gelirdi, devamlı beraberdik. Antikaya çok ilgi duyarlardı. Şimdi müşteri gelmiyor. Bu işlere ilgisi olanlar telefondan nerede müzayede var, nerede mezat var buluyor hiç yerinden kalkmadan beğendiği ürünleri satın alabiliyor. Biz artık tabiri caizse bittik, okeye dönüyoruz. Buraya gelip eş dostla vakit geçirip günümüzü geçiriyoruz pek ticari bir beklentimiz kalmadı. Açıkçası benim yaşımdaki bir insan, fazla kar edeyim, daha fazla mal alıp satayım diye sağa sola saldırıyorsa aklıyla zoru vardır. Kimse öbür tarafa mal götüremiyor.

Günümüzde bu tarz meslek kolları, yeni nesile aktarılamadığı için yok olup gidiyor. Siz ailenizden kendinize bir varis bırakıyor musunuz? Eğer varsa bu mesleğe nasıl teşvik ettiniz?

İki oğlum var bunlardan biri bu tarz antikaların tamirini yapıyor. Oğlum ortaokuldan sonra okumak istemedi, ben de bir iş öğrenmesi için onu bizim sattığımız mobilyaların tamirini yapan Yılmaz Usta’nın yanına verdim. Yılmaz Usta’ya: “Senin yanında çalışsın haftalığını da ben vereyim sen ona her hafta bu parayı verirsin.” dedim. O şekilde hem işi öğrendi, şimdi de çok iyi ve aranan bir usta oldu. Ama çırakken haftalığını benim verdiğimi hâlâ bilmez. Bu yazı vesilesiyle öğrenmiş olacak.

Herhangi bir kişi bu mesleği yapabilir mi? Bir antikacının hangi özellikleri haiz olmalıdır?

Bir insanın antikacı olması için öncelikle eskiyi sevmesi gerekir. Bazı insanlar olur eskiyi sevmez, onlar bu işi yapamaz. Kanaatkâr ve kafası çalışan biri iyi bir ustanın yanında bu işi öğrendiği takdirde iyi bir antikacı olabilir.

Son olarak Edebifikir okurlarına ne söylemek istersiniz?

Herkese hayatında başarılar dilerim. Sağlıcakla kalın.

 

Söyleşen: Abdülkerim Yayla

 

 

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Bilinmezlerin Bilinmeyen Sesi , 21/06/2024

    Sayın edebifikir sizi seviyorum, canımsınız (peltek s ile :)

  • Antikacının çakma okeyi , 21/06/2024

    “Biz artık tabiri caizse bittik okeye dönüyoruz” sabahtan akşama kadar komşu esnafla vakit geçirip çay içen yaşlı bir adamın her gün aynı rahatlıkla sırf alışkanlıktan dolayı dükkanına gidip gelmesi, daha naif ve akılcı bir dille ifade edilemezdi. Gidip bir çayını içmek, tabiri caizse yancısı olmak isterim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir