Künye: Ya Tahammül Ya Sefer, Mustafa Kutlu, Dergâh Yayınları, 21. Baskı, Haziran 2016.
***
Pahalı kumaşlardan elbiselerini kırıştırmamaya çalışarak oturur kalkar, artık yağ bağlamaya başlayan göbeklerini hoplata hoplata gülerlerdi. (Sayfa 14)
…işte böyle şeksiz şüphesiz ve gecenin bir vakti olup eşyanın en masum kisvesini giyindiği, insanların ve cinlerin hayatla ölüm arasında bulunduğu bir zamanda, yalanların söylenemediği ve gülüşlerin gerçekten gülüş, gözyaşlarının gerçekten gözyaşı olduğu kıpırtısız anlarda kurulması, denenmesi gereken ilişkiyi nasıl başlatmalı? (Sayfa 21)
O ney sesi berdevam… (Sayfa 24)
Hayvan, saman, yaprak, meyve, toprak, insan kokularına nasıl yakışmıştı bu gübre kokusu. (Sayfa 28)
-Ne sandın ya! İstersen hemen öğretirim. Allah’a inanıyor musun?
İlhan gözünü kırpmadan, göğsünü gere gere cevaplıyor
-İnanıyorum, hem de çok! (Sayfa 36)
Tashih hatalarına, ters basılmış bir satıra biriken öfke, hayıflanma. İlk şiirin, ilk yazının çıkıvermesi. O gün belki hiç uyunmayacak. Şiirin ya da yazının bulunduğu sayfa açılacak, yüz üstü yatağa uzanılacak, bu üçüncü sınıf matbaanın kırık-dökük italik harflerinden yayılan buğu bütün bir istikbale doğru açılan hayallerle süslenecek. Sevinç, heyecan, neredeyse bir ağlama duygusu… (Sayfa 49)
Sabahı beklemeyiniz dostum, geceden yola çıkınız. Olur ki uyuyakalırsınız.
…
Sabahı beklemek öğleni, öğleni beklemek akşamı beklemek gibi bir ruh gevşekliğini doğurur.
…
En acı kayıp budur: Gerilemiş ruhların mütemadiyen tavizler vererek hayatla, zaruretle uyuşmaları… (Sayfa 50-51)
Ona bakınca beyaz gürbüz dişler arasında çiğnenen ince, taze bir yulaf sapının buruk diri lezzetini duyuyor. Yeni sürülmüş bir tarlanın buğusunu. Saban demirinin kayıp gittikçe biteviye devirip bir yana düşürdüğü sıcak toprağın kokusunu. (Sayfa 74)
İktidarın çekici yüzü. Kuvvet. Bir anma günü için Halk Eğitim Salonu’nu rica etmek, bir sinemayı kiralamak. Bir broşür bastırmak için, bir el ilanı için el açmak. Milli şuuru güçlendirmek, milli kültürü yaymak, mukaddesata sahip çıkmak… Çok güzel, pek güzel, böyle deniyordu ardından, alçak sesle, kimden yanasınız? Baş dik, gözler ilerde, kalbin çarpıntısı ve ruhun yükselişi: Hak’tan yanayız. Ah ne kadar tatlı, biz de haktan yanayız, daha doğrusu herkes haktan yana. Siz kiminle birlikte haktan yanasınız? (Sayfa 87)
… Bütün bunlar Raci Bey’in dudaklarında beliren kıvrımı giderebilecek mi? Murat Bey ne zamandan beri bu kıvrımlara takılıyor? Yüksek seviyelerde fikri eserlerden dem vuranlar ara sıra böyle uğrayıp gidiyorlar belki. Murat Bey’i bu soba ile baş başa bırakıp gidiyorlar. (Sayfa 93)
Musalla taşı, yeşil örtü ve tabut.
İnsan irkiliyor.
Yürüyüp giderken bir görünmez duvara çarpıyor sanki. (Sayfa 99)
Diploma törenine katılmadım.
…
Veysel de diplomasını alıp kuzu kuzu tayin edildiği makama yürüyecekti.
Caddeler, arabalar, evler ve törenler; gözalıcı renkleri, coşkun gümbürtüsü ile geçen bando takımı, uçuşan balonlar; okullar, laboratuvarlar, senetler ve çekler; ev sahibi ve kiracılar; barajlar ve fabrikalar, pasaportlar, süs köpekleri, kiralık kadınlar, arkadaşlar ve diplomalar. Herkes bu tören sonunda kendine ayrılan yere yerleşecek. Bütün bu sayılamayacak kadar çok unsur arasında sıkışıp kalacak. Belki onlar da şu anda benim gibi hayatta paradan daha değerli şeylerin var olduğuna inanıyorlar. Buna inanarak tayin edildikleri makama kuzu kuzu yürüyorlar. (Sayfa 118-119)
Üniversite kitaplara bile dost değil, bana yoldaş olamaz. Yol hiç. (Sayfa 120)
Ama bir yol ve bir yoldaş. Ne tabiat parçası, ne çiftlik hayali. Ne kaçıp gitmek, ne ekip biçmek. Sefer de içimde, tahammül de…
Kasabanın çıkışında bir çöp kamyonu yükünü ırmağa boşaltıyordu.
Şoför terli perçemlerini parmaklarıyla düzeltiyor, dikiz aynasında bıyıklarını buruyor.
Artık gidebilirim. (Sayfa 123)