İsmet Özel’in Üç Mesele ve Zor Zamanda Konuşmak kitapları yeni ve uzun bir dibace ile bir arada “ÜÇ ZOR MESELE” adıyla neşredildi.
Tadımlık
“ÜÇ KULHUVALLAHİ BİR ELHAM ÜÇ ZOR MESELE’NİN DİBACESİ işin işten geçmediği, Türkiye’de yapılacak şeylerin neler olduğu fikrine mahsus zeminin oluşmasına müsait vaktin işaretlerinin henüz belirebildiği inancıyla yazıldı. Bor’un pazarının geçtiğini kabul etmiyorum; dolayısıyla eşeğimi Niğde’ye sürme düşüncesinde de değilim. Üç Mesele’yi Zor Zamanda Konuşmak içinde erittim ve ortaya daha netameli ÜÇ ZOR MESELE çıktı. Niçin yaptım bunu? Her iki kitabın da müşterisi vardı. Yaptım, çünkü eşeğimi Niğde’ye sürmeğe rıza göstermiş olmak, her iki kitabın ikisinden de nasibini alamamış kıraat meraklılarına taviz vermekti. Paradoks her iki kitabın ikisinden de nasibini alamamışların her iki kitabın piyasaya çıkmasına sebep oluşlarındadır.”
“Teknoloji, medeniyet, yabancılaşma adını verdiğimiz meseleler (Müslüman veya kâfir) bütün çağdaş insanların en önemli meseleleri olduğu için -sırf bunun için- ele alınıyor değildir. Kuşku yok ki birçok düşünce adamı, bu meseleleri, kendi bağımlı oldukları anlayışlar açısından ele almışlardır. Benim yaptığım burjuva, Marksist, yapısalcı vs. bakış açılarının yanı sıra meseleleri bir de İslâm noktasından ele almak değildir. Bu üç meselenin Müslümanları yeni bir dünyaya açılmaları bakımından birinci derecede ilgilendiriyor olması, beni bu konularda yoğunlaşmaya mecbur bırakmıştır.”
“Bir meseleyi kökten kavramakla, o meseleye köklü bir çözüm getirmeye çabalamak birbirinden çok farklıdır. Kavrayıştaki köktenci tutumumuz bizim şükreden, hamdeden tarafımızdır. Buna karşılık bir meseleyi kökten bir çözüm önermek, bir rubûbiyet iddiasıdır. Gerçekte meseleyi kökten kavrayan kişi, o meselenin nihaî çözümünün elinde olmadığını da kavramış sayılır. Ancak meselenin radikal bir yaklaşımla kavranışı o mesele içinde erimekten, o mesele dolayısıyla karşılaşılan belâlara, günahlara bulaşmaktan bizi alıkoyar. Kavrayışında radikal olmayan, istikametinde de isabetli olamayacaktır.”
“Savaşmaya başlayan herkes gücüyle birlikte zaaflarını da ortaya döker, ama savaşa girişmeyenin henüz hiç açık vermemiş oluşu korkutucudur.”
“Sanırız ki başka şartlarda elimize geçecek olan bazı avantajlar o kazançlara ulaşmadan önce sahip olduğumuz şeylerin üzerine eklenecektir. Oysa kazanılan her şey, kaybedilen bir başka şeyin karşılığında elimize geçer. Bu açıdan bakılırsa hiç kimse bir diğerinden mutlak manada “iyi” durumda değildir. Bütün mesele insanların kendi durumlarının hangi fiyata karşılık olduğunu bilmeleri ve neyi feda ederek başka bir şeyi ele geçireceklerinin şuuruna varmalarındadır.”
“Türk toplumunun zihniyet itibariyle köklü bir değişikliğe uğradığının delillerinden biri de hoca Nasrettin’in gülünecek tuhaflıklar yapacak biri olarak anlaşılması, Yunus Emre’nin bir tür hümanizm içine sokulmasıdır. Bu yaklaşım içinde Karacaoğlan Kazanova, Pir Sultan Abdal devrimci, Kaygusuz Abdal da sürrealist olur. Oysa gerçekte yukarıda andığım isimlerin hepsi ancak yaşadığımız topraklara mahsus ve içinden çıktığımız milletin mevcudiyetinde saklı hikmet ve hikmetlerin kavranılmasıyla ne yaptıkları, ne söyledikleri anlaşılabilecek kimselerdir.”