Kahveniz Nasıl Olsun?

Kahve, mevsimlerden etkilenmeden tüketilen içeceklerden biridir. Anadolu coğrafyasında tüketilmeye başlandığında insanları çoğu bu içecek hakkında pek de malumat sahibi değildi. Kahveyi ilk olarak tüketenler şüphesiz zadegânlar ve hacılar olmuştur. Halk arasında benimsenmesi 16. asrın ikinci çeyreğinin sonlarına isabet eder. Bir rivayete göre, zamanın şeyhülislamı Ebussuud Efendi kahve taşıyan gemilerin İstanbul’a geldiğini haber alınca gemilerin batırılması gerektiğini söylemiş ve bu isteği yerine getirilmiştir. Öyle ki kendisi kahvenin haram olduğu fetvasını bile vermiştir. Bu fetva bir dönem kahvenin, içkiden daha sıkı kontrollere tâbi tutulmasına sebep olmuştur.

Kahvehane isminin kıraathane ismine evrilmesini önceden beri anlamlandırmakta zorluk çekmiştim. Belleğimde bu iki ismi tasavvur ettiğimde kahvehaneler ile kıraathaneler arasında bir fark göremiyordum. Beşir Ayvazoğlu’nun “Kahveniz Nasıl Olsun?” kitabını okuduktan sonra kahvehanelerin aslında üdebanın ve fikir adamlarının buluştuğu, meczupların renk kattığı bir yer olduğunu gördüm. Kıraathane ise avamın salt siyasi sohbet yaptığı, işsiz kesimin vakit öldürdüğü bir yerdir. Kanımca kahvehanelerin manasının kaybolmasıyla o mekânlar bu isimleri kaldıramamış ve zamanla kıraathane adını almıştır.

Bazı kitaplar insanın ağzını tatlandırırmış. Bu durumu, bu kitapta yaşadım. Bazen kendimi kaptırıp çok kısa sürede kitabın birkaç bölümü aralıksız okudum. Bana göre beş dakikadan fazla olmamıştı ama akreple yelkovan yarım saati çoktan alın yazıma nakşetmişti. Kitabın sonuna geldiğimde çayın mecburiyet, kahvenin keyif içkisi olduğuna kanaat getirdim. Bu durum kahveye karşı saygımı biraz daha artırdı.

Ayvazoğlu’nun temiz Türkçesi ve kurduğu cümleler arasındaki insicam okurken şu sayfa geçse de bir sayfa daha okumuş olsam düşüncesine asla geçit vermiyor. Hatta bitmesine yakınken daha yavaş okumaya başlıyor ve üzülmeye başlıyorsunuz. Kahve ikramında esas olan kahvenin yandan çarklı olmasıdır. Yani sade kahvenin yanına lokum konularak ikram edilmesidir.

Kahvenin yanında su ikram edilmesinin sebebini bilmezdim. Kahveyi içen kişi ağzında başka bir tat kalmaması için en önce birkaç yudum su içermiş. Bu kahvenin tadını daha çok almak içinmiş. Eğer kahve içen kişi kahvesi bittikten sonra su içerse, bu durum kahveyi beğenmediğine, ağzında tadının kalmasını istemediğine delalet edermiş. Günümüz Türkiye’sinde, birkaç kuşaktan beri İstanbul’da yaşayan aileler müstesna, bu inceliğe önem verenlerin olduğunu söylemek maalesef pek de mümkün değil.

Kitapta kahveyle ilgili çok ilginç anekdotlar var. Bir haneye kız bakmak için gidildiğinde kahveleri evin görülmek istenen kızı yaparmış. Eğer olası gelin adayı kendisini görmeye gelen kişinin kahvesine tuz koymuşsa “Bu işin oluru yok, benim sizde ne gözüm ne gönlüm var!” manası çıkarılırmış. Günümüzde ise kız istemeye gidildiğinde damadın kahvesine tuz koymak adet halini almış. Bu bir çeşit nazlı kabul ve sevgi emaresi olarak kabul edilmekte.

Kitap sırasıyla “Kahve”, “Kahvehane” ve “Kahveden Çaya” olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Her bölüm kendi içinde başlıklara ayrılmış. Her başlık altında, Ayvazoğlu okurunu hem doyuruyor hem de bir sonraki başlık için iştahını açıyor.

Her bölümün hemen hemen her başlığının altında beyitlere yer verilmiş. İlk okunduğunda anlaşılmayan beyitler için sadeleştirme yapılmış. Müellifin üdebaya ait sağlam ve doğru atıf yapma düsturundan vazgeçmediğini de eklemek istiyorum. Yer yer uzun ama genellikle kısa açıklamalarla okurda soru işareti bırakmayacak şekilde atıflar da cabası.

Kahve bulabilmek için türlü türlü bahaneler öne süren kişilerin ruh tahlilini yaparken, yazarın tariz etme amacı taşımaması, güldürmesi ve aynı esnada düşündürmesi kitabın değerine değer katıyor bence.

 

Muhammed Furkan Kâhya

 

 

 

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • TURKISHLATTE , 29/08/2018

    Kahveye haram fetvası verildiği bilgisini ulastirdiginiz için teşekkürler. Güzel yazı olmuş.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir