Kadife Dokunuşun Sertliğini Bilmek

Dijital yayıncılıkta tıklanma sayısı, varlığını gösterebilmek açısından oldukça önemli. Çok tıklanan içerikler bu yayıncılığın can damarıdır. Eğer ürettiğiniz içerikler ilgi görmüyor ve etkileşimi artırmıyor ise hem dijital içerik üreticilerinin hem de platform sahiplerinin motivasyonu düşüyor. Bu da ya o sitelerin kapanmasına ya da yazar, çizerlerin üretkenliğini kaybetmesine neden oluyor. Dolayısıyla dijital dünyada yer almak başlı başına bir niyet meselesi. Yani üretmekteki kastınız her ne ise aldığınız sonuçlar doğrultusunda hareket etmek zorundasınız. Eğer her şeye rağmen üretme niyeti taşıyorsanız tıklanma sayısının negatif anlamda hiçbir anlamı ve önemi yoktur. Sadece üretmek ve tarihe not düşmeye odaklanırsınız. Haliyle bu da diğer yayıncılık platformlarından sizi ayıran en önemli farklılık olur.

İnternet ortamında edebiyat ve düşünce alanlarında içerik üreten birçok siteyle karşılaşıyoruz. Bünyesindeki iktisadî güce bağlı olarak faaliyet üretenlerin hem yazar-çizer hem de akademisyenler ile olan ilişkileri onları daha belirgin hale getiriyor. Bu da diğer birçok sitenin gölgede kalmasına sebep oluyor. Neticede dijital de olsa rekabet ortamı söz konusu. Öte yandan herhangi bir iktisadî ya da politik güce sahip olmayan, buna ihtiyaç duymayan ve doğrudan kaliteli içerik üretme gayesi güden siteler de var. Bunların ayrıcı vasfı ise tamamen bağımsız ve herhangi bir kalıba girmeden yayıncılık yapabilmeleridir. Özellikle yapay zekâ merkezli ve tüketim odaklı içeriklere karşılık olarak, özgün ve nitelikli içerik üretme kaygısı güdenler okurlar tarafından daha çok benimseniyor. Bu çerçevede www.edebifikir.com’un önemine değinebilirim.

Bir dijital yayıncılık sitesi olarak 2010 yılından bu yana aralıksız faaliyet gösteren Edebifikir’i yaklaşık on senedir yakından takip ediyorum. Bu takip süreci zamanla okurluğu aşarak beni sitenin yazarlarından biri haline getirdi. Yine de çoğu zaman Edebifikir’e dışarıdan bir gözle bakmaya ve ona eleştirel yaklaşmaya gayret ediyorum. Birçoğumuzda olduğu gibi, Edebifikir hayatımıza üniversite yıllarında girdi. Çünkü o dönemde okumayı seven ve her gün yayın yapan nitelikli dijital platformların sayısı fazla değildi. Bu durum bizi doğal olarak Edebifikir’in sadık okurlarından biri yaptı. Peki, her gün birden fazla metin ve çizim paylaşan ve okurunu kendine çeken Edebifikir, hangi alanlarda içerik üretiyordu?

Açıkçası bu soruya her Edebifikir okuru farklı cevap verebilir. Çünkü yirmi üç farklı kategoride ve birbirinden farklı dosya konularıyla aralıksız yayıncılık söz konusu. Haliyle her okur kendine yakın hissettiği yazarları ve ilgi duyduğu içerikleri takip ederek Edebifikir’in o yönüyle hemhal oluyor; öğrencilik hayatının sıkıcılığından kaçmak ve kendine sığınacağı bir dünya kuruyordu. Kendi tecrübemden örnek vermem gerekirse Mehmet Raşit Küçükkürtül’ün her ne kadar politik olsa da bir o kadar da hayatın içinden kaleme aldığı yazıların bendeki yeri çok farklıdır. Daha sonraları bazı alanlarda derinleşmemin de önünü o yazılar açmıştır diyebilirim. Sulhi Ceylan’ın tasavvuf, hikmet ve felsefe merkezinde dönüp duran yazıları ise öğrencilik hayatımızın hızla akıp giden günlerine dinginlik katıyor, bize sakin kalmayı salık veriyordu. Diğer yazarların hepsini dâhil edemesem de Feyyaz Kandemir, Bahadır Dadak, Cüneyt Dal, Celâl Kuru, Davut Bayraklı, Mehmet Erikli gibi sitenin yaşını başını almış isimleri de o yıllarda bize yazılarıyla abilik yapmıştır. Hatta henüz yazarlarımızın hiçbirini tanımazken her birini zihnimde farklı kılıklarda tasavvur ediyor, Sulhi Ceylan’ı Turgut Özal’ın gençliğine, Feyyaz Kandemir’i Mark Calaway’a, Bahadır Dadak’ı ise hiçbir şekilde zihnimde canlandıramadığım için içten içe üzülüyordum. Tabii hiçbiri hayal ettiğim gibi çıkmadı, orası ayrı. Sadece yazdıkları yazılardan hareketle bir şekil vermekten ibaretti bütün olay.

Edebifikir okuru olmanın ötesine geçmek kolay olmadı esasen. Yazdığım yazıların neredeyse tamamını reddeden editörü var sitenin. Sulhi Ceylan’ın yazıları ciddiyetle okuyup tek kalemde reddetmesi hepimiz için baş ağrısı sebebiydi. Fakat bu reddedilmenin körüklediği daha iyi yazma arzusu sürekli gelişme göstermemize neden oluyordu. Zaten Edebifikir’in mektep olma özelliği de bu ciddiyetle ilişkili. Nitelikli okur olmayı da nitelikli yazılar yazmayı da öğretmesiyle öne çıkıyor Edebifikir.

Okur olarak üniversite yıllarımda doyurucu içeriklerinden beslendiğim sitenin çabasına ortak olma ihtiyacı duymamın da büyük etkisi vardır. Sitenin yazar sirkülasyonu arasında yazıların seviyesi sürekli olarak artıyor ve bu seviyeyi yakalamak için hem okuduğunuz metinlere hem de yazdığınız yazılara daha eleştirel yaklaşmak zorunda kalıyorsunuz. Edebifikir’in herhangi bir politik görüş merkezinde hareket etmemesi ya da temsil etmemesi diyelim, serbestlik kazandırması bakımından büyük avantaj. Birbirine reddiyeler yazabilen, farklı düşünceleri tartışma konusu kılan yayın politikası var. Bu sayede donukluğun önüne geçilmiş oluyor. Ben hâlâ bu farklılıkların meyvelerini topluyorum. Mesela sitenin ilk yazarlarından olan Davut Bayraklı ile sık sık tartıştığımız kavramlardan biri olan “medeniyet” üzerinde o lehte yazarken ben aleyhte metinler yazabiliyorum. Edebifikir’in bendeki en bariz farklılığı işte bu serbestliğidir. Tabiî bu serbestlik düşünce ve akademik ölçülerle kayıtlıdır. Öfkenin veya yeniyetmelik heveslerinin sonucu olarak zuhur etmiyor.

On yıl boyunca hayatıma doğrudan temas eden Edebifikir’in 2010-2024 yılları arasında yayınlanan binlerce yazı arasından derlenerek ortaya çıkaran “Kadife Dokunuşun Sertliği” ise bu çaba ve gayretlerin iki kapak arasına girmesiyle somutlaştı. Kategorilere göre tasnif edilerek alan çeşitliliğini ortaya koyan bu seçkinin en büyük iddiası, sitenin kırkambar niteliğinde olduğunu göstermesidir. Herhangi bir okurun, ilgilendiği her alanda faydalanabileceği metinlerin varlığını ortaya seriyor. Dolayısıyla hem mektep hem de dijital arşiv olma özelliğini, herhangi bir kazanç kaygısı taşımadan gözler önüne sermesi bakımından bu seçkinin benzersiz bir yere sahip olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. 

İbrahim Orhun Kaplan

 

 

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • İsmen , 16/09/2025

    Teşekkürler

İsmen için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir