İslam Dünyası’ndaki kültür ve edebiyat konuları hakkında yaptığı çalışmalarla tanınan Emad Mirmotahari; “Islam in the Eastern African Novel”inde Sahra çölüne ait, Doğu Afrika’nın nev-i şahsına münhasır Nuruddin Farah, Abdulrazak Gurnah ve M. G. Vassanji gibi üç önemli roman yazarını inceliyor. Bu yazarlar kurguladıkları romanlarda İslami mefhumları ve imgeleri asla tesadüfî ya da sıradan bir şekilde kullanmazlar. Mirmotahari, Afrikalı yazarların bazı seçilmiş romanlarındaki millet, ırk, kopuntu [diaspora], sömürge parçalarından [metinlerinden] hareketle merkezi yapıdaki yeni oluşumları post-kolonyalizm bağlamında tartışıyor.
Kitabın ilk bölümlerinde Abdulrazak Gurnah’ın çalışmaları değerlendiriliyor. Gurnah, Zanzibar doğumlu Tanzanyalı ve Birleşik Krallık’ta yaşayan bir romancı. Kendisi bugün Naipaul, G. V. Desani, Anthony Burgess, Joseph Conrad, George Lamming ve Jamaica Kincaid gibi post-kolonyal yazarların çalışmalarını inceleyen birçok projeye de öncülük ediyor. Yazarın en önemli eseri “Cennet” eskiden Adam yayınlarınca çevrilmişti. Bundan başka bir kitabının çevrilip çevrilmediğini bilemiyorum. Gunah’ın ilk kitabı “Ayrılığı Hatırlamak” adını taşıyor. Onun Cennet’ten başka “Hac Yolculuğu”, “Dottie”, “Sessizlik Beğenisi”, “Denizde”, “Firar” ve “Son Hediye” gibi bizde hemen hemen hiç bilinmeyen romanları da var.
Mirmotahari, ‘Şark-ı Afrika Roman’ında İslam’ kitabında Gurnah ile ilgili olan üç metin yazmış. Bunlar sırasıyla; “Kayıp Cennet: Abdulrazak Gurnah’ın Cennet’inde pre-koloniciliğin bir portresi”, “Abdulrazak Gurnah’ın ‘Sessizlik Beğenisi’ ve ‘Denizde’ romanlarında bir başka diaspora”, “Durumsal Kimlikler: ‘Ayrılığı Hatırlamak’ ve ‘Hac Yolculuğu’da sürgün kişilik” isimlerini taşıyor.
Kitapta bahsedilen diğer bir romancı ise Nuruddin Farah. İngilizce yazan Somalili romancı Farah, Etiyopya’da ve Mogadişu’da öğrenim gördükten sonra Pencap Üniversitesi’nde edebiyat ve felsefe okuyor. İlk romanı olan “Eğri Bir Kaburga Kemiğinden”i yetmişli yıllarda yazıyor. Roman, “Allah, kadını eğri büğrü bir kaburga kemiğinden yarattı, kim onu düzeltmeye çalışırsa kırar” hadisinden hareketle İslam’daki kadının konumunu açıklık getiriyor. Yazarın ikinci yapıtı olan “Çıplak İğne’de farklı etnik kökenden gelen kişiler arasında gelişen aşk konusu işleniyor. Nuruddin Farah’ın bir de meşhur “Tatlı ve Ekşi Süt”, “Sardalyeler” ve “Saklı Susam” üçlemesi vardır. Üçlemede diktatörlükle yönetilen bir Afrika ülkesinin toplumsal eleştirisi yapılıyor. Bu üç romanda ideolojik sloganların ardında neredeyse gerçeküstü bir toplum kendini belli eder ve insanlar arasında kopan ilişkisel bağlara dikkat çeker.
Mirmotahari, Farah’ın “Eğri Bir Kaburga Kemiğinden”inin tekrar bir değerlendirmesini yapıyor. Nuruddin Farah’ın diktatörlük eleştirisi olan romanlarındaki Politik İslam tipolojisini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Aslında İslam; ‘İslami diktatörlük’ dâhil her türlü diktatörlüğe karşıdır. İslam’ın özü Hulefa-i Raşidin döneminden başlayarak ‘seçim’i tercih etmiş fakat daha sonraları bu yol terk edildiğinde halk ilk kez Haccac-ı Zalim gibi diktatörlük rejimleriyle tanışmıştı. Bu düzen İslam coğrafyasında yüzyıllarca sürüp gitti. Ne ilginçtir ki kolonyalist efendilerde her daim bu tarz diktatörlük rejimlerini desteklediler. (Bkz: Hüsnü Mübarek, Kaddafi, Hafız Esad vb.] Doğu Afrika ve Orta Doğu’daki bu tarz rejimlere karşı artık Müslümanlar; “Fel Yaskut Ennizam!” diyor..
Mirmotahari’nin anlattığı Kenya ve Tanzanya’da büyüyen M. G. Vassanji ise Kanada’nın en beğenilen yazarlarından biridir. İlk kez Hindistan’a yaptığı seyahatler neticesinde yazdığı bir anı ve biyografi kitabıyla tanındı. Vassanji’in çalışmalarının odağında; Doğu Afrika’da yaşayan Hintliler bulunuyor. Vassanji, romanlarındaki karakterlerde çoğunlukla göçmen hayatlar ve bu hayatların göçlerden nasıl etkilendiği anlatılıyor. [Hint Diasporası] Yazar, sömürge idaresi altındaki göçmen Hint topluluğu ve yerli Afrikalılar arasındaki ilişkilere çarpıcı bir şekilde değiniyor. O’nun en bilinen kitapları; “Topçu Sack”, “Yeni Toprak”, “Sırlar Kitabı”, “Amriika”, “Vikram Lall’ın Dünyası”, “Haşhaşilerin Şarkısı” ve “Saida’nın Büyüsü”nden oluşuyor.
Şark-ı Afrika Roman’ında İslam, Afrika romanı anlayışımızı genişleten ve derinleştiren bir eser. Mirmotahari, Afrika tarihinin kolonyal panoramasını bir dizi roman ve romancı üzerinden aydınlatmaya çalışıyor. Eser, çok kültürlü, çok milletli ve çok dinli tarihi bir bölgenin yeniden değerlendirilmesi oluyor böylece.
Cemal Süreya’nın; “Zaten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar. Bütün kara parçalarında. Afrika dâhil!” dizesini ya da Conrad’ın “Karanlığın Yüreği”ni okurken Batı emperyalizminin Afrika’ya hücumunu düşünüyorum.
Beyaz Arif Akbaş