Yeraltından Notlar

Künye: Yeraltından Notlar, Fyodor Dostoyevski, Çeviri: Mehmet Özgül, İletişim Yayınları, 2015, İstanbul.

***

Boş inançları olan bir insanım, hem de tıbba saygı duyacak kadar. (Sf. 41)

Zeki insanların önemli bir iş tutamayacakları, iş tutanlarınsa aptal oldukları gibi kin dolu, boş bir avuntuyla, günlerimi doldurup gidiyorum. Evet efendim, 19. yüzyıl insanı en başta iradesiz olmalıdır, böyle olmak onun boynunun borcudur; iş beceren, iradeli adam aptal, dar kafalıdır. (Sf. 43)

Belki de normal adamın aptal olması kaçınılmazdır. (Sf. 48)

Küçük düşürülmesinde bile haz aramaya kalkışan bir adamın kendisine ufacık bir saygısı kalabilir mi? (Sf. 53)

Uygarlık neyimizi yumuşatmış, anlayalım! Duygularımızın türlerini çoğaltmaktan başka bir işe yaramamıştır uygarlık. Duygularının çeşitliliği yüzünden, insanoğlu, korkarım, kan dökmede bile zevk aramaya kadar varacak. (Sf. 60)

Mantık, kuşkusuz iyi şeydir, ama olup olacağı bir mantıktır ve insanın düşünme gereksinmesini gidermekten öteye geçemez; oysa istek yaşamın ta kendisidir, hem de en basit bir davranıştan yüce bir mantığa kadar. (Sf. 65)

Bana kalırsa insanın en iyi tanımlaması şöyle olmalı: İki ayaklı nankör bir yaratık. (Sf. 66)

Gelgeç gönüllü, tutarsız bir yaratık olan insanoğlu ise, belki de satranç oyuncuları gibi hedefi değil, hedefe giden yolu sever. Kim bilir, belki (doğruluğuna bel bağlayamayız kuşkusuz) insanın yöneldiği tek hedef, hedefini elde etmek için harcadığı sürekli çabadır, başka bir deyişle yaşamın kendisidir. (Sf. 70)

İki kere iki dördün yetkinliğine (mükemmelliğine) inanırım, ama en çok övülmeye değer bir şey varsa, o da iki kere ikinin beş etmesidir. (Sf. 71)

Neden benden başka birisi kendisine tiksintiyle bakıldığını hissetmiyor? (Sf. 81)

Fransız, nezaket gereği olsun istifini bozmadan, ömrünün sonuna denk, aptalcasına, yıldızların şarkısını söylemeyi sürdürür. (Sf. 84)

Alçaklığın en büyüğü ise karşınızda kendimi temize çıkarmaya çalışmamdır. (Sf. 98)

Henüz on altı yaşında olduğum halde, onlara somurtarak, yabansı yabansı bakıyordum. Düşüncelerinin sığlığı; uğraşılarının, oyunlarının, konuşmalarının saçmalığı daha o zaman beni şaşkına çevirmişti. Pek çok önemli konuyu bilmemeleri, insanı etkileyip şaşırtan bir sürü soruna ilgi duymamaları ister istemez kendimi onlardan üstün görmeme neden oluyordu. Üstelik bunda incinmiş gururumun hiçbir payı yoktu. (Sf. 107)

En önemlisi pantolonun bir dizinin tam üstünde kocaman sarı bir lekenin bulunmasıydı. Yalnız bu lekenin bile değerimin onda dokuzunu alıp götüreceğini sezinliyordum. Böyle düşünmenin bayağılık olduğunu da bilmiyor değildim. (Sf. 109)

Ansızın yanı başımda kocaman kocaman açılmış, beni ilgiyle inceleyen bir çift göz gördüm. Bu bakışlar soğuk, kayıtsız, tasalı, bana tümüyle yabancıydı; ağırlığıyla yüreğimi eziyordu. (Sf. 129)

Namuslu insanlar yoksulken de iyi yaşarlar. (Sf. 138)

Alışkanlığın insanı ne hallere sokacağını herkes bilmez! (Sf. 142)

Çok gururluyum, bu çıplaklığımla derimi soymuşlar gibi, havanın en ufak değişiminden huysuzlanıyorum. (Sf. 166)

İçimizden birine daha çok özgürlük verin, ellerindeki bağı çözüp yaşama alanını genişletin, üstündeki vesayeti kaldırın; bakın, o zaman yeniden vesayet altına girmek için önce kendisi can atacaktır. (Sf. 174)

Aktaran: Muhammet Emin Oyar

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir