Bir Akşam Gezintisi Değil Bir İstiklâl Yürüyüşü

Künye: Bir Akşam Gezintisi Değil Bir İstiklâl Yürüyüşü, İsmet Özel, TİYO, 2. Baskı, 2018, İstanbul.

***

Bir çocuk doğduğu zaman, “dünyaya geldi” diyoruz, değil mi? Ama dünyaya gelmek demek, dünyaya gelmeden önce başka bir yerde olmak demektir. Ya bir mantık hatası veyahut anlaşılmaya değer bir şey var. Dünyaya biz geliyor muyuz? Yoksa dünyaya gelmek diye bir şey yok, zaten dünyada mıydık? Eğer dünyaya geldiysek bu gelişimizin de bir sebebi olması lazım. Kaldığımız sürede de bir işimiz olması lazım. Ama dünyaya gelmediysek, dünyada zaten bulunuyor idiysek o zaman böyle bir soru sormamıza lüzum yok. (Sayfa 20)

Onun için Âşık. Veysel ne demiş: “Kızı istersen vermezler, aşk olur.” Her hâlükârda bu böyledir. İnsanoğlu önüne çıkan zorlukları aşamadığı zaman ya da bir şeye teşebbüs edip halledemediği zaman, teşebbüs ettiği şeyi istediği sonuca ulaştırmadığı zaman düşünmeye başlar. Düşünme dediğimiz şeyin aslı budur. O yüzden gerçek düşünmenin ilerlemesi ihtiyaç dışında ortaya çıkar. Yani insanlar ihtiyaçları gereği bir takım meseleleri çözüyorlarsa orada gerçek düşünce devreye girmez. … Düşünce hiç mecbur olmadığın halde zihninden kendini daha yüksek basamaklara çıkarmak üzere kazandığın şey. (Sayfa 23)

Anlatamıyorsam anlayın! (Sayfa 31)

Buna, mektep kitaplarında “Büyük Coğrafi Keşifler” adı verilir. Türkler Avrupalıları yaşadıkları alana kıstırmışlardır, sıkıştırmışlardır. Onlar kapitalizmin Avrupa’daki imkânlarını yükselttikleri oranda Türkleri arkadan çevirmek üzere bir harekâta başlamışlardır. (Sayfa 41)

Tarih nasıl bir şey ben size söyleyeyim. Tarih, kendi geleceğimiz için lazım olan şeyin geçmişten tedarikidir. Nasıl bir gelecek istiyorsak, geçmişten o geleceğimize yarayacak malzemeyi çıkarırız. Ama Napolyon Bonaparte demiş ki, “Tarih, hepimizin üzerinde anlaştığı bir yalandır.” Bu da uygun bir tanımlama ama bir işe yaramıyor. (Sayfa 67)

Yalancının mumu yatsıya kadar yanar demek, yalancının foyası hemen ortaya çıkar demek değildir. Tam tersine, oradaki yalancı kelimesi münafıktır. Yani bir adam yatsı namazını kılmadan yattığı halde mumunu yatsıya kadar yakar, herkes onun namazı kıldığını düşünsün diye. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar demek, yalancı, söylediği yalanın tedbirini alır demektir. (Sayfa 68)

Dünyada birçok insan, “Bu ampul insanlığa zararlı mı? Ne güzel, mübarek Edison bulmuş.” diyorlar. En tahsilsiz köylü de kendini en tahsilli sayan da bu noktada birleşiyorlar değil mi? “Bu ampul kötü mü?” Hâlbuki kötü ve bu hayatımızı izah eden bir şey. Bu ampul bize kötülük vasıtasıyla ulaşmış bir şeydir, iyilik vasıtası ile ulaşmış bir şey değildir. Başından beri insanlığın hayrına bit şey değildir. Eğer insanlığın hayrına bir teknolojik vakıa cereyan etmiş olsaydı insanlık bundan çok istifade etmiş olurdu. Şu andaki teknolojik donanımla normalde dünyada aç bir insan kalmayabilir! Bu teknolojik donanım bunu sağlamıyor, özellikle sağlamıyor. Bu ampul yüzünden sağlanmıyor. Çünkü ampul Edison tarafından New York’ta gazla aydınlanmayı temin eden firmanın batırılmasına müteallik olarak rakipleri tarafından ısmarlanmıştır. (Sayfa 104)

Türkiye’de turizme ağırlık vermek vatana ihanetin bizzat kendisidir. (Sayfa 122)

Türkiye’nin modernleştirilmesi Türkiye’nin sisteme zarar verecek herhangi bir gelişmeyi başlatmaması anlamına geliyor. (Sayfa 124)

Mesela Türkiye Cumhuriyeti’nin bir ulus-devlet olduğu fikri Türkiye Cumhuriyeti’nin ortadan kalkmasını kolaylaştıran bir görüştür. (Sayfa 139)

Türk milleti diye bir şey varsa ordu-millet oluşuyla mukayyettir. Türk milleti diye bir şeyden bahsedeceksek bunun bir ordu-millet olduğundan söz edebiliriz. Bütün diğer vasıfları bundan sonra gelir ve bundan daha parlak değildir. Şimdi ordu deyince de ilk akla vur-kır geliyor. Bu da değil aslında, Türk milletinin ordu-millet olması, ordunun başka ordulardan ayrılan bir özelliği dolayısıyladır. Bu ordu her zaman bir dava ordusu ve doğrudan doğruya İslâm’la açıklanabilen İslâm olduğu için varlığından söz edilebilen bir ordu. Yani Türk, Allah’ın kılıcı olmadığı zaman Türk değil. (Sayfa 142)

Mevlevilik sahici bir tarikat değildir. (Sayfa 148)

Türklük bilinci ırkî bir şey değil, kültürel bir şey değil, tarihî bir rolün kavranılmasıyla oluşan bir şey. Türklük bilinci, ısırıcı saltanat döneminde, “Nasıl ne niçin Müslüman olunur?” sorusunun cevabını keşfedenlerin sahip oldukları bilinçtir. (Sayfa 152)

Ve Türklük bu topraklarda gayr-i müslim dünyanın geriletilmesi suretiyle doğmuş bir şeydir. (Sayfa 153)

Ben atasözlerinin bize yüksek bir ahlâk aşılamadığını, tam tersine ahlâkımızı bozmaya ve düşük bir ahlâka dönük şeyler olduğunu savunurum. (Sayfa 170)

Eğer hareket edeceksek bir yerden başlayacağız. Nereden başlayacağız? Bu soruya benim cevabım var: Olduğumuz yerden başlayacağız. (Sayfa 197)

Albert Einstein, “Tanrı zar atmaz.” Sözünü bir kez de diğer fizikçilerin yanında tekrar edince Danimarkalı fizikçi Niels Bohr ona cevaben şöyle diyor: “Tanrı’ya elindeki bu zarlarla ne yapması gerektiğini söylemekten vazgeç.” Tanrı zar atar mı atmaz mı, sen nereden biliyorsun, sana mı soracaktı? Tanrı’ya elinde tuttuğu zarlarla ne yapacağını söylemekten vazgeç diyor. (Sayfa 211)

Şimdi işte bunu bütün gayretimizle anlatmaya çalışıyoruz ki Türklük bir nesep meselesi değildir, kültür meselesi de değildir. Türklük tarihi bir roldür. Osmanlıların bu tarihî role sahip çıkmış olanları Türk, bu tarihi role bigâne kalanları gayr-i Türk, yani onlara Osmanlı diyoruz. (Sayfa240)

Zihni melekelerimizi harekete geçirmeden Müslüman olamayız. Yani bir muhakeme süreci yaşamaksızın Müslüman olmamız bahis konusu değil; kendinden geçme, vecd halinde olacak bir şey değil. (Sayfa 346)

Seneler önce, 90’lı yılların başında Ankara’da Odalar Birliği’nin konferans salonunda yaptığım bir konuşmada Türkiye’nin eğer bir aşama kaydetmesi isteniyorsa iki şey olmadan bunun olmayacağını beyan ettim: Kürtler asimile olacak, Aleviler Sünnileşecek… (Sayfa 383)

Aslında Batı medeniyeti insanlığın tanıdığı en bariz sapıklık. Neye hizmet ettiği konusunda hiç kimsenin bir sarahate varamadığı, hiçbir insan topluluğunun fikir birliğine ulaşmadığı bir şey bu. Bir sapıklık… (Sayfa 389)

Dünyada iki buçuk milyar Müslüman keşke olsa. Dünyada iki buçuk milyar Müslüman olduğu zaman dünya bu şekilde olmaz. Neden olmaz? Çünkü Müslümanlar ümmete mensupturlar ve birbirlerine aittirler. Müslümanın malı ve canı Müslümana haramdır. Dolayışıyla Müslümanların yaşadığı hiçbir yerde hırsızlık, zina, cinayet… olmaz. Gerçekten olmaz mı? Dörtyüz sene bu şehirde, bunun örneğinin görüldüğü kitaplarda yazılıdır. İstanbul şehrinde dörtyüz sene sadece gayr-i müslim semtlerde suç işlendi. Bu böbürlenmek için uydurulmuş bir şey değil. Normal olarak bu olmayacak bir şeydi. Bu yüksek ahlâk gereği olan bir şey de değildi. Çünkü Müslümanlar Müslüman olmaya yaraşır davranışları göstermedikleri zaman imtiyazlarını kaybediyorlardı. (Sayfa 532)

 

Aktaran: Mücahit Emin Türk

 

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir