Yanık Bir Hikâye

Teknoloji nirvanaya da çıksa kablolu kulaklıktan vazgeçmem. Herkes kullanıyor diye kullanmak şart mı? Nedir yani? Sosyal medyada alay konusu ediyorlar. Sanki analarının karnından çıktıklarından beridir bluetooth kulaklık kullanıyorlar. Hey Allah’ım!

Bir yeni bildirim. Açalım bakalım neymiş? Bir kullanıcı yorumunuzu beğendi: Sizin gönlünüzde olanın başkasına yâr olmasından daha acı bir şey yok. Ah be Gülay. Sana olan aşkıma millet mi sahip çıkacaktı? 2B beğeni. Düşün yani. Hiç tanımadığın iki bin insan senin derdine kederleniyor da acını paylaşıyor. Gerçi gel desen, kavga var desen, gelmezler. Orası ayrı. Bizi bir Müslüm Baba birleştirir. Mekânın cennet olsun babam. Yattığın yer nur olsun.

İlhami hoca paylayacak gene. Gerçi bir o anlıyor beni. Başkasına derdimi anlatsam ne adamlığımı bırakırlar ne başka bir şeyimi. Ama Allah adamları başka oluyor. Şefkat nazarıyla bakmanın bir yolunu buluyorlar. Kınamıyorlar. İlhami hoca da öyle işte. Allah adamı.

Heh işte her zamanki gibi avluda oturuyor. Hayat der İlhami abi avlu için. Benimle maytap geçiyor sandım ilk. Açık hava, oh be hayat var, anlamında. Ama öyle değilmiş. Baktım internetten. Gerçekten bazı yörelerde hayat deniyormuş. Gerçi bu Allah adamları her şeye başka bir bakışla bakıyorlar. Eminim İlhami abi avlu yerine hayat derken de aklından geçen bir şeyler vardır.

“Selamün aleyküm hocam.”

“Ooo Nazif kardeş. Aleyküm selam. Hoş geldin. Buyur, geç otur.”

“Nasılsın hocam? Ne var ne yok?”

“Elhamdülillah. Allah var gam yok, Nazif. Sen nasılsın, nasıl gidiyor?”

“Çok şükür hocam. Yuvarlanıp gidiyoruz işte.”

“Aman Nazif. Yuvarlanmadan git. Önüne bak bir. Seyreyle.” Gülüyoruz.

“O nedir hocam? Canlı yayın mı?”

“Öyle ya. Kâbe’den canlı yayın. Bir YouTube kanalı var. 7/24 yayın yapıyor Mescid-i Haram’dan. Eh. Nasip olmuyor ne zamandır. Böyle böyle hasret gideriyoruz. Yayın yapanlardan Allah razı olsun.”

“Âmin hocam.”

“Ne o hayırdır? Suratın kırk karış. Gülay mı?” Başımı öne eğiyorum.

“Aman be oğlum. Ne halt etmeye kaptırdın gönlünü evli barklı kadına?”

“Hocam, gönül bu. Dinliyor mu ferman?”

“Dinlemez ya Nazif’im. Gönül ferman dinlemez de bakışlarını ayaklarına indireceksin. Senin aklın beş karış havada.”

“Hocam siz demediniz mi? Gazzalî hazret demiş, göğe bakmanın on faydası var.”

“Az değilsin Nazif. Biliyorsun işini. Eh peki madem. Say bakalım neymiş bu faydalar?”

“Vesveseleri azaltır. Hüzün ve kederi azaltır. Korku vehmini giderir. Allah’ı hatırlatır. Kalpte Allah’ın büyüklüğünü yayar. Kötü düşünceleri giderir. Karamsarlık hastalığına iyi gelir. Âşıkları teselli eder. Sevenleri birbirine alıştırıp yakınlaştırır. Son olarak, duaların kıblesidir hocam.”

“Maşallah maşallah. De bakalım teselli buluyor musun?”

“Bazen hocam. Ama gökyüzü de her zaman ferah, günlük güneşlik değil ki. Bazen parçalı bulutlu, gri. Hatta kapkara neredeyse bazı günler.”

“Ee, onun da yükü ağır tabii.”

“Hocam. Teselli buluyor musun, diye sordunuz. Siz beni âşıklardan mı görüyorsunuz yani? Benim bu hâlim…”

“Nazif’im. Hayat bir yolculuktur. Bedenimizden tut, düşüncelerimize, ruhumuza kadar tekâmül hâlindeyiz. Ee senin aşkın da bir çeşit aşk neticede. Allah daha güzeliyle nasiplendirsin.” Susuyorum.

“Senin âmin demeye niyetin yok galiba. Oğlum, bekâr adamsın. Bulalım şöyle dengin bir kız. Ömrünü heba etme.”

“Hocam insan hayatında kaç kere âşık olur? İnsan birini severken başkasına nasıl bakar? Aynı yastığa nasıl baş koyar? Hem Rab Teâlâ buyurmamış mı, “bir kalpte iki sevgi bulunmaz” diye?”

“Sen o meseleyi çok yanlış anlamışsın Nazif. Önce ayetin doğrusunu söyleyelim. Ahzâb sûresinin dördüncü ayetinde Yüce Allah: “Allah bir göğüste iki kalp yaratmamıştır…” diye buyurur. Sonra devam eder… Cahiliye devrinde erkekler, eşleri ihtiyarlık çağına eriştiğinde artık onları beğenmeyip, sen bana anam gibisin ve benzeri ifadeler kullanırlarmış. Allah subhânehu ve teâlâ buna karşı çıkmıştır. Bir adamın karısı, onun karısıdır. İster güzelliği yitsin, ister elden ayaktan düşsün, ister ihtiyarlasın. Biz bunları tefsir derslerimizde anlattık Nazif efendi. Kaç kere çağırdım, gelmiyorsun ki.”

“Haklısın hocam. Mahcubum. Online yapsak olmaz mı dersleri? Öyle daha kolay olmaz mı?”

“Böylesi nefsime ağır geliyor demiyorsun da öylesi kolay olmaz mı, diyorsun. Heh heh. Nazif’im, hep birlikte aynı mekânda toplanıp, yüz yüze bakıp, dizlerimiz birbirimize değe değe, Burhan’ın o enfes çayını içerek derslerimizi yapsak daha güzel olmaz mı?”

“Daha iyi olur hocam.”

“Olur inşallah Nazif’im. Olur inşallah.”

“Dua et hocam.”

“Allah sana gönlünde olandan daha hayırlısını versin Nazif. Sen de bize dua et inşallah.”

“Duamdasınız hocam. Ben müsaadenizi istesem?”

“Akşama ne kaldı şurada? Az daha bekle, cemaat olalım.”

“Ben gideyim hocam. İnşallah başka zaman.”

“Peki madem. İnşallah. Sen öyle diyorsan…”

“Selâmetle hocam…”

“Selâmetle Nazif’im…”

İlhami abiye söyleyemedim ama maç var akşam. Paralı kanalda. O kanal da bir Semihlerde var. Gel demişti akşam, izleriz. Çok da önemli bir maç. Önemli olmasa neyse… Aksi gibi tam da akşam namazına denk geliyor. Akşam aşağı yukarı bir buçuk saatlik bir vakit. Devre arası oldu mu vakit geçmeden kılıveririm. İnşallah yani.

O topluluk ne ola ki? Biri taşınıyor sanırsam mahalleye. Epey de eşya var. İlhami abi hep söyler, insan yüklerinden kurtulmalı. Eşyaları görünce aklıma geldi. Maddî yükleri mi kastediyor bunu söylerken yoksa manevî yükleri mi? Belki her ikisini de.

Asansörlü ev taşıma yapıyorlar. O kadar eşyayı başka nasıl taşısınlar üçüncü kata? Adam da zorlanıyor sanki biraz. Hem yük yükle, hem dengede kal. Hakikaten zor iş. Allah yardımcıları olsun. Amanın düşecek şimdi. “Hanımefendi dikkat!” Kadının kolundan tutup son anda çekiyorum. Az önce durduğu yere düşüyor televizyon. Hem de tüplü. Paramparça oluyor tabii. Televizyon yani. Kadın şokta sanırım. İyi misiniz hanımefendi, diye soruyorum. Titreyerek bana doğru dönüyor. Kekeleyerek konuşuyor. “İii… iyiyim.” Bal köpüğü gözlerinin rengi. Buğday tenli. Yüzünde çiller var. Ağlayacak mı gülecek mi, öyle anlaşılmaz, garip bir ifade var yüzünde. İfadesinin sevimliliğine gülüyorum kendimi alamayıp.

“Siz iyisiniz de ben pek iyi değilim sanırım.”

“Anlamadım.”

“Öhöm. Yani şey diyorum, ucuz kurtuldunuz.” Manyak mısın oğlum? Ne diyorsun Allah aşkına? Gülüyor. Dişleri inci gibi dizilmiş.

“Teşekkür ederim. Hayatımı kurtardınız.”

“Estağfurullah. Bir şey yapmadım.”

“Bu mahalledensiniz sanırım.”

“Hı hı… Yani, evet. Bu mahalledenim. Nazif ben.”

“Memnun oldum. Ben de Nagihan.” Nagihan demek.

“Ben de. Ben de memnun oldum.”

“O zaman sonra görüşürüz.” Görüşürüz mü?

“İnşallah. Görüşelim. İyi olur.”

Nagihan. İsmi. Ne güzel isim. Gözleri de güzel. Çilleri de güzel. Oğlum Nazif kendine gel. Ne oluyor yahu bana. Bir ateş bastı sanki. Gömleğimin ilk düğmesini açıyorum. “Ohh. Böyle daha iyi sanki.” Demek Nuriye teyzenin kiracısı olacak. Yalnızdı. Başka kimse yoktu yanında. Yüzük falan da yoktu parmağında. Ulan Nazif kadının ellerine niye bakıyorsun? Öyle kurtarmak için kolundan tutunca, o ara gördüm herhalde. Kendimi caminin avlusunda buluyorum. Ben ne ara yolumu şaşırdım? Gittiğim yolu geri tepmişim. Kafa kalmadı ki. Yok, böyle olmayacak. Koştur koştur şadırvana gidiyorum. Yüzüme su çarpmaya başlıyorum. Başıma, enseme.

“Hayrola Nazif hararet mi bastı?” İlhami abinin sesi.

“Sorma İlhami abi. Yanıyorum valla.”

“Yananı Allah görürmüş Nazif. O kadar geldin madem. Abdest al, müezzinin eli kulağındadır.”

“Olur hocam. Geliyorum.”

Biraz su içip abdest almaya koyuluyorum. Ya rabbim? Ne oldu bana? Sen ferahlık ver kurban olduğum. Benim kalkmamla müezzin ezana başlıyor. Yahu müezzin kardeşin sesi bu kadar yanık mıydı? Mübarek, duyan da sanır ezanı Müslüm Baba okuyor. Kaç yıldır bu mahalledeyim. Neden hiç duymadım böyle güzel bir sesi? O ses kulağıma geldi de kalbime mi inmedi? Yok yok. Böyle güzel ezanı diğer insanlar da duymalı. Hemen telefonu çıkarıp videoya alıyorum.

Bir ezan bu kadar mı yanık okunur? Âşık mı oldun kardeşim? #ezan #davudises

Hasna Para

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • isyankâr bir okuyucu , 06/07/2022

    “Öylece, çabucak bıraktın ha! Gençlerin sevgisi,
    yüreklerinde değil de gözlerindeymiş demek.” diyor Shakespeare, Julietten evvel kendini başka bir kız için paralayan Romeo’ya.. İlhami Hoca’nın duası mı kabul oldu bilmem ama Nazif’in de sevgisi yüreğinde değil de gözlerindeymiş. Nagihan diğerinden daha güzel miydi diye oldu bilmiyorum ama insan bir başkası için yanarken bu kadar hızlı bir başkasına aşık olamaz yahu.
    Hikaye dahi olsa zoruma gitti.

    • hasna para , 06/07/2022

      :))
      öncelikle geri dönüşün için teşekkür ederim. 🌺
      öyküde daha çok bir ân’a (olaya) odaklanılır. en azından benim öyküden anladığım bu. nazif yıllardır gülay’ı seviyordu. ilhami hoca’nın “ömrünü heba etme” demesinden anlıyoruz bunu. ancak bugün o gündü işte. nazif’in karşısına o kişi çıkmıştı.. :)
      evet, dediğin gibi. kadın olsun erkek olsun, hepimiz ilk önce görünüşten etkileniyoruz sanırım. bununla birlikte okuduğum tasavvufî ve psikolojik kitaplarda insanların ruhlarının tanışık olduğundan bahsediliyor çokça. “ilk görüşte aşk” denilen her ne kadar sırf görünüşle alakalı görünse de ruhların çekiminin de bir etkisi var.(belki de daha çok.)
      ama en güzeli hikâyenin okurun zihninde kendince gelişmesi, sonlanması. evet, belki ilhami hocanın duası kabul oldu. belki de nazif çok da vefalı değil. nagihan’ın görünüşünden etkilendi. eğer öyleyse, allah onu affetsin. :))

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir