Top oynarken kendini unutuyor bu çocuk. Oğlum diyorum acıkmadın mı? Acıkmadım diyor. Benden habersiz bir şeyler yese! Açığa, mutfak taşının üstüne bırakıyorum, görsün, yesin diye.. Yok… Topu kaptığı gibi çıkıyor dışarı. Saatler sonra bekle ki gelsin. Anasıyla babasının aklının işi değil. Çekip gittiler bunu başıma bırakıp…
Geçen gün başından kan akıyor. Biri taş atıp yarmış. Nasıl oldum! Şöyle başımdan aşağı kaynar sular boşaldı. Elim ayağım tutmaz oldu. Güç bela durdurdum kanını. Yüzünü yıkadım, dizimin dibine oturttum. Oğlum dedim, kınalı kuzum. Kim yaptı bunu? Deyiver.. Söylemez. Gideyim konuşayım anasıyla babasıyla.. Çıt yok. Göğsüme yasladım, höyküre höyküre ağladım. Allah’ın gücüne gitmesin. Pek tatlı, pek güzel bir çocuk. Onsuz bu evi düşünemiyorum. Bi’başıma mezar gibi olurdu burası. Ne vardı sanki birinden biri hayatta olsaydı. Ah! Gücüm yetmiyor bu çocuğa. Ne babası gibi kızabiliyorum. Ne anası gibi sarabiliyorum.
Yaşlı kadın bunları söyledikten sonra, oturduğu kaldırım taşından bana tutunarak doğruldu. “Annen nasıl, kardeşini evlendirdiniz mi?” diye sordu. Söyledim. Söylerken elimde olmadan anlattıklarını düşündüm. Anlattıkları içimde durmadan koşuyor, sağa sola çarpıyordu. Giderken, bir şeyler daha söylemek istedi sanki. Sonra vazgeçti. Güneşin önünden bir bulut geçti. Bir kedi sokağın köşesini döndü. “Bir şey mi vardı?” dedim. Gözleri doldu. “Annene selam söyle.” dedi, gülümsemeye çalışarak. Başını öne eğip, “Keşke senle evlenseydi, dedi. Keşke karışmasaydım da…” Yüzümde bir yer yandı. Yanımızdan geçip giden iki kişiye, küçük bir çocuk koşarak yetişti. Birbirleriyle şakalaşıp uçurtmalar gibi süzülüp gittiler. Bu kadının karşısında, bu rüzgârı yiyen kimdi, bilmiyordum. Yanıyordu. Bendim alnım yerde. Ama, keşke o çocuk ben olsaydım. Burada bu kadının fırlattığı bir taş olmasaydım, yanan otların arasında çırpınan…
Bülent Ata
1 Yorum