Uzak (İkinci Bölüm)

 

Mahfuz dönüp aynı yöne baktı. Adamı görünce adeta şok geçirmişti.  Mustafa Cemal yerinden hışımla kalkıp adama doğru koştu ve öyle bir yumruk attı ki, adam olduğu yere yığılıverdi.  Mahfuz, Mustafa Cemal’i tutup adamdan uzaklaştırdı.  Adamın burnu kırılmış olacaktı ki, kanlar içinde yerde acıyla kıvranıyordu.  Mustafa Cemal karanlığın sessizliğini yırtan bir sesle adama küfürler yağdırıyordu. “ Sen haysiyetsiz, şerefsizin tekisin. Annem senin yüzünden öldü. Sen elin kadınlarıyla fink atarken o kadın, seni beklediği pencerenin önünde kaç gece ağlayıp durdu. Sonunda da dayanamayıp öldü. Şimdi de kalkmış peşimden gelmişsin. Benim senin gibi bir babam yok. Senden nefret ediyorum.” 

Mahfuz, Mustafa Cemal’i kolundan tutup zor bela oradan uzaklaştırdı.  Bir süre yürüdükten sonra caddeye çıktılar ve bir minibüse binip arka koltuğa oturdular.  Mustafa Cemal hâlâ sinirden titriyor bir yandan da küfür ediyordu. Mahfuz olayın şaşkınlığını üstünden atmaya çalışıyordu.  “Mustafa Cemal’in babası kendilerini nasıl bulmuştu? Bu bir tesadüf müydü yoksa?” Biraz sonra evlerinin olduğu sokağın önünde minibüsten indiler. Mustafa Cemal ölüm sessizliğini andıran bir durgunluğa bürünmüştü. Eve girdiler.  Mustafa Cemal salondaki minderlerden birine adeta yığılıp başı ellerinin arasında ağlamaya başladığında Mahfuz odasına yollanmıştı.

Mahfuz tam bir okuma hastasıydı. Masasının üstünde duran kitaplara uzun uzun baktı. Sonra neden masanın üstünde duran defteri açtı. Bir sigara yakıp kalemini eline aldı ve yazmaya başladı. “ Bugün bir kez daha anladım ki,  insan acıdan kaçtıkça,  acı insanın muskası olup peşine takılır.  Dünyaya gelişinin bedelidir acı çekmek.  Çünkü dünyaya gelmek zaten başlı başına bir acıdır.  Allah’tan kopup,  bütün bir ömrünü Allah’ı arayarak geçirmek için gelir insan dünyaya. Kaybedilen ne kadar derinse acılar da insanı o kadar derinden yaralar. Allah, kendisinden koparılmayı ve insanın tekrar kendisini bulmasını tek sebebe bağlamıştır; Acı. Buna tahammül edenler hem kovuluşlarının bedelini öderler, hem de kayıp hazinelerine tekrar ulaşırlar. Ama buna isyan edenler ise acılarına acı eklemekten başka bir şey yapmış olmazlar.  O halde Allah, acıda gizlidir…” Kalemi defterin üzerine bırakıp yatağı uzandı. Ve ancak sabah ezanının uykusunda büyük bir gedik açmasıyla gözlerini açtı.

Odanın kapısını gecenin yorgunluğuyla açıp odadan çıktı.  Mustafa Cemal oturduğu minderin üstünde yarı büklüm uykuya dalmıştı. Bir süre Mustafa Cemal’e baktı sonra abdest alıp tekrar salona döndü. Mustafa Cemal’in omzuna dokunup; “Namaz vakti.”  diye uyandırdı. Zaten yattığı yer rahat olmayan Mustafa Cemal uyanıp abdest aldı. Namazı kıldıktan sonra Mahfuz, salondaki duvarda asılı duran Kuran’ı alıp oturdu. Ve kısık bir sesle okumaya başladı. Mustafa Cemal de oturmuş öylece Mahfuz’u dinliyordu. Gerçi küçükken beraber caminin Kuran kursuna yazılmışlardı; ama Mustafa Cemal kursu sürekli astığı için Kuran okumayı öğrenememişti. Mahfuz bir âyeti okuduktan sonra Mustafa Cemal’e bakıp tebessüm etti. Bu âyeti küçüklüklerinde ne zaman başları dara düşse okurlardı. “Ey Habibim! Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.
Sonra Mustafa Cemal’e dönerek; “Ben ekmek almaya gidiyorum, sen de çay yap.” deyip çıktı evden. Mustafa Cemal çayı ocağa koyup sofrayı hazırladı. Sofrayı hazırlaması pek uzun sürmemişti; çünkü sofra zeytin ve peynirden ibaretti. Mahfuz ara ara Mustafa Cemal’e takılır; “Peygamber sofrası kurmuşsun yine.” deyip gülüşürlerdi.   Mahfuz ekmekleri alıp gelmiş, sofrayı görünce yine aynı espriyi yapmış; ama bu sefer Mustafa Cemal’den fena bir cevap almıştı. “Oğlum, peygamber tek çeşit yemek yerdi, o da bulursa. Firavun sofrasındasın da farkında değilsin.” Mahfuz gülerek; “Vay be;  hem âşık hem müftü.” dedi. Kahvaltı yapıp sofrayı topladılar. Mustafa Cemal Mahfuz’a dönüp; “Akşama yemeği yapıp, bulaşıkları da sen yıkayacaksın ona göre, Kaytarmak yok.”  Ve sonra evden çıkıp minibüse binmek için caddeye geldiler. Mustafa Cemal günün ilk sigarasını içmenin keyfini çıkarırken, Mahfuz, birden Mustafa Cemal’e “ Hişt deli âşık, bak seninki geliyor.” dedi. Mustafa Cemal’in suratı kıpkırmızı kesilmişti.  Kız gelip,  birkaç adım ötede minibüs beklemeye başladı.  Mustafa Cemal sık sık kıza bakıyordu. Kız bunu fark etmiş olacak ki birkaç adım geriye doğru çekildi. Bir süre sonra minibüs geldi. Minibüse bindiklerinde Mustafa Cemal şoföre; “ Para uzatıp, üç Kadıköy alır mısınız” dedi. Mahfuz adeta şok olmuş kala kalmıştı. Kız sinirli bir yüz ifadesiyle Mustafa Cemal’a döndü…

Devam edecek…

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir