

Ellerini uzatıyorsun, bu ne diyorum, tükenmez kalem.
Kalkmanın hiç sırası değil Cavidan, ormanı içime çekiyorum. Bırak o kalemi, evraklar kalsın, bugün işe gitmek istemiyorum. Çay dolduruyorum, içiyoruz. Gökyüzüne bakıyoruz, yağmur yağacak birazdan. Koşuyorsun, koşuyorum. Yağmur yağıyor, ormanda ahşap bir eve akıyoruz. İçerde soba yanıyor, kenarına çömelip gülüşüyoruz, benim ıslak saçlarımı düzeltiyorsun, kıvırcık saçlarım birden düz oluyor. Şaşıyorum, ilahi Cavidan, sen hep saçlarımı düzelt emi!
Ellerini uzatıyorsun, bu ne diyorum, araba anahtarı.
Gitmenin hiç sırası değil Cavidan, ne güzel vakit geçiriyoruz. Kaldır o anahtarı, gidersek ayrılırız biliyorum. Ayrılırsak yine hasta olacağım biliyorum. Oradan baltayı ver, gidip odun keseceğim, ateş küçüldü. Akşama ateşte yemek pişiririz. Başımı çeviriyorum, ilahi Cavidan, bir daha bahsetme gitmekten.
Ellerini uzatıyorsun, bu ne diyorum, bir bardak su.
Yüzüme döküyorsun, uyanıyorum. Uykum geliyor Cavidan şimdi hiç sırası değil. Ne Cavidan’ı be, diyor başıma dikilen adam. Mezarlıkla uyumak yasak. Önüme bakıyorum, başında çiçeklerle sen, toprak kokmuşsun. Sürünme diyorum bu kokuyu bir daha, o kadar güzel parfüm varken bana ölümü hatırlatma. Adam tutup kollarımdan beni çekiyor, son gözlerle bakıyorum sana.
Biri dürtüyor beni, ne var diyorum. Narkolepsi. Ellerini uzatıyor, bir bardak su ve ilaç. Hayır, Cavidan’ın elleri değil bunlar. Çek diyorum çek gözlerimin önünden. Uyanmanın hiç sırası değil, Cavidan’ı görmeliyim. Başımı yastığa geri bırakıyorum, ilahi Cavidan, uzat ellerini, kaçalım.
Zehra Eser
14 Yorum