“İçinde köpek ve suret bulunan eve melekler
girmez.”
(Hadis-i Şerif)
Peşimdeler. Ellerimde kan. Beynim uyuşuyor. Nefes nefeseyim. Doğru düzgün nefes alamıyorum. Kesik kesik alınan nefesler, derin derin alınan nefesler, kesik-derin alınan nefesler… Başım dönüyor. Saçmaladığımın farkına varıyorum. Ama kendimi toparlayacak otokontrole sahip değilim. Hayatımda hiç koşmadığım kadar hızlı koşuyorum. Gözlerim kocaman. Gözlerim yuvalarından fırlayıp kendi başlarına koşacaklar. Gördüğüm en uzak noktaya hemen ulaşmak istiyorum. Gözlerimin gördüğü ve koşmak istediği kadar hızlı koşamıyorum. Bacaklarım beynimin verdiği emirleri uygulamakta zorlanıyor. Koşabildiği kadar hızlı koşan bacaklarımın taşıdığı, korkudan tir tir titreyen bedenimin üstüne yerleştirilmiş, ne yapacağını hâlâ kestiremeyen beynime sıçrayan kan miktarındaki aşırı oksijen başımı döndürüyor. Tahminen birkaç kere tökezliyorum. Betona saplanmış ve saplandığı yerden, hurdacıya satılmak üzere kesilmiş, çalınmış bir tabelanın bir karışlık parçasına takılıp düşüyorum. Sokağın köşesine saplanmış bir “DUR” tabelasıydı galiba. Kesmeselerdi görür dururdum. Görmeyip tabelaya da çarpabilirdim. İki ihtimal de diğer ihtimaller ormanının içinde kaldı. O ormana hiç balta girmedi. Bir baltanın ucunda keskin demir parçasının üzerindeki hayatı yaşıyorum. Ağaçlardan çok uzakta. Tabelayı görmedim. Göremedim. Tahminen birkaç kez tökezledim. Bir kere düştüm. Düşüşümü gördüm. Yükseldim ilkin. Çok net hatırlıyorum bu kısmı. Beni kaçmaya iten korku ile düşme korkusu içimde çarpışınca ortada bir anlığına korku kalmadı. Korkudan işlevini doğru düzgün yerine getiremeyen gözlerim ve beynim normal hayatlarına geri döndüler. Çok net hatırlıyorum. Bir kere düştüm. Ayağım demire çarptı. Yükseldim. Düşeceğimi anlayınca havada bir yerlere tutunmaya çalıştım. İlkin dizlerim üzerine düşerim diye umdum. Daha az canım yanardı. Ama olmadı. Yükselişte düşeceğinizi bildiğiniz halde düşüşü kabullenemiyorsunuz, zemine yaklaştıkça betonla baş başa kalıyorsunuz. Kurtulma çabası bir yerden sonra kendini imha ediyor.
Kurtulma çabası……..
İMHA EDİLDİ!
Göğsüm ve ellerim üzerine düştüm. Sürüklendim. Çenemi çarptım. Avuçlarımın derisi yüzüldü. Çenem şişti. Gömleğim yırtıldı. Ellerimde kan. Düşme korkusu ortadan kalkınca beni kaçmaya iten korku ile baş başa kalan zihnim uyuşuk haline geri döndü. Yavaş yavaş doğruldum. Bir utanma duygusu kapladı içimi. Düşmeyi kendime yakıştıramıyordum. Etrafıma bakındım. Kaç kişinin önünde düştüm? Bu rezilliği kaç kişi gördü? Kaç kişi üzüldü? Kaç kişi güldü? Yardıma gelmeyin, daha çok utanırım. Ben hallederim, lütfen! LÜTFEN! Kimsenin yardımına ihtiyacım yok. Ellerimde kan. Üstüm başım toz. Ellerimle üstümdeki tozları silkeledim. Bu bahane ile vurdum kendime. Vurdum, vurdum, vurdum. Ellerimde kan. Her yerimde kan. Her yerim kan ve ben yırtılan elbiseme daha çok üzülüyorum. Düştüğüm yerden uzaklaşmalıyım. Unutmalıyım bunu. Hemen bir ara sokağa sapıyorum. Daha hızlı koşuyorum ve yarım yamalak çalışan zihnimde tekrar tekrar yaşanan her şeyi silmeye çalışıyorum. Tüm sokaklar birbirinin aynısı. Her umudum birbirinin aynısı, her hayalim ve her hayal kırıklığım. Koşmalıyım. Hayal kurmanın ve onları tek tek kırmanın zamanı değil. Bir gerçeğin tam ortasındayım. Emin miyim? Bir gerçek her zaman tam ortada mıdır? Koş! Hayalin ortasında kalmış ve bu hayali bir gerçekliğin ortası kabul etmiş olabilir miyim? Koş! Ellerimde kan. Ne zaman kesildi ellerim? Kesildi mi ellerim? Düştüğümde kesildi. Ondan önce de kesikti. Bir kere düştüm ben çok net hatırlıyorum.
KOŞ!
Önümde durmuyorlardı. Hiç önümde görmedim. Önümde olsalardı yumruklardım. Tekmelerdim. Önümde değildi içimdeydi hepsi. İnsan bir ses duyar, arar sesin geldiği yeri, hemen kaçmaz. Ben hemen kaçmadım. Aradım ilkin. Önümde olsalardı görürdüm. Değillerdi. Sağımda, solumda, arkamda… Değillerdi. Köpekler. Hırlıyordu hepsi. Taş atabilirdim, görseydim. Göremedim. Tabelayı da göremedim. Tabela kesik değildi. Ben durmadım. Tabela yerindeydi. Gördüm. Durmadım. Durmayınca düştüm. Ben hiç koşmadım. Hiç düşmedim. Hep yerdeydim. Göğsüm soğuk betonun üzerinde uzun süredir. Göğsümde bir soğukluk. Ellerimde kan. Kalkabilirim belki. Zihnim bulanık. Bir köpeğin salyası akıyor betona.
Benim ağzımdan.
Ömer Can Coşkun
Resim: Masao Yamamoto