Kerim Kolat’tan yeni bir hikâye… Paradoks hayatlar…
***
Göğsünde henüz kaybolmamış bir secdenin hazzıyla yerinden doğruldu. Seccadeyi, içindeki tarifsiz hafiflikle toplayıp çekmeceye yerleştirdi. Hâlâ kımıldayan dudaklarıyla dualar ederek cübbesini çıkardı. Bunu, sedef kaplamalı dolaba itinayla astı. Serçe parmağında parıldayan yeşil taşlı yüzüğü çıkarıp kristal tabağın içine bıraktı. Önündeki devasa masada duran tespihi avuçları arasına alıp ovaladı. Sonra yüzüne götürüp derin derin kokladı. Ve odanın bir köşesindeki paha biçilmez koleksiyondaki diğer tespihlerin arasına iliştirdi. Gergedan boynuzu, fildişi ve kemikten işlenmiş diğerlerinin yanında; bu, ağaçtan kırılma, mütevazı olanı seçilemez olmuştu. Koltuğuna gelişigüzel fırlattığı kravatı taktı. Ceketini giydi. Yakalarından tutup düzeltti. Avrupa üretimi saati sol bileğine geçirdi. Shalini markalı parfümü elbisesinin üzerine boca etti. Birazını da odaya…
Düğmeye dokunup sekreteri çağırdı.
Birkaç saniye sonra; uzun boylu, saçları itinayla taranıp jölelenmiş bir delikanlı ellerini önünde birleştirmiş olduğu halde kapıda belirdi.
“Buyurun efendim, beni emrettiniz?”
“Öğle yemeği yemeyeceğim. Bana bir sütlü neskafe söyleyin. Toplantı için gerekli arkadaşlar on dakika sonra burada olsun.” diyerek pencereden kalabalık caddeyi izlemeye koyuldu.
Kahvesi geldikten sonra piposunu yakıp durakta bekleyenleri dumana boğdu. Camın yansımasında, tütünün dumanıyla egzoz dumanı birbirine karışıyordu. Şiirlik bir manzara vardı karşısında. “Bir de şu pipoya alışmış olsam ne iyi olurdu” diye düşündü. Gözü tabakasındaki sarma Çelikhan tütününe gitti.
“Zamanı var akşama ne kaldı ki” dedi kendi kendine.
Kapı vuruldu. “Giriniz” talimatıyla dokuz on kişilik bir grup içeri girdi. Kadınlı erkekli, ellerinde klasör klasör evrak bulunan müdürler ip misali hizaya geçti. Sol eli cebinde ağzında piposu olduğu halde; “Oturabilirsiniz” diyerek toplantı masasına yöneldi. Herkes alelacele yerleşmeye koyuldu.
Öncelikle, şirketin genel müdür yardımcıları bir sunum yaparak geçen yılı değerlendirdi. Sonrasında diğer amirler de bazı bilgilendirmelerde bulundu. Finans, insan kaynakları, bütçe ve halka ilişkiler derken vakit uzadı da uzadı.
Anlatılanları gözlerini kısarak dikkatle, dinledi. Ara ara piposunu harlandırıp bıraktı. Her sunumun sonunda “Şöyle yapılsın, böyle olabilir” diyerek görüş belirtti.
Gerekli tavsiye kararlarının da alınmasından sonra toplantıya son verdi. Herkes geldiği gibi dağıldı.
Yerinden kalkıp camı açtı. İçli bir nefes aldı. Pipoyu temizleyip masaya bıraktı. Kravatını boynundan sıyırıp aldı. Soluk gözleri parladı sonra. Dudaklarındaki tebessüm, tüm çehresini aydınlattı. Telefona uzanıp bir numara çevirdi. Karşıdan gelen sesle şimşek gibi konuştu.
“Akşama çay var mı?”
Karşıdaki ses; “Var usta olmaz mı?”
“Peki, o halde. Tütünümü alıp geliyorum ağabey.”
“Gel kardeşim gel. Tespihini de unutma.”