İstek Kavun ve Koltuk

Hayattan öyle çok fazla istediğim şey yok aslında. Son model bir arabanın hayalini kurmamam gerektiğini her sabah bindiğim otobüs, lüks bir evin hayalini kurmamam gerektiğini de duvarları dökülen evim dalga geçercesine söylüyor. Birazcık huzur, azıcık aş filan onlara da girmiyorum. Dedim ya hayattan öyle çok fazla istediğim şey yok.

Peki ya istemediklerim? Bunu hiç düşünmedim. Sıradan insanlar gibi hep ne istediğimin peşinden koştum. Oysa ne istemediğimi düşünmüş olsaydım, ne istediğim konusunda yaşamış olduğum huzursuzluğun girdabında muhtemelen çırpınmazdım.

Tüm bu düşünceler -ki buna saçma ya da kesinlikle düşünülmesi gereken şeyler diyebiliriz- mutfak balkonumda bulunan yarım asırdan fazla yaşamış, “Beni bir sal artık da öleyim. Bak, ben ne istediğimi biliyorum! Yeter be adam!” diye bağıran, müsait bir zamanda işlevini sonlandırmak isteyen koltuğumda aklıma düşmüştü.

Aklım ve ruhum arasındaki savaşın en şiddetli çarpışmalara sahne olduğu anın içindeydim ki telefonum çaldı. Arayan Haşmet’ti.

– Efendim Haşmet?

– Abi bir şey ister misin? Eve geliyorum?

– Neredesin ki?

– Marketteyim. Yiğidim Market.

Bir araba galerisinden arasaydı ya da ederinin çok üstüne ev satan bir emlakçıdan aramış olsaydı ona istediğim bir şey olmadığını söylerdim. Ama Haşmet, eski kasiyeri yavaş olmakla suçlayan müşterilerin şikâyetine dayanamayan ve yerine yeni kasiyer alan Belkıs Abla’nın marketindeydi.

Aslında ne isteyip istemediğim konusundaki çarpışmam burada yerini sükûnete bırakmıştı. Haşmet’ten neyi isteyip neyi istemediğimi gayet iyi biliyordum. Ama konu Haşmet değildi.

– Haşmet aslında pek iştahım yok ama güzelinden bir kavun alsan fena olmaz.

– Tamam abi, başka?

– Başkası yok, sen gel yeter.

En son hayattan ne istediğimi sorguladığımda Kuzey Buz Denizi’nde araştırma yapan uluslararası bir geminin kamarasındaydım. Şimdiyse evimin balkonunda. Zaman ve mekânın aslında pek bir farkı yok böyle şeyleri düşünmek için. O zamanlar buz dağlarına bakıp “Ulan bunlar erirse halimiz ne olur, sular altında kalırız mıyız ki?” diye sorarken, şimdiyse yeni aldığı perdeyi takmakla uğraşan karşı komşumun “Dengesini yitirip aşağı düşse hali ne olur, sakat kalır mı ki acaba?” diye soruyorum.

Böyle dertli dakikalar içinde pedal atarken kapı çaldı. Gelenin kim olduğunu biliyordum ama sanki bilmiyormuş da ilk kez karşılacakmışım gibi heyecana kapılıp, “Kim o?” diye seslendim. “Benim abi, Haşmet. Bilmiyor musun sanki geleceğimi?”

– Gel kardeşim.

Haşmet akıllı çocuk. Bana bu saatlerde ondan başka kimsenin gelmeyeceğini bilir. Ama ben onun kadar akıllı değilim. Bu saatlerde ondan başka birinin gelme ihtimalini düşünecek kadar hayalperestim. Sınırı olmayan hayallerim mevcut. Bir o kadar da tutkularım var. Herkesin böyle şeyleri vardır.

Bizi birbirimizden ayıran şey tutkularımızı ve hayallerimizi gerçekleştirip gerçekleştiremediğimiz oluyor nedense. Yani böyle diyorlar. Bunu başarabilenlere güçlü, başaramayanlara da güçsüz diyorlar.

– Aldın mı kavunu?

– Aldım abi. Valla çok güzel kokuyor. Kesip yiyelim mi hemen?

– Tezgâha koy sen, ben hallederim.

10 dakikalık bir uğraş sonucunda kavunu yayvan tabağa yerleştirip balkondaki masaya koydum. Koltuğuma oturdum. Perde takılmıştı.

– Sence buzullar erirse ne olur?

– Erimiyor abi yalan o işler.

– Nasıl bu kadar eminsin ki? Küresel ısınma var diyorlar.

– Yok abi öyle bir şey, onca buz erir mi allasen?

– Erimez mi?

– Erimez. Sen takılma böyle şeylere, kavuna bak mis kokuyor mis. Kendim seçtim ha, ona göre.

Yaşadığım hayat, konuşmak zorunda olduğum insanlar, bana çoğu zaman marketten getirdiği ıstırabı tabağa servis edip masaya koymaya zorluyor. Ben de onları bir güzel hazırlayıp önüme koyuyorum ve seyre dalıyorum. Koltuğum avazı çıktığı kadar bağırmaya devam ediyor. Karşı komşum perdesini düzeltiyor. Kuzey Buz Denizi’nde neler oluyor bilmiyorum. Tüm bunlar arasında hâlâ hayattan ne istediğimi düşünmeye devam ediyorum ancak bulamıyorum. Hakikatin aranmakla bulunduğuna dair bir şeyler okumuştum ama kendi hakikatimi oluşturan isteklerimin ne olduğunu bulamıyorum. Peki ya Haşmet?

Süleyman Mete

DİĞER YAZILAR

1 Yorum

  • niheavend , 26/08/2018

    Kavunun kelek çıkmasını istemiyorsunuz bence.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir