Herruh

sadik yalsizucanlar

Herruh şair midir gerçekten Mustafa ?

Bilmem…

Nası bilmiyosun abi, sen şairsin.

Şair miyim ?

Evet.

Kuşkun mu var ?

Bilmem.

Abi germe beni, soruma cevap ver.

Hegel diyodu di mi ?

Evet. Herruh sanatçıdır. Kendi acısının taşıyıcısı olarak bizatihi sanatkârdır.

Abi emin değilim.

Nasıl yani?

Yani…Herruh sanatçıdır ama konuşmadığı,  yazmadığı,  çizmediği, söylemediği zaman nasıl emin olacağız sanatçılığından, buna ilişkin kuşkularım var.

Abi her zamanki gibi yine kıvırtıyorsun.

Hah geldi Memedali abi. Abi bizi ne kadar  mahcup ediyorsun.

Eee siz de olmayın o zaman.

Aba piknikteyiz. Memedali abi çift pideli tavuk dönerleri ve ayranları iki tepsiye yüklenmiş getirdi.

Abi çok teşekkür ederiz diyor Mustafa.

Rica ederim efendim.

Bu sabah,  saat sıfırdokuzda Aşti’de buluşmuştuk. Akşama değin üç ziyaret-görüşme yaptık. Ayaklarımız şişmiş. Başlarımız da. Üşüyoruz. Tepemizdeki ısıtıcılar sadece bir yeri ısıtabiliyor. Yapışkan bir soğuk. İstanbul gibi. Fena halde de  acıkmışız. Aba piknik benim fikrimdi. Mustafa, Memedali abiyi de iyice ayarttığımızı düşünüyor.

Haksız da değil.

Aaabi, diyor Mustafa, sen adamın kurallarını yerle bir ettin.

Niye?

Böyle bir yere gelmezdi ki…

Nesi var ki buranın? Tavuk döneri güzel.

Gülüyor.

Güzel de…

Neyse boşver.  Abi Herruh’a dönelim biz.

Dönelim abi. Döner de hakikaten lezizmiş. Evet abi seni dinliyorum.

Abi sorumu hâlâ cevaplamadın.

Evet… Düşünüyorum.

Zaman kazanmaya çalışıyorsun yani.

Öyle de denilebilir.

İşte, buyur abi, tam da bunu kastediyordum.

Neyi?

Şiir, şuurla akrabadır ya.

Evet?

Bulanık bir alan yani. Öyle de olabilir böyle de. Öyle de denilebilir böyle de.

Hımmm

Nefis değil mi abi?

Gerçekten nefismiş.

Memedali abi fena acıkmış. Pidenin arasına tavukdöneri dürmüş, soğan da koymuş, iri lokmaları ayranın yardımıyla götürüyor. Konuşacak hali yok. Bir ara nefesleniyor da cevap veriyor.

Abi benim canım çay istedi?

Mustafa.

Abi ben alayım.

Durun yav, yaptık bir iyilik bari tam yapalım.

Memedali abi.

Derken kara bir diken görünüyor.

Efendim bendeniz filan kurumun başkan yardımcısıyım. Malumunuz bir dergi çıkarıyoruz.

Sizden de bir deneme veya öykü bekleriz.

Bekleyin efenim, daha çok beklersiniz.

Üstadım ben denemiyorum…

Anlamadım?

Deneme yazmıyorum, direk öykü yazıyorum.

Direk öykü?

Evet direk öykü.

Deneme … bir tür malumunuz. O yüzden hazzetmiyorum.

Evet…

Sessizlik.

Tekrar sessizlik.

Hayli sessizlikten sonra kara gölge gitti.

İyi ki de gitti. Zaten bitmişti. İçi de geçmişti. Söyleyecek bir şeyi yoktu. Önceden de bir şey söylememişti. Çoğu böyleydi. Ortalıkta kibirli kibirli dolaşıyorlardı. Geriniyor, şişiniyorlardı. Hepsi böyle değildi. Çok yazanı da vardı. Ama keçiboynuzu. Cilt cilt kitapları deviriyorlardı. Asıp kesiyor, atıp tutuyorlardı. Nefislerinden bir çizgi çekiyor, gerçek budur diyorlardı. Ne gerçekten haberleri vardı ne gerçeğin onlardan. İşte biri daha geliyor.

Hadi abi biz kalkalım. Gerildim ben.

Kalkalım abi.

Memedali abi bizden önce hareketlendi.

Bizim Çarşamba söyleşimiz var. Gidiyorum ben.

Git abi. Sen de git, sen de unut kimler unutmadı ki.

Kimler unutmadı?

Bilmem.

Herruh gibi yani.

Herruh gibi.

Emin olmasak da Herruh sanatçıdır abi.

Mustafa’nın yüzünde yine muzip gülümseme.

Yazması şartıyla.

Yoo, konuşsa da olur.

Olmaz abi. Söz uçar yazı kalır.

Yazı dedin de, sen yazını göndermedin hâlâ. Yarın son gün.

Hallederiz abi.

Yazdın mı yoksa?

Yazmadım ama Herruh’un sanatçı olduğundan eminim.

Yazı kendisini yazar diyorsun.

Evet abi tam olarak öyle diyorum.

O halde ben de Hoca’nın sözlüğünü başlığa alacağım : ‘Dönmeyen döner olur.’

Anlamadım abi.

Abi ben de anlamıyorum aslında.

 

Sadık Yalsızuçanlar

 

(Kaynak: Edebiyat Ortamı, Sayı:31)

 

 

 

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir