Geniş, boş bir mahzen. Karanlık denecek kadar loş bir yer. İçerisi soğuk. Ağır bir nem kokusu var. Uzak köşede, duvarın dibinde bir çocuk beliriyor. Altı-yedi yaşlarında, zayıf, çelimsiz. Çömelmiş, kafası bacaklarının arasında, öylece duruyor. Uysal bir hali var. İçimizdeki bir şeye benziyor bu çocuk. Çok tanıdık, bildik bir şeye; ama bir türlü çıkartamıyoruz. İnsanlığın bir halini anlatıyor fakat yine çıkartamıyoruz.
Mahzenin demir kapısı metalik bir gürültüyle açılıyor. İçeriye iri yarı, göbekli üzerinde üniforma olan bir adam giriyor. Ağır adımlarla çocuğa doğru yürüyor. Elinde bir top var. Yanına gelince, bir süre kafasında öylece dikilip sert sert bakıyor çocuğa. Topu önüne bırakıyor sonra. “Oyna. Üç dakikan var. Bak oyun oynaman gerekliliğini de biliyoruz. Hadi!” Çocuk kafasını kaldırıyor, hiçbir şey demeden öylece gardiyanı süzüyor. Oralı olmuyor gardiyan; arkasını dönüp belindeki copu yoklayarak çıkıyor.
Çocuk, verilen oyuncağıyla baş başa kalıyor. Yaklaşmıyor, dokunmuyor topa. Belki de bakarak eğleniyor, öyle tahmin ediyoruz. Yoksa neden oynamasın değil mi? Ama yine de yerinden bir kalksa, topu eline alsa, evirip çevirip bir baksa ve oynamaya başlasa çocuk gibi; aslına uygun olarak yani. Ama kalkmıyor yerinden. Sadece topa bakıyor. Üç dakika öylece eriyip giderken güzel bir şey oluveriyor. Mahzenin duvarında, tavana yakın bir kısımda bulunan küçük bir pencereden içeriye birden bire güneş ışığı dolmaya başlıyor. Çocuk kafasını çeviriyor pencereye. Işığa bakıyor. Ayağa kalkıyor. Işığın karşısına geçiyor. Gülümsüyor. Kollarını açıyor ışığın karşısında, ışığı sinesine çekmeye çalışıyor. Daha da çok gülümsüyor.
Bu güzel an devam ederken, mahzenin içerisi, koşarak gelen birinin ayak sesleri ile yankılanıyor. Gardiyan bu gelen. Alelacele kapıyı açarak içeriye giriyor. Koşar adımlarla çocuğa doğru ilerliyor. “Piç kurusu!” Çocuğu kolundan tuttuğu gibi kenara fırlatıyor. Çocuk sendeleyerek az önceki köşesinde buluyor kendini. Tekrar aynı pozisyonda çömeliyor. Adam bir çocuğa bakıyor, bir pencereye. “Kıpırdama, geleceğim.”
Çok geçmeden yanında bir adamla geliyor. Ellerinde merdiven, tuğla, çimento ile gelen adam harç yapmaya başlıyor. Suyu katıyor çimentonun üzerine, karıştırıyor. O karıştırırken gardiyan göz ucuyla çocuğa bakıyor. Çocuk hâlâ kendi halinde. Çimento karıldıktan sonra merdiveni dayıyor adam duvara. Pencerenin olduğu yere tırmanıyor. Gardiyandan tuğla istiyor, gardiyan tuğlayı uzatıyor. Adam pencereyi kapamaya başlıyor. Pencere tuğlayla kaplandıkça mahzen kararmaya başlıyor. Mahzen karardıkça gardiyanın neşesi artıyor. Pencere tamamen kapanıyor sonunda. Gardiyan ve adam mahzenden yan yana çıkıp gidiyor. Kapıyı bu sefer çok daha sert kapatıyor. İçeriden çocuğun patlattığı tiz bir çığlık duyuluyor. Çocuk cinnet geçiriyor.
Edebifikir
2 Yorum