Bil(me!)ce

Çat!!!

Burada.

Çat!!!

Orda.

Çat!!!

Kapı arkasında?

Süpürge. Bilmece. Kimse bilmese. Sorusunu sormasa. Cevabı düşünmesek. Cevabı bulmasak. İlk soranı, ilk düşüneni, ilk bulanı bulsak bir temiz dövsek. Abartma! Abartmıyorum. Ben böyle değildim. Ben bu süpürge lafına ayar olmazdım. Kim ayarladı beni süpürge lafına? Kapı arkasında dursa ne, gözümün önünde dursa ne? Şimdi görmek istemiyorum. Sürtmeyin şunu yere! Fısssttt!!! Fısssttt!!! Bırakın, toz içinde kalsın her yer. Yüzünü görmek istemiyorum. Yok, yanlış anladın beni. Senin yüzünü görmek istiyorum tabiî ki. Kızımsın benim. Sarı saçlı küçük kızım. Küçüksün işte! Abartma! Abartmıyorum. Misafirler gelecek. Evet. Tamam. Biliyorum. Yüz defa söylediniz. Evin süpürülmesi gerek. “Temizlik imandandır.” Biliyorum. Annen de söyler durur. Ama baba sözü dinlemek diye de bir şey var. Süpürme. Bak, yere her sürttüğünde dalları da kırılıyor. Temizlemek yerine kirletiyor. Ha toz kalmış yerde ha çalı süpürgesinin dalları. Süpürme. Kulağımı tırmalıyor sesi. Tamam. Anlıyorum. Ama süpürmesek ne olur? Bırakın çat çut bir yerlerde olan sesine ayar olduğum o şeyi kapı arkasında kalsın. Örtün üstüne kapıyı da. Kilitleyin görünmesin kimseye. Ya da sadece bana görünmesin yeter. Abartma. Abartmıyorum.

Bak! Kim bilir kaçıncı süpürge eve aldığım. Her biri bütün kirini pisliğini bırakıp gitti. Temizliyoruz ayağına. Gözümüzü boyadılar. Hiç ikiletmedim anneni. Gittim. Yenisini aldım. Her seferinde. Sarı sarı parlak parlak. Saçlarının sarısı gibi. Böyle benzetme mi olur! Mahallenin kadınları öyle severlerdi seni. Altın saçlı desenize şu kıza. Çok kızmıştım. Nazar değermiş öyle denmezmiş. Bebekleri çirkin diyerek severler ya nazar değmesin diye seni o niyetle seviyorlarmış. Gerçi saçların da dağınıktı senin. Toplasak da dağılıyordu. Çalı süpürgesine mi benzetmek lâzım yani şimdi! Bırakın Allah aşkına! Herkes elindeki süpürgeyi bıraksın şimdi. Tüm mahalle tüm şehir. Herkes kendi mahallesinde kullandığı süpürgeyi çöpe atsa ben rahatlayacağım. Abartma. Abartmıyorum. Taktın ama. Takmadım. Sıra sıra dükkân duvarlarına takılmış olanlardan her seferinde en dayanıklısından -sanki anlıyormuşum gibi- gittim aldım eve getirdim. Aldığım tüm süpürgeler bir çalı süpürgesinin dayanabildiği kadar dayandı. Altın sarısı rengi karaya çaldı. Kırmızı ipleri döküldü. Boylu boslu süpürge dalları kırıla kırıla kısacık kaldı. Sonra bir köşeye sonra çöpe. Hep başa dönüyoruz.

Çat!!!

Burada.

Çat!!!

Kapı arkasında…

Yok, o kadar başa değil.

İnatlaşma benimle kızım. Gerçi kime diyorum! İnatçı bir yapın var senin. Dediğini yapacaksın yani. Çat!!! Birazdan burada olacak değil mi? Keşke bu kadar inatçı olmasan. Bu “keşke”ler de yerdeki tozlar gibidir. Yerde toz falan yok. Misal veriyorum. Mecaz işte. Temizlemek istersin, süpürmeye çalışırsın. Bir süreliğine her yer temiz görünür. Sonra ortalık durulur. Bir bakarsın her şey eskisi gibi. Üstüne üstlük yorulmuşsundur. Yorulma yani. Boşuna. Unutmak da bir süpürme biçimidir. Unutalım tüm tozları. Yerde toz falan yok yahu! Misal veriyorum. Mecaz işte. Yakışmıyor. Eline. Anladım. Geç oldu. Misafirler, diyorsun. Gelecekler. Gelecekler de ben… Anladım da. Geç anladım. Biliyorum. Neyi zamanında idrak ettim ki? Her şey bittikten sonra, yaşandıktan sonra. Bak bu süpürge de aynı çat!!!! Her şey yaşandıktan sonra çıkıyor ortaya. Bir şimşek çakıyor. Kafamda. Kafam allak bullak oluyor. Bir şeyler… Zihnimde geziniyor. Sonra bu elindeki süpürgenin aynısı çat!!! Zihnimin arka odalarından, arka kapılarından birinden çıkıyor. Abartma. Abartmıyorum. Tüh, dedirtiyor bana. Sonra ben, “sonra”cıyım işte. Sonra’nın sonra’sı ise “eyvah”. Bak bu dört kelime babanı tarif eder: Tüh, keşke, sonra, eyvah. İçim de toz içinde kızım. Belli etmeyeyim diyordum sana. Yoksa çat!!! Gelir bulursun beni elinde süpürge. Abartma! Abartmıyorum.

Bu süpürgeyi ne zaman eline aldığını hatırlamıyorum. Ama ne zaman eline alsan yerdeki tozları süpürdüğünü sandın. Zaman zaman dökülen siyah saçlarımı, sakallarımı süpürdün. Sonra o saçlar sakallar beyazladı ve dökülmeye devam etti. Onları da süpürdün. Boylu boslu iken gittikçe küçüldüm. Beyaz tenim karaya çaldı. Döküldüm. Dallarım kırıldı. Tek tek topladın. Azar azar beni süpürdün. Zamanım geçti elindeki süpürge üzerinden. Tik-tak değil fısstt!!! fısstt! Engel olamadım. Evet, misafirler gelecek. Az kaldı. Anladım.

Keşke, biraz daha vaktim… diyeceğimi biliyorsun.

Tüh!!! diyeceğim.

Eyvah!!! edeceğim.

Sonra…

Çat!!!!

Ömer Can Coşkun

DİĞER YAZILAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir