Âlem-i Kozmetik

Geçen gün çarşıdan dönerken otobüste annemden yaşlıca bir teyze bilmiş bir eda ile dedi ki “Kızım sen hiç kendine bakmıyor musun? Bu ne çirkinlik?”  Apışıp kaldım. “Ne diyorsun sen teyze?” dememe kalmadan devam etti “İnsan bir güzellik merkezine gider, şöyle baştan aşağı kendini bir bakıma aldırır. Bu ne böyle pejmürde pejmürde!” Ben de “Teyzeciğim, bütçem müsaade etmez güzellik merkezine. Hem oralarda ne işim var? Gereksiz görüyorum.” dedim. Teyze küçümseyici bir bakış ile bütün ruhumu ve bedenimi ezip, akabinde “Hiç olmazsa şu yeni açılan güzellik mağazası var ya, kişisel bakım marketi midir nedir oraya gidiversen ya! Şöyle kremler falan alsan, biraz alışveriş yapsan!” deyiverdi. Ben tam savunmaya geçiyordum ki bizim durağa geldiğimizi fark ettim.

Eve geldiğimde annem hortlak görmüş gibi “Ne oldu kızım?” diye sordu. Artık yüzüm teyzenin dediklerinden sonra nasıl bir hal almışsa, kadıncağız şoka uğradı. “Bir şey yok anne!” dedim. Annem iyice işkillenerek “Ne demek bir şey yok! Bu yüzünün hali ne?” diye ısrarla sormaya devam edince bende ipler koptu. Bir patlayıverdim, her yer darmaduman oldu, ortalığı kasıp kavurdum “O kadar mı çirkinim? Nedir yaaaa?”  Bu haykırışla kendimi yüzükoyun yatağıma atmam bir oldu. Kapıyı da kilitlediğim için annem içeri giremedi.

Hıçkırık üstüne hıçkırık derken, sakinleşince salim kafayla düşünmeye başladım. O teyze de nereden çıkmıştı? Bana niye öyle şeyler söylemişti? Sinirlerimi tepeme çıkardığı yetmemiş gibi cevap vermeme de müsaade etmemişti.  Hıçkırıklarım tamamen dindiğinde adeta savaş meydanından yenik ama gururlu tavırla ayrılan bir asker edasıyla yerimden kalktım. Ağır ağır duvara yüzümü döndüm ve ürkek bir cesaretle duvarda asılan aynaya baktım. Evet, bunu yaptım. Yaptığıma inanamasam da yaptım. Ve kendime o meşum soruyu sordum: “Ben gerçekten çirkin miyim?”

“Ayna ayna söyle bana var mı benden çirkini bu dünyada!”

İlk etapta çirkin denilebilecek bir şey fark etmedim.  Biraz dikkatli incelemeye başladım yüzümü. Hayret! Kendime daha önce hiç bu şekilde bakmamıştım. Gözlerim gayet geometrik bir şekilde yüzüme yerleştirilmiş, burnum ve ağzım da aynı oranda gözlerimin altına iliştirilmişti. Kaş ve kirpik denen şeyler olmadan yüzümü hayal etmeye çalıştım. Sanki yüzümde bir şeyler biraz eksik kalıyordu. Sırıttım ve dişlerimi analiz ettim. Diş macunu kutularındaki diş resimleri kadar beyaz ve parlak durmuyorlardı ama fena da değillerdi. Tam “Yaa, teyzenin gözleri bozuk galiba, benim yüzümde anormal bir şey yok” düşüncesi ile oh çekip gülümsüyordum ki korkunç bir ses kulağımın dibinde peyda oldu: “Vaaar! Senden çirkinleri de var! Ancak herkes kendi çirkinliğinden sorumludur. Sen de kendi çirkinliğinden sorumlusun. Derhal güzelleşme ve değişim operasyonuna başlıyorsun.”

Aman Ya Rabbi! O da ne? Ayna benimle konuşmaya mı başlamıştı, yoksa hayal mi görüyordum? Hani o masaldaki ayna konuşurdu ya lâkin o sadece bir masaldı! Benimkine ne oldu da dile geldi. Hafazanallah!

Demek çirkinliğimden sorumluyum. Neymiş bu çirkinliğimin sebebi? Güzelleşmek için ne yapmalıyım sayın aynalar kraliçesi?” diye sormamla cevap anında geldi.

Çok basit! Talimatlarımı uygularsan dünyanın en güzel kızı sen olacaksın.”

Bu arada ben aynaya şaşkın şaşkın bakarken aynanın alt kısmında çıkartma gibi bir şeyler fark ettim. Ne ki diye merakla elimi üstünde gezdirince karşıma telefon menüsü gibi bir şey çıkmasın mı? Meğerse bu ayna dokunmatik bir ayna imiş. Uygulamalarım logosuna bastım daha doğrusu dokundum. Karşıma kişisel bakım ve güzellik eğitimi programı çıktı. Az önceki ürkekliğim yerini müthiş bir meraka bıraktı. Sahi ben de kataloglardaki o kusursuz güzellerden mi olacaktım? Ne kadar mes’udum bilemezsiniz. Çirkinlik nasıl bir duygu anlayamazsınız.

İlk adım için düğmeye bastım. İlk adım alışveriş idi. Çünkü malzemeler olmadan operasyon yapılamazdı değil mi? Kendimi doktoruna teslim etmiş hasta gibi hissetmeye başlamıştım. Derhal ana malzemelerin listesini çıkardım. Detaylara mağazada karar verecektim. O bilmiş teyzenin bahsettiği mağazayı geçen gün caddeden geçerken görmüştüm. Sevinçle odadan çıkıp hole koşarken gerçekler şak diye yüzüme çarpıverdi. Ben mağazaya gidiyordum da hangi parayla? Üstelik kozmetik ürünleri bildiğim kadarıyla lükse girdiği için pek de ucuz şeyler sayılmazlardı. O anda suya düşen hayallerimin güzel kızların yaşadığı ülkeye doğru yol alışını seyrettim. “Adaletin bu mu dünya” şarkısı zihnime üşüşüverdi. Arabeske bağladım. Odama dönerken ilginç bir şekilde annemin son ses açtığı TV’deki haberler kulağıma çarptı. Altın fiyatları yükselişte diyordu. Aaaa! Tabiî ya, ben bunu nasıl akıl edememiştim. Annemin zor günlerimiz için sakladığı çeyreklerden pekâlâ bozdurabilirdim.  Bir koşu soluğu annemin yanında aldım. Vahim durumumu ve altınlara olan acil ihtiyacımı bir çırpıda anneme anlatıverdim. Kadıncağız benden beter üzüntüye gark oldu. “Ah benim çileli yavrum! Senin böyle büyük bir derdin vardı da bana niye söylemedin?” Anne ben de bu kadar dertli olduğumun farkında değildim. Allah o teyzeden razı olsun. Bana asli vazifelerimi hatırlattı.” dedim. Ana kız sarmaş dolaş biraz ağlaştık. Sonra hemen altınlar aklıma geldi. Annem benden daha heyecanlı süratle sakladığı yerden altınları çıkarıp önüme döktü. “Al yavrucuğum, hangi kozmetik ürünlerine ne kadar ihtiyacın varsa rahat rahat harca ve güzelleşme operasyonunu bir an önce gerçekleştir!” Emredersin komutanım şeyy yani anneciğim” dedim elimle asker selamı vererek. İstikamet kuyumcu!

Kuyumcuda aynı ben gibi çeyrek altınlarını bozdurmaya gelen bir ordu genç kız görünce üstelik muhabbetlerinden benim gibi kozmetiğe yatırım için burada olduklarını öğrenince sesimi en yüksek dozajda acıklı tona ayarlayıp, yalvarırcasına “Arkadaşlar annem çok hasta! Acil ameliyat olması gerekiyor. Hastane de acil para istiyor. Şu altınları bozdurmam lazım. Lütfen bana kendi sıranızı verir misiniz?” dedim. Herkes acır bakışlarla “Tabiî, tabiî kardeş buyur, bizim işimiz de acele ama seninki ölüm kalım meselesi.” dediler ve sağ olsunlar bana yol verdiler.  Hedefe giden her yol mubahtır. Yani hayatımın değişimi için böyle küçük bir yalan söylemişim çok mu? Tövbe eder, sadaka verir, kendimi Rabbime affettiririm!

Nihayet Alice Harikalar Diyarı’nın küçük bir versiyonu olan o mağazanın önündeydim. Daha kapısından girmeden kendimdeki değişimi fark ettim. Kapıdaki aksime bakınca adeta karşımdakinin bir fotomodel olduğunu düşündüm. Ve Cleopatra edasıyla içeriye süzüldüm. İçerisi iğne atsan yere düşmeyecek gibiydi. “Ayyy ben böyle nasıl alışveriş yapıcam” diye düşünürken köşede yere bırakılmış bir çantayı işaret ederek “Bomba vaaaar! Canını seven kaçsın!” diye çığlık attım. İçerideki hanımlar ödleri kopmuş vaziyette dakikasında mağazayı boşalttılar. “Oh be! Rahat rahat alışverişimi yapabilirim artık.” dedim kendi kendime. Sahibinin de bırakıp kaçtığı o çantayı aldım ve kasayı titrek elleriyle kapatıp mağazayı terk etmeye çalışan görevliye yaklaştım: “Affedersiniz yanlış alarm. Bu çanta bana ait, bomba falan değil. Bomba sanan birisi bağırınca herkes kaçtı.” dedim. Görevli rahatladı, kasanın başına döndü. Etti mi sana ikinci yalan? Bakalım güzelleşme uğruna bugün kaç yalan daha söyleyecektim.

Omuzlar gergin, karın içeride, başım dik, kibir ve gurur karışımı bir hal içinde elimde sepetimle rafları incelemeye başladım. Sepetin biri doldu diğerini aldım. Diğeri doldu onu da kasaya bırakıp ötekini aldım derken sepetlerin sayısını sayamamaya başlayınca rafların da yarısını boşalttığımı fark ettim. Allah’tan mağazada tek müşteri bendim de ödemeyi rahatça yapabilecektim. Zamanın nasıl geçtiğini ise hiç anlamamıştım. Kasiyerin uyarısıyla kendime geldim “Hanımefendi mağazamızın kapanış saati geldi, lütfen ödemeyi yapar mısınız kasayı kapatacağım.” Market usulü çalıştıklarından kasayı kapatması gerektiği gerçeği canımı sıkmış ve beş saat süren ama hâlâ alacağım çok şey olduğunu düşündüren alışverişimi yarıda kesmeme sebep olmuştu.

Kasada bozdurduğum tüm altınlar yetmeyince cüzdanımda bursumdan kalanları da son kuruşuna kadar vermek zorunda kaldım. Bütün bu malzemeleri otobüsle taşıyamayacağım için mecbur taksi tuttum. Parasını da eve gidince annemden istedim. Eve vardığımda sırf poşetleri taşıması bir saatimi aldı. “Ayyy bu güzelleşmek ne zor işmiş. Daha alışverişini yaparken öldüm bittim yahu!” diye söylene söylene içeri girdim. “Babama şimdi ne diyeceğim? Bu saat olmuş, gecenin bir vakti kız başıma bir yığın poşetle çarşıdan gelişimi nasıl açıklayacağım?” derken annem imdadıma yetişti. “Hişşşt! Sessiz ol, baban yemekten sonra hemen uyudu. Senin biraz gecikeceğini söyledim ama sen de çok geciktin be kızım.” Ohh şansım varmış da babamın bu akşam erken uyuyacağı tutmuş.

Hemen işe koyuldum. Önce duş öncesi malzemelerden başladım. Sırasıyla Duş Öncesi Masaj Yağı, Ferahlatıcı Krem, Kir Arındırıcı Ön Yıkama Losyonu falan filan derken bir baktım her tarafım yağ krem olmuş. Cildime nüfuz etmesi için en az bir saat beklemem gerekti. Neyse duşa girdim ama üç saatten aşağı çıkamadım. Bir sabun ve bir şampuan neyine yetmiyordu kız senin diye söylenirken aklıma dokunmatik aynamın alarmı geldi. O alarmı duymamak için ha gayret dedim. Ayna saat başı “Bugünkü gündüz gözaltı kremini sürdünüz mü? Bugünkü siyah nokta toniğini kullandınız mı? Bugün kendiniz için ne yaptınız?” sorularını sorup duruyordu. Sonra aklıma geldi programı kapattım da hatırlatmalarından kurtuldum. Neyse üç saatte çıkamadım diyordum değil mi? Çünkü banyoya girmeden önce ön bakım için sürdüklerimi cildimden temizlemem gerekti ve sonrasını hatırlamak bile istemiyorum.

Yıkanma, paklanma tekrar yağlanma, kremlenme faslını atlatmak bende travmaya sebep oldu. Saat çoktan gecenin üçü olmuştu ve ben ne ödevlerimi yapabildim, ne internette sörf yapabildim, ne sosyal medyada arkadaşlarla takılabildim, ne de dizimi seyredebildim. İbadetler mi? O konuyu hiç açmayalım. Yoksa “Müslüman Kızın Kozmetikle İmtihanı” diye bir kitap yazar çıkarım.

Uykulu gözlerle aynama baktım. Güzelleşme çilem bitmek şöyle dursun yeni başlıyordu. Daha peeling yapılacaktı. Gözaltına, üstüne ve çevresine ayrı ayrı kremler sürülecekti. Çünkü göz hassas bölgeydi. Burun delikleri için ayrı, kanatları için ayrı  sıvılar enjekte edilecekti. Ayak tabanlarıma ayrı, topuklarıma ayrı, taraklarıma ayrı kremler sürülecekti. Tonikler, losyonlar, jeller, parfümler, kremler, bakım yağları, nemlendiriciler, yüz maskesi, kil maskesi, bronzlaştırıcı, beyazlaştırıcı, onarım şampuanı, cilt temizleme suyu, cilt tonundaki renk eşitsizliklerine veda kremi, yaşlanma karşıtı kremler, anti-aging, göz çevresi kırışıklığını giderici krem, dudak çevresi kırışıklığını gideren krem, yanakların sarkmasını, gözlerin pörtlemesini, dudakların uçuklamasını, kulakların çınlamasını engelleyen tonikler, 5 yaş, 15 yaş, 25 yaş, 35 yaş, 45 yaş için ayrı ayrı cilt bakımı, 45 + için olgun cilt bakım kürleri, mineral içeren maskeler, akneye meyilli ciltler için jel temizleyiciler, siyah, beyaz, gri her renk nokta temizleyicileri…

Sabah annem neredeyse başıma su dökecekti uyandırmak için. Bütün aldığım kozmetikleri tam olarak uygulayamamıştım ve adlarını sayıklaya sayıklaya uyuyakalmıştım. Rüyamda Alice Harikalar Diyarında kozmetik meydan muharebesi vardı. Kozmetik ürünleri asker üniforması giymiş, birbirleri ile savaşıyordu. Ben daha etkiliyim, ben cilde daha iyi gelirim diyerek birbirlerine içlerini boşaltıyorlardı. Alice’in o güzelim ülkesi berbat olmuştu. Her yer kremlenmiş, jellenmişti. Bu korkunç kâbustan beni annem uyandırdı.

Okulda arkadaşlar “Yaaa kızım ne bu yüzünün hali? Berbat görünüyorsun!” deyince onlara güzelleşme maceramdan bahsetmek yerine “Şeyyy akşam okuduğum romana öyle bir dalmışım ki, gecenin üçü olduğunu fark etmemişim.”  deyiverdim. İçimden de “Bu da güzellik uğruna attığım üçüncü yalan!” diyerek vicdanımı sarsmaya çalıştım. “Vah vah kızım bir daha böyle uykusuz kalma, gözlerinin altı mosmor olmuş, yanakların bir gecede çökmüş, yüzünün şekli şemali kaymış yahu!” cümleleri arasında dışardan bir ses beynimde zonklamaya başladı. Seçime bir hafta kala bir parti arabası okulumuzun sokağından geçiyor ve şöyle diyordu: “Biz iktidara geldiğimizde ülkemizin kozmetik sorunu bitecek! Artık tüm genç kızlarımız aylık kozmetik bursu alacak. Kadınlarımıza kozmetik kullanma konusunda teşvik primleri verilecek. Güzellik Enstitüleri kuracağız. Herkesin bir güzellik sertifikası olacak… Artık daha güzel bir ülkede daha güzel bir şekilde yaşayacağız… Benim güzel yurdumun güzel insanının daha da çok güzelleşmeye ihtiyacı var. Atalarımız güzellik başa bela demişler, biz bu ülkeye başa bela olmayan güzelliği getireceğiz…”

Zeynep Ayşe Aydın

DİĞER YAZILAR

2 Yorum

  • Ebu Mübeyyen , 20/02/2016

    O teyzeyi bulup da onu hortlak görmüşe evriltseydiniz ya. Böylece haddini bilir, bir daha genç kızların duygularıyla oynayamazdı.

  • Berna moran , 02/11/2015

    darası alınmamış bir hikaye. ayrıca fantastik/masal havası en baştan verilse teknik bakımdan daha doğru olurdu.

    yazara masal dinlemesini ve okumasını tavsiye ederim. inşallah “ahir Zaman masalları” kitabını okuruz bir gün.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir