İsminin açıklanmasını istemeyen evli bir yazarımız, “Ben yandım, sizler yanmayın” diyerek almış eline kâğıdı, dökmüş içini. Yaşadıklarına yürek dayanmaz. Editör kadromuz gözyaşları içinde okudu bu satırları. Her satırda elem, keder, yorgunluk ve korku vardı. Evet, korku! “Ben yazdım” diyemeyecek kadar…
Hadi öyle olsun; bir arkadaşı diyormuş ki güya… Okuyalım:
Bir arkadaşım soruyor;
Evlenen bir kişi evlilik cüzdanını bir sinir harbinde yırttığında, devletimize göre nikâhı düşmüş sayılır mı?
Kafa dinlemek için beş dakikalığına balkona çıkan bir erkeğin peşinden eline bir bardak çay alıp, onu yalnız bırakmamak adına çıkmak tüm kadınların ortak özelliği midir?
“Allah sabredenlerle beraberdir” in Arapçasını ezberlemek isteyen bir kişiye evlenmesini öğütleyen bir başka kişi evli midir bekâr mıdır?
Bir kişi çocuğunu kreşe vermek istiyorsa fakat kreş fiyatları çok pahalıysa, o kadar ki babanın maaşına tekabül ediyorsa, baba evde kalıp çocuğuna baksa daha mı hayırlıdır yoksa çalışıp maaşı alıp direkt olarak kreşe vermesi mantıklı mıdır?
Bir kişinin eşi vefat etse altınları kocasının olur mu?
Üç aylık bir bebeğin henüz konuşulanları anlamadığını baba, anneye nasıl anlatmalıdır?
Televizyon karşısında uyuyakalmanın suç olduğu hangi kanunlarla sabittir, yoksa kanun hükmünde kararname midir?
Evliysen yazı yazmak için veya kitap okumak için gerçekten vakit kalmadığını, kalsa bile eyleme başladığın anda yorgunluktan gözlerinin kapandığını bekârlara açıklamaktan daha zor bir sosyolojik problem var mıdır?
Evlenince “ne kadar mutluyum,” çocuk olunca “dünyanın en güzel şeyi,” çocuk büyüyünce “torun olsa da sevsek,” torun olunca “dedesini de tanımıyor hayırsız” mottoları kaç nesildir devam etmiş ve kaç nesil daha devam edecektir?
Adı bizde saklı yazarımız
7 Yorum