Tokat Günlükleri III

01

Şehir Soğuyor

Tokat gezilerimde sürekli karşıma çıkan gerçeklik şuydu: İnsanın kendine yükselmesi. Biz bu dünyaya sıfır olarak geliyoruz, yani bir başlangıç çizgimiz var. Bu işin yönünü belirlemekse yukarı ya da aşağı, yalnızca bize ait seçimler.

Çınarcık köyündeyim. Bu köyde iç dünyanıza konuk olan yeşillikler, daha önce şehirde retinalarımızı saran zehirleri temizliyor. Gözümüze de alan açıyor. Köyde uzaktan duyulan çocuk sesleri, kadınların, vakitlerini besili süt ineklerini sağmakla geçirmesi, erkeklerin hayvanların peşinde koşturuşu… Bütün bu ahenk kulaklarınıza bin yıllık Anadolu serencamının en çıplak sesi gibi geliyor. Ellerinde üvendirelerle sığırların peşinde kendi varlığını toprağa eken köylünün bir ömür boyu tevekkül içinde yaşamasına şahit oluyorsunuz.

Köy yerinde büyük hesaplar olmaz ama küçük hesapların büyütüldüğü olur. Köyde yaşamını sürdürenler her şeye rağmen birbirleriyle iç içe yaşarlar. Dargınlıkları, küskünlükleri hep birbirlerinin yüzlerine bakarak… Peki biz mesafeleri koyduğumuz insanlardan kaça kaça daha kaç kaldırım eskiteceğiz? Kendimizi kollamamız için hangi tırabzanlardan aşağı bakıp korkularımızı kontrol edeceğiz? Eğer kaçacak bir kimseniz yoksa bu sizsinizdir. Kendinizin kurbanısınızdır. Kendi koltuğunuzda kendinizi kelepçelemişsinizdir. Kurbanı olduğunuz kendinizden kurtulmanızınsa tek bir yolu var: Bir merdiven alıp kendinize yükselmek. Sıkıştığınız bu bedende kafatasınızdan dışarı açacağınız bir delik. Bu sizin kaçış yolunuz. Neşteriniz var mı?

Köyde geçirdiğim zamanlarda nereleri dolaştıysam, nerelere kendimi savurduysam hep gözlerimi bıraktım geride. Yıkandığım soğuk sular, başında ısındığım, mandalina kabuklarını dizdiğim hararetli sobalar, oynadığım köpekler, konuştuğum insanlar, güneşin batışını hüzünle izlediğim akşamlar, göz bebeklerimin tanıştığı uçsuzluk… Şimdi hepsini geride bırakmak zorundayım. Tokat günlükleri burada bitiyor. İçimi büsbütün kaplayan keder bir sızılı Türkçe’yle dışarı çıkıyor. İçim… Dışımdaki acıları seyrediyor. İçim, içime daha çok diş geçiriyor.

Her son yeni bir başlangıç. Yağmurlu ve dağları sisle kuşatılmış bir sabaha uyandım bugün. Gitmek, her mekânda beni kovalayacak bir eylem. Ardımda büyük köy türkülerini bırakıyorum. Valizim hazır. Bakışıyoruz. Ellerim onu taşımak zorunda. Kıyafetlerim; ben kokan eşyalarım. Hiç birinin bir mekânı yok.

Bir kaderden diğerine kaçıyorum.

Beni Reşadiye’ye götüren arabanın dönen tekerleklerinde gözlerim. Arabanın en önündeyim. Camlarla bir bir buluşuyor yağmur taneleri. Arabanın tekerleri olabildiğince hızlı dönüyor. Ellerimi hissediyorum ve şehir gitgide soğuyor.

02

03

04

DİĞER YAZILAR

14 Yorum

  • gerçek merve , 15/04/2015

    Mus ovasi lale tarlasinda bayilmaliyim bir gün. Korkarim bu gidisle bir motorsiklete binip hizla yol alirken montum ruzgardan sismeyecek.Lapa lapa kar yagarken minareden ezan okuyamayacagima gore dinlesem bari. Gun dogumunu seyretmeye gitmeyeli yillar olmus. Hapsolduk. Bu devleti de sevmiyorum artık. Abdullah K., bu yazi bunlari hatirlatarak hic iyi yapmadi.

    • merveCİ , 15/04/2015

      işte biz seni böyle sevdik merve
      abdullah gitti
      ağlamak kaldı bize kala kala

  • Elif Bayır , 14/10/2014

    Aynı resme bakma fırsatı bulanlardanım yıllardır. İstanbulda şehre sıkışık yaşayan bir Tokatlı olarak memlekete dönmek, şehirden kaçmaktı uzunca zaman. Geçen yıl şehrin girişine yaptıkları AVM kendime getirdi beni. Sonra köyde artık koşuşturmayan çocukları fark ettim, sadece haftasonu uğranan tarlaları. Sanırım artık Tokata gitmek, şehirden kaçmak değil.

  • mehmethan , 12/10/2014

    görmeye göz lazım

  • Muzaffer Buyrukçu , 11/10/2014

    Abdullah Karaca’yı çok sevdim. Günlükçülerin kralı bendim, tahtımın veliahtı odur, lütfen günlük tutmaya devam etsin.

  • Salzburg'lu , 11/10/2014

    Bende de bu duygular yer ediyor. Peşimi bırakmayan bir ordu var sanırım ardımda.
    Ve bu sözü nadir gördüğüm adamlardan biri olarak seninle paylaşıyorum kardeşim.

    Istırap çekmemiş bir ruh, saadetten ne anlar.
    George Sand

  • you 2 , 11/10/2014

    Hoş geldiniz

  • bilemezsin , 11/10/2014

    Yazıyı okurken hangi ruh haline girsem bilemedim.Huzunlendim mi kederlendim mi evet. Amma ote yandan danismentki emmileri kirveleri dusundukce sevinclere gark oldum

  • Gülsüm Budak , 10/10/2014

    Mekânlar insanı takip eder,
    nerede bir varoluş mücadelesi yaşansa
    bu devinimleri yaşayan kişi kendini aramaya koyulur.

    Abdullah Karaca’nın yazılarını okuduğumda
    nedense bütün enerjim gidiyor.

    İyi mi kötü mü bilmiyorum ama yazının ve fikrin bir tesiri olduğu açık.

    Kendimi bir hiç gibi hissediyorum şu an.

  • halojen birikimler , 10/10/2014

    3 seriyi okuyan biri olarak
    Ciddi anlamda seni merak ediyorum

  • çaycı niko , 10/10/2014

    ben kurbanda isveç alplerindeydim. ben de hissetmedim.

  • starbucks ta türk kahvesi içen , 10/10/2014

    ben de bu sene sivas taydım hiç böyle şeyler hissetmedim

    yaptım tatilimi döndüm

    hayat güzel bence

  • Paslı kapı , 10/10/2014

    Arabanın tekerleri olabildiğince hızlı dönüyor. Ellerimi hissediyorum ve şehir gitgide soğuyor.

    Hoş geldin bize, içimize Abdullah!

  • Şebboy , 10/10/2014

    mahvedici bir son

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir